15.12.07

Akbank 4. Kısafilm Festivali



Akbank Sanat'ta düzenlenen, hem yerli hem de yabancı sinemacıların ve filmlerinin buluştuğu bu etkinliği her yıl mümkün olduğu kadar kapsamlı bi şekilde izlemeye çalışırım..
Bugün sona eren bu yılın festivalini ise -maalesef- ucundan yakalayabildim..
Ve toplam birbuçuk saat süren yedi adet filmle yetinmek zorunda kaldım..
Üstelik, filmleri her zamanki gösterim yeri olan Akbank Sanat'ta değil de, Cervantes Enstitüsü'nde izledim..

Beyoğlu Zambak Sokak'ın başında Akbank Sanat yer alırken, en sonunda da bu enstitü konuşlanmış..
Bu bahaneyle burayı da görüp, tanımış oldum..

Adından da anlaşılacağı üzere İstanbul Cervantes Enstitüsü İspanya'nın kültür merkezi durumunda bir mekan..
İspanyolca öğretimi belli ki asıl görevleri..
Eski bir Tarlabaşı apartmanından mamul bina, dışardan pek güzel görünüyorsa da, iç mekanda bir darlık durumu söz konusu..

Filmlere gelince..
İspanyol Yönetmen David Martín de Los Santos'un filmi En El Hoyo en ilgimi çeken filmlerden biri oldu..
Konusunu hemen anlatayım:

Ağlayan bir kadının kullandığı araba, şehirlerarası ıssız bir yolda bir motorsikletle çarpışır..
Motor hızla savrularak, derin bir yardan aşağıya doğru yuvarlanır..
Araba bir süre sonra tekrar yoluna devam eder..
Oysa, yığınla hurda ve çöp dolu bir uçuruma düştüğünü kimselerin görmediği motorcu yaralanmış, hareket edemeyecek durumdadır..
Yoldan görülemeyen, saatlerce sesini de kimselere duyuramayan motorcunun yanına az sonra ikinci bir kazazede motorcu yuvarlanarak gelir..
O da aynen, kıpırdayamayacak şekilde yaralanmıştır..

Bu iki zavallı adam, tüm çırpınmalarına rağmen varlıklarını kimselere duyuramamış ve saatler geçtikçe de güçsüz düşmüşlerdir..
Bu arada, ulaşamadıkları bir yere savrulmuş cep telefonlarının zili çalar, çalar..

Gün gece olmuş, gece de sabah olmuştur..
Sabahın olmasıyla yukarıda beliren bir çöp kamyonu, tam da kazazedelerin olduğu yere, kocaman boyutta, onlarca çöp torbasını dökmeye başlar..

Kamyon gittikten sonra, kamera, yaralı motorcuların olduğu bölgeyi tekrar tarar..
O bölge olduğu gibi çöp torbalarıyla örtülmüştür..
Adamlardan geriye ne bir iz, ne de bir inilti kalmıştır..
Sadece, belli belirsiz bir telefon sesi duyulmaktadır..

İnsana, "Ben olsaydım ne yapardım?." sorusunu film boyunca sorduran, kara mizahi tavırlı, etkileyici bir filmdi..

Bir de görselliğine bittiğim, Codehunters adlı bir İngiliz animasyon filmi vardı..
Tamamını "Youtube" da bulduğum bu kısa filmi -sizin için- buraya ekleyeyim de bari, tam olsun..