8.5.08

Son Vaziyet



Şu sıralar, -normalde- izlemek üzere hiçbir gücün beni asla sinemaya götüremeyeceği hatta televizyonda gösterilse bile zaplayıp kaçacağım filmlere gitmekteyim.
Elbette bu durumu, burnumdaki çiçeği her geçen gün daha bi solan, "sanal ve tüm anlamlarıyla free" eleştirmenliğime borçluyum.
Diğer bütün 'gerçek' sinema yazarlarını hariç tutarak söylüyorum elbette: Anlayacağınız, 'vakti bol, parası kıt' ancak atalarına layık olmaya çalışan biri olarak, "Bedava gösterim/ve dahi her şey, baldan datludur.." ata sözümüzü, büyük bir sadakatla hayata geçirmekteyim..

The Forbidden Kingdom' ı izlemeye giderken, bir belediye otobüsünün 'önüne çıkan' çınar ağacına eski bir dost gibi sarılırcasına yapıştığına şahadet ettim. 


Bu gayet şiddetli sarılmadan ötürü otobüsün ön tarafı tanınmayacak halde yamulmuştu ve her yer cam kırıklarıyla doluydu.
Bir sürü yaralının hastanelere kaldırılmış olduğunu öğrendikten sonra, sabah sabah şoklanmış bir vaziyette G-Mall' e vasıl oldum.



Her zamanki genel durumum olan, afyonu patlamamış ve -en kötüsü- aç sabah halime ek olarak bu üzücü olayla karşılaşmam, aceleyle çayımı alıp, -her zaman önemli zevatın oturduğu- ön masalardan birine oturmama neden oldu.
Önceleri boş olan çevremin kısa bir sürede dolup taşması beni yine rahatsız etmeye başlamıştı. İlk basın gösterimindeki, o paniklemeyle gelen iç sıkıntısı hali yavaş yavaş içimi sarıyordu. 

Önümdeki tek boş sandalye de -nazikce- alınınca -vaziyetim iyice kötülemeden- çayımı bir an evvel bitirip, eşyalarımı yüklendiğim gibi sessizce geri mevzilere doğru çekildim..
Ohh.. Orada, bencileyin 'bireysel takılanlar'ın arasında rahatlamış, ikinci çayımı keyifle yudumluyordum.