6.11.08

Bi-mong :: Kim Ki-Duk Sevgi Kelebeği


İlk kez, 2005 yılında Bin jip / Boş Ev adlı filmini seyrettiğimde, hayran olup da sanatına, 'sıra dışı' yaftasını astığım Koreli yönetmen Kim Ki-Duk'un bu sonuncu filminin seyrinden çıktığımda, 'sıra dışı' unvanı üzerine, biraz düşünmek zorunda kaldım -üstünüze afiyet..

Aynı kalite seviyesini korumasa da, değişik yönleriyle, beni hep etkileyerek şaşırtan, şimdiye kadar gördüğüm altı adet Kim Ki-Duk filminin hiçbirinden, pişmanlık duyarak ayrıldığımı hatırlamıyorum..

Bu şartlanmayla, etkilenmeye açık bi şekilde izlediğim Rüya / Dream / Bi-mong'dan, bu kez, 'pişmanlık' duygusuyla değilse de hayal kırıklığıyla çıktığımı söylemeliyim..

Bunun nedenlerini yazının sonunda –aklımın erdiğince- sıralamayı düşünüyorum.. 

Yalnız şimdiden, filmin kahramanlarının 'uykusuzluk' halleriyle beni etkileyebildiğini itiraf edebilirim; öyle ki, bi ara göz kapaklarım kapanıverecekti -maalesef..





Jin Bey'in Gece Düşleri

Jin bey, gayet yakışıklı, munis tabiatlı, meşgalesinin ne olduğunu pek anlayamadığım, ancak -memleketine has bir uğraş gibi görünen- küp şeklindeki bir takım materyalleri yontarak boyamasından, onlardan baskılar almasından falan, sanatkar biri olduğunda karar kıldığım, genç bir adamdır..
Kendisiyle, filmin başlarında, bir trafik kazası yaptığını gördüğü, kâbusvari rüyasından uyandığında tanışırız..
Sonradan anlarız ki bu kazayı, çok sevdiği, fakat ayrılmak zorunda kaldığı eski sevgilisini arabayla takip ederken yapmıştır.. 

Kaza/rüya, kendisine o kadar canlı ve gerçek görünmüştür ki, üşenmeden, yatağından fırlayıp, olay yerine gider..

Jin'i orada, biraz önce gerçekleşmiş bir trafik kazasının delillerini toplamaya çalışan polisler karşılar.. Kazayı yapan kişi olay yerinden kaçmışsa da güvenlik kameraları, kazayı yapanın bir kadın olduğunu tespit etmiştir..

Jin (Joe Odagiri)'in rüyasında yaptığı kazanın aynısını gerçek hayatta yapan bu bayan kişi, modayla iştigal ettiği izlenimi aldığımız, Ran (Lee Na-young) adında, güzel, akça pakça fakat Jin beye nispetle, oldukça sinirli, etrafa deli deli bakan bir hatundur..

İki genç kahramanımızı da tanıyınca, birbirlerine pek yakıştıkları hususunda -çöpçatan kadınlar misali- neredeyse eminizdir artık.. 

Gerçekten de, bir rüya-kazayla birbirlerini keşfeden bu ikilinin kaderlerinin çok geçmeden, ciddi bir şekilde kesiştiğini görmekte gecikmeyiz..

Yönetmen Kim Ki-Duk'un çoğu filmindeki, genç bir kız ve bir oğlandan oluşan ana çatının, burada da kurulduğunu görüyoruz.. Ancak, buradaki ikilinin aralarındaki mevcut bağın, diğerlerine göre, daha güçlü, daha derin olduğu kesindir..
Zira, Jin'in rüyasında yaptıkları, ettikleri; 'uyurgezerlik' hastalığının belirtilerini, bayağı ağır bir şekilde yaşayan Ran hanımı, doğrudan etkilemekte; oğlanın rüyada yaşadıklarını, kızcağız, gerçek dünyada, gerçek travmalarla yaşamaktadır..


İki 'yalnız' gençten, erkeğin, ayrıldığı sevgilisini çok sevdiğini, rüyalarında da olsa onun peşini bırakmadığından bahsetmiştim.. Kız ise, yeni tanıştığı bu adamdan farklı olarak, eski sevgilisinden nefret etmektedir..
Jin, unutamadığı sevgilisini rüyasında gördüğü anda; Ran, unutmaya çalıştığı adamla ‘istemsizce’ sevişmektedir.. Ki bu durumda, kızın çıldırması işten bile değildir..
Eee.. Buda hazretleri boşuna dememiş: "Sevilenden ayrılmak ıstıraptır, sevilmeyenle birleşmek de bir başka ıstırap.."


Kopması pek mümkün olmayan bağlarla, ruhlarından ve de uykularından birbirlerine bağlanmış gençleri, nasıl bir ortak akıbet beklemektedir?. Göreceğiz..





Kelebek Kondurmak 


Kim Ki-Duk, Budizm öğretilerinden kaynaklandığı belli olan, her zamanki metaforik yaklaşımıyla; bu filminde de, kısaca özetlediğimiz hikayedeki olan bitenlerden oldukça bağımsız, daha çok insani ilişkiler ve iletişim üzerine düşündürmeyi amaçlıyor..

Önceki filmlerinde yarattığı; derinliği yadsınamaz, ancak, görünürde oluşan, bir 'küçük' dünyanın, 'fantastik' denebilecek ortamında giriştiği 'aşırı' simgeci anlatımı, yönetmen, burada da sürdürüyor.. İlk başlarda biz seyircilere, sıra dışı, hatta büyüleyici gelen bu anlatım, ne yazık ki artık, bir sıradanlaşma tehlikesi içine girmiş gibi görünüyor..

Rüya'nın finalinde de, Budizm'in: "Arzular ıstırabı doğurur, ıstırabdan kurtulmanın yolu da var olmaktan vazgeçmektir" şiarının gereğini yapmaktan geri durmayan Kim Ki-Duk, bu sefer olaya, kelebek dahi konduruyor ki -kusura bakmasın- gülesim geldi..

Bu belirgin zafiyet, yeni filmiyle bağlantılı olarak; kurduğu çatının zayıflığından; anlatmaya çalıştıklarını yeterince güçlü söyleyememekten kaynaklanıyor da olabilir.. Çok kesin konuşmak da istemiyorum..
Ancak yine de, bu fiili durumu, o kelebek kondursa dahi, benim toz kondurmaya kıyamadığım Kim Ki-Duk sinemasının geleceği açısından, alarm sinyalleri olarak görüyorum -naçizane..

7   /10




3 yorum:

  1. Adsız4.2.09

    Değerli Usta Kim-ki Duk un sizi güldüren kelebeği aslında kelebek etkisini anlatmaktan başka bir şey değildi... Bu da zaten filmin ana temasının simgesel bir gösterimiydi.

    YanıtlaSil
  2. yok abartılmıs 4 mevsımdekı tadı da bulamadım acıkcası.nefes filmindeki kadının bu kadrodada bulunması itici geldik kesınlıkle asagıdakı ıfadelerinizde aaynen katılıyorum....
    "başlarda biz seyircilere, sıra dışı, hatta büyüleyici gelen bu anlatım, ne yazık ki artık, bir sıradanlaşma tehlikesi içine girmiş gibi görünüyor"..

    YanıtlaSil
  3. yönetmenin fanatik hayranlarını da düşünerek, kim ki-duk sineması hakkında böylesine "ağır" bir değerlendirmede bulunmanın oldukça cesaret isteyen bir şey olduğunu, sizin bu yorumunuz sonrasında yeni fark ettim valla ve hemen akabinde kendime de okkalı bi "aferin lan" deyiverdim (:

    bu görüşlerime sizin de katılımınız ayrıca cesaret verici tabii.

    YanıtlaSil