11.5.09

Bi :: Ayrı Dünyaların Aynı Belgisiz Sıfatı


Bi -bi bakıma- Bizmut'un simgesi olup, aynı zamanda, yazılarımda kullandığım için fazlasıyla eleştiri aldığım bir sözcüktür..
Bu arada 'sözcük' kulağa ne kadar da 'kelimecik' gibi geliyor ve bu da 'bi'ye ne güzel yaraşıyor, öyle di mi?.

Elbette bi -bildiğiniz gibi- bildiğiniz bir'dir..
Benceğiz buncağızı, bir lafın kendine en yakışan yerinde ya da zamanında, 'bir' yerine kullanırım..
Kusura kalmayın ki bu yerin ve zamanın şimdi size -veya kendime- açıklayabileceğim bi kuralı, tarifi filan yoktur..

Bir'in, bir ki üç.. gibi sayı sıfatı olan halinden çok, 'belgisiz sıfat' denilen durumunda kullanırım diyeceğim amma bundan da pek emin değilim..

O değil de, 'belgisiz sıfat' denen zımbırtıyı buraya onu bildiğim ya da anladığımdan yazmış falan da değilim, yanlış kanılara kapılmayalım lütfen..
Sadece şöyle bi karşılaşıp bakışmışlığım olmuştu vakti zamanında, gıyabında da diyebilirim, ya da sırf benim farkındalığımda:

Bi gece yarısı, bir yazı sebebiyle sağda-solda araştırma yaparken Beyoğlu’nda karşılaştım kendisiyle..
İstiklal’e çıkan bi sokağın köşesindeki bir barın hemen kapısının önündeki merdivenin tırabzanına eğilerek abanmış, etrafına bakınıyordu..

Sokak lambasının ve mekanın önünü aydınlatan ışıkların altında adeta bir mücevher gibi parladığının farkında olmalıydı; hiç tanıyıp bilmeden, tamamen, geçmişin her geçen yıl içimde büyüttüğü iç güdüsel bir sezgiyle arayıp bulmuştum onu..

Beni görünce, belgisiz sıfatından ileri geldiğini tahmin ettiğim bir asaletten hiç ödün vermeyen bir ifadeyle, kızıl camlı gözlüğünün üstünden belgisiz belgisiz suratıma baktı; daha doğrusu resmen burun kıvırdı..
Yine de, o mağrur duruşunun beni etkilediğini inkar edemem..

Bi fırsat yaratıp kendisiyle tanışmak istememe rağmen, bunun için bir türlü gereken cesareti kendimde bulamıyordum..
Daha belgi'nin ne olduğunu bile bilmeyen biri olarak, üstelik onu bile aşarak belgisizliğe ulaşmış biriyle nasıl konuşabilirdim ki?.
Bırakın konuşmayı, böyle bir şeye teşebbüs dahi edemezdim, bu kesin..

Bir anlık bi cesaretle, sadece, beni küçümseyen o güzelim gözlerine bakabilmiş; hemen akabinde de, dünyalarımızın tamamen ayrı olduğunun ayırdına vararak, hızla oradan uzaklaşmıştım..

Buna rağmen, günah ve rutubet kokulu karanlık sokaklarda yankılanarak kulağıma ulaşan belli-belirsiz kahkahaların sahibinin Belgisiz olma ihtimali, o gece beni için için yemişti adeta; işte bunu hiç unutamam..

Neyse telaşlanmayın!. geçti..
Ben ne diyordum?. Ha!.

Bütün kaideler falan bi yana, bir'in bendenize kesin, sert ve kuralcı gelen sesi, yumuşak başlı bi'de bulunmaz; bu yüzden, sevecen, özgür ruhlu ve eğlenceli kişiliğini (Allah allah, bu bizzat benim yahu!) beğendiğim bi'yi ben pek bi severim..

O da değil de, sıfatı mıfatı, zamiri mamiri az çok anlar gibi olduğum dönemler olmuştur şu fani ömr-ü hayatımda; amma 'edat' nedir, ne eder, ne yer, ne içer.. hiç bilemedim be dostum!.



2 yorum:

  1. Bu deneme yazınız şahane olmuş!
    Daha önce siz Türkçe öğretmenimisiniz diye sorduğumu hatırlıyorum..Keşke olsaydınız! Ben var ya, dilbilgisi dersinde ne sıfatı,zamiri,edatı öğrenmeyi,iki nokta yanyana koymayı bile öğrenememişim.
    Vallahi sizden öğrendim.Ne pratik bi şeymiş.. Bayıldım bu yazıya.. Bir daha okuyacağım..İzninizle!

    YanıtlaSil
  2. Gerçekten çok güzel bir yazı bu!Mümkünmertebe'de sinema dışındaki yazılarınızı da okumak istiyoruz. Sanata ve hayata dair Numan Serteli yazıları olmalı...
    Numanartça yazılar...Kesinlikle!

    YanıtlaSil