24.7.09

The Hangover :: Komik Bir Light-Maço Destanı


Resmi marşı ya da türküsü, 'Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar' olan; gelinlerin, ömür boyu esir aldığı damadı düşünerek olsa gerek, bi taraflarına kına yaktığı malum geceler -en azından teorik olarak- kadınlar için düzenlenen milli bir 'bekarlığa veda partisi' sayılabilir..
Fakat, erkekler için -hemen akla gelen malum 'milli eylem' dışında- böylesine düğün öncesi tertiplenen bir ulusal faaliyeti ben bilmiyorum..

Şimdi aldığım bir son dakika haberine göre -sanırım bi yerleri düşmesin deyu- meğer oğlanlar için de kına gecesi yapılırmış; lakin diğerinin yanında pek dandik, pek sönük kalır imiş..

Neyse, aslında 'film icabı' konumuz bu değildir; sevgili gâvur kardeşlerimizin, bekârlığa veda partisidir..

Damat denen herifin, bir evde ya da uygun bir mekanda topladığı kankalarıyla birlikte icra ettiği; kıtlıktan çıkmış gibi yemenin, sünger gibi içmenin, (Çok afedersiniz!) hayvan gibi düzüşmenin marifet sayıldığı, gayet, gayrı nezih bir toplantıdır bu parti denen dalga..

Kızların eksik kalması düşünülmeyeceğinden, benzer bir konseptle onların da toplaşmaları allahın emridir belki ama; her haliyle 'bir layt-maço destanı' olan bu haftaki filmimizde bunun lafı bile edilmediğinden, şimdilik bu topa girmiyorum..

Müzmin asosyalliğim müsaade etse bile, tevellütümün namüsait şartları gereğince özüme teğet bile geçememiş olan bu gavur icadının, zamane gençleri tarafından, bir süredir buralarda da aynen taklit edildiğini sanıyor; ayrıca -her yazımın bir yerinden çıkıvermekte hiçbir beis görmeyen- Landlord hazretlerinin, bu konuda Türk gencine öncülük yapmış olabileceğini dahi düşünüyorum..




Oysa bizim zamanımızda, evlenmek üzere olan Türk gençlerinin böyle bir derdi hiç yoktu; tüm hazırlıklar ve konsantrasyon tek bir geceye odaklanmıştı: Gerdek Gecesi..
Olmak ya da olmamak, becermek ya da becerilebilmek üzerine oynanacak, stres yüklü bir oyunun gala gecesiydi adeta bu gece.. Ve perde! Haydi rast gele!

Bu arada, bekarlığa veda partisiyle belli ki hayatın en iyi, en güzel dönemi 'gönüllü olarak' geride bırakılıyor, resmen sultanlığa veda ediliyor yahu!.
Peki o zaman neden evleniliyor?
Evli bir adam ve bekarlığa veda partisi düzenlememiş biri olarak (Laf aramızda, sanki verebilecek bir yanıtım da varmış gibi) bu 'evrensel' soruya cevap vermeyi reddediyorum! Landlord düşünsün gayri..
Gerçi, özellikle erkek açısından, bu soruyu layıkıyla yanıtlayacak bir babayiğite şimdiye kadar rastlamadım; bundan sonrası için de kimse, hatta Landlord bile bir ümit vaat etmiyor..

'Önce Bayram sonra Ramazan' gibisinden, gayet ters bir durum bu partiler ya da bu bozuk düzen!
Bence, insanlar evli doğmalı, isteğine göre belli bi süre evli yaşamalı; yaklaşık olarak, 'normalde' evlenilecek döneme geldiğinde de hemen boşanmalı; hayırlısıyla oruçtan çıkıp, ömrünün sonuna kadar sürecek mübarek bayramını, bi güzel kutlamalı..

Yine kaptırıp gittiğimiz girizgahımızı, böylesine güzel ve tatlı bir hayalle bitirdikten sonra filmimize geçelim diyorum artık..




Bir bebek, bir tavuk ve bir kaplan

Tracy (Sasha Barrese) ile evlenmeye karar vererek, bekarlığa veda partisi vermeye hak kazanmış Doug Efendi (Justin Bartha), sevgili kankaları olan, okuldaki öğrencilerinden gına gelmiş vaziyetteki öğretmen Phil (Bradley Cooper), evlenmeye hazırlık yaptığı 'dominant' sevgilisinden ödü kopan diş hekimi Stu (Ed Helms) ve rahatlıkla 'kafasında bi kaç tahtası eksik' teşhisi koyulabilecek, müstakbel kayın birader Alan (Zach Galifianakis) ile birlikte bu vedayı gerçekleştirmeye hazırdır..

Sefahat ve eğlencenin başkenti Las Vegas'ta felekten bir gün ve bir gece çalma hevesiyle, düğünden iki gün önce, gelinin babası Sid (Jeffrey Tambor)'in pek kıymetli ve emanet Mercedes’iyle yola çıkan dört ahbap çavuş, neşeli bir yolculuktan sonra, eğlence ve hovardalığın zirvesine çıkmayı amaçladıkları menzile varmışlardır..

Elemanlar, orada herhangi bi sezarın hiç bir zaman yaşamadığını hayretle öğrendikleri Caesars Palace'ın en fiyakalı ve en pahalı odalarından birine yerleşirler..
Günün mânâ ve ehemmiyeti gereği çılgınlık yapmaları mecburiyeti vardır ya; akşama doğru hep birlikte, otelin müşteriye kapalı olan çatı terasına çıkıp, Alan'ın getirdiği ‘özel’ içkiyi, bol ışıklı manzaraya karşı içmeye başlarlar..





Ortak dilekleri, bu gecenin hiç unutamayacakları bir gece olmasıdır..
Dualarının en azından bir kısmı kabul olunmuş gibidir, çatıda yuvarladıkları ilk kadehler, hepsi için, o geceden hatırladıkları son sahne olacaktır; sonrası ise tamamen karanlık..

Ertesi gün yavaş yavaş ayılmaya başlayan kankalar, kendilerini, felekten gece çalma ya da çılgınlar gibi eğlenme sonrasının klasiği olan 'akşamdan kalma' hâlinin ötesinde bir yerde hissederler..
Resmen ve bedenen orada bulunsalar dahi, gece boyunca gittikleri her yerde, tamamen bilinçsiz vaziyette hareket ederek, büyük çoğunluğu olumsuz olan bir takım gelişmelere sebebiyet verdikleri çok açık gibidir..
Zira, kendilerine gelmeden önce, kapısından güzel bir kadının dışarıya süzüldüğünü gördüğümüz lüks daireleri, savaştan çıkmış gibidir..
Damat Doug hariç, her biri dairenin acayip bir yerinde uyanan elemanlar, orada kendilerinden başka, ağlayan bir bebek, gıdaklayan bir tavuk ve banyoda yiyecek adam arayan bir kaplanın olduğunu görürler.. Eksik olanlar ise, dişçi Stu'nun önden bir dişi ve damadın bizzat kendisidir..




Şimdi ne yapıp ne edip, gece olanları hatırlama zamanıdır.. Ortada olan ya da olmayan her şey, neden ve nasıl olduğunu deli gibi merak ettirecek bir kıvamdadır.. Ancak en önemlisi kayıp damat Doug'un durumudur; belli ki başına bir şey gelmiştir ve büyük ihtimalle de şu anda arkadaşlarının yardımına ihtiyacı vardır..
Bu arada, düğünün başlamasına da saatler kalmıştır.. Doug, bir an evvel bulunmalı, Los Angeles’a götürülüp, müstakbel eşinden uzun süredir haber alamadığı için delirmek üzere olan, gelin Tracy'e teslim edilmelidir..

Phil, Stu ve Alan, hafızalarındaki 'ortak' boşluğu doldurma yolunda, o muamma saatlerden kendilerinde kalmış bir takım objeler ve belgelerden iz sürmeye karar verirler..
Ceplerine tıkıştırdıkları makbuzlar, biletler, üzerlerinde yer alan saat kayıtları ile birlikte onlara oldukça yardımcı olacak; hatta birinin bileğindeki, hastanede yatanlara takılan özel plastik bilezik, geceleyin yaşanmış olanların büyük bir kısmını, hem kendilerine, hem de biz seyirciye yönelik sürprizler halinde, bir bir ortaya çıkaracaktır..




Diş hekimlerine de doktor denilsin

Komedi ağırlıklı ve pek de başarılı bulunmayan filmlerin yönetmeni olarak tanınan Todd Phillips, yine bir komedi filmi olan, ancak bu defa gayet başarıyla kotardığı The Hangover'la turnayı gözünden vuruyor..

Sonlarına doğru yeniden ve farklı bir açıdan izlenecek bir sahneyle filme başlanması gibi kurgusal numaralarla (Flashforward); yine aynı şekilde, hikayenin ‘düğüm’ kısmı olan, 'damadın kaybolduğu' haberini daha başlangıçta vererek, seyirciyi, sanki bir suç ya da polisiye filminin merak ve heyecanı içine sokmasıyla yönetmen, komedi türünün klasik işleyişine pek de uymayan özgün bir tarz deneyerek ustalığını ortaya koyuyor..

Absürdlüğüne belki diyecek yok ama, yine de inandırıcılığı oldukça zorlayan aşırı abartmalar, Felekten Bir Gece'nin hassas tarafını oluştururken, güldürmesini çok iyi bildiğini de inkar edemeyiz..


'Felekten Bir Gece' demişken, yabancı filmlerin adlarının öteden beri hep kötü Türkçeleştirildiğini savunan ben, yiğitin hakkını vermeli diyor, bu kez gayet yaratıcı ve başarılı bir adlandırma yapıldığını söylemek istiyorum..

Kendini oynamaya çalışan, Dünya Şampiyonu boksör Mike Tyson hariç, karakterlerinin hakkını veren başarılı oyunculuklarla, ilginç diyaloglarla süslü filmin benim açımdan en güzel sürprizi: Bu filmde striptizci-eskort rolünde görülen, oysa benim aklımda sadece ve sadece, bir zamanların mükemmel Boogie Nights filminin Rollergirl'ü olarak kalacak olan, güzeller güzeli Heather Graham idi..

Son olarak, sadece bize has olduğunu sandığım, ‘kendileriyle, normal tıp doktorları arasındaki ayrımcılıktan komplekse girmiş dişçilerdeki, doktor görünme özentisi’nin evrenselliğini ortaya koymasıyla da The Hangover, gayet ilginçti..



(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)