22.11.09

Bornova Bornova :: Bir Hikaye İşittim Kaderim Değişti


Bir mahallenin olsa olsa en fazla iki bakkalı olur ve bu bakkallardan mutabık kalanının önünde toplanırdı gençler.. Bundan tam kırk yıl önce..

Günün okul, iş çıkışı gibi belli saatlerinde ya da tatil günlerinde nüfus artışı gözlenebilen bu güruhun bir de devam konusunda süreklilik gösteren elemanları göze çarpardı..

Gizli ya da açık işsiz güçsüzlükleriyle maruf, genelde de psikopatlıkla taltif edilmiş -nispeten yaşlı- bu tipler, bakkal önüne takılarak -çok lazımmış gibi- racon kesmenin püf noktalarını hevesle öğrenmeye çalışan bıyığı yeni yeni terlemişlere, kendi zavallı hallerine bakmadan öğütler verirlerdi..

Bu hıyarlar, bir yandan 'memeleri yeni tomurcuklanan' kızlar da dahil, mahallenin henüz evlenmemiş dişi nüfusuna 'sahip çıkma' ayağına musallat olurlarken; diğer yandan, avucuna aldığı genç erkeklere, oradan tesadüfen geçmekte olan ya da kızları takip ederek mahalle sınırına tecavüz eylemiş 'yabancı' delikanlıları hedef gösterirlerdi..
Üstelik bir de bu tipleri, mahalle namusuna halel gelmesini önleyici birer milli kıymet olarak görme yönünde, öteden beri süren bir şartlandırılmaya uğramışızdır ki bu kadar olur yani..




Pek sanmıyorum ama- belki de çok eski devirlerin mahallelerinden ve insanlarından kaynaklanan bir yanılsamadır günümüze dek gelen bu yanlış algılama..

Dikkat buyurunuz.. Kırk yıl önceden bahsediyorum..
Yazılı belge varsa eğer tartışırız, o ayrı da; "Car car ötüyorsun ama yüz yıl önce durum çok farklıydı.. Sen bu işlerden ne anlarsın düdük?" diyecek birilerini de ciddiye alacak halim yok.. Binaenaleyh, bu böyledir diyorsam, böyledir..

Hiçbir zaman o 'ağır' ağbilerden olamayan ve henüz çömez iken, SSK'dan önce 'mahalle kurumundan' direkt emekliye ayrılmış biri olarak, şimdi bizim oralarda durum nedir bilemiyorum ama.. Benzer koşullardaki yerlerde kırk yıl sonra da pek bi şeyin değişmediğini, Bornova Bornova filmiyle ve de ibretle görmüş olduk..

Belki de tek fark, değişen hayat şartları neticesinde oluşan ortamın, o ağbilerin, gerçek yüzlerini gizlemelerine artık pek ihtiyaç bırakmamış olmasındadır..




Bir Hikaye Uydurdum Dünyan Değişti

Salih ve Hakan, tam da benim yukarıda tarif etmeye çalıştığım 'ağbi-çömez' ikilisine karşılık gelen 'geleneksel' mahalle tiplerimizdendir..

Salih (Kadir Çermik), okumuş yazmış kaliteli bir aileden gelmesine rağmen işi serseriliğe vurmuş, davranışlarıyla da çevresindekilere korku salmış biridir..

Canı sıkıldıkça motor tamiri işlerine bakan; fakat, çoğunlukla köşedeki bakkalın önüne rastlayan alçak duvarın orada çiğdem çitleyerek takılan, kah genç oğlanlara akıl veren, kah oradan geçen kızlara laf atan bu herifin asıl geçim kaynağı, öğrenciler başta olmak üzere mahallenin müptelalarına uyuşturucu tedarik etmektir..

Hakan (Öner Erkan), futbolculuk sevdasına bir lise diploması edinememiş, üstelik ağır bi sakatlık geçirerek belki de bir ihtimal hayatını kurtarabilecek futbolculuk kariyerini de daha başlamadan noktalamak zorunda kalmış, temiz kalpli -aptal demek ağır kaçabilir belki ama- kafasının biraz yavaş çalıştığını sandığımız genç bir oğlandır..

Askerlik vazifesinin ardından, Salih ağbisinin yanında 'bakkal önü' nöbetine takılan, hiçbir mesleği olmadığından kelli taksi şoförlüğünü dahi hayalindeki bir iş olarak görebilen Hakan, öte yandan da mahallenin güzel liselisi Özlem'e aşıktır..




Hakan’ın kendi deyimiyle 'hasta olduğu', bir defa göz göze geldiğini cümle aleme duyurmasına karşın onunla tek kelime konuşmaya dahi cesaret edemediği Özlem (Damla Sönmez), bir süre önce başından geçen ve bu filmin de ağırlık merkezini oluşturan iğrenç bir saldırının travmasıyla olsa gerek, cigaralık tüttürerek ve haplanarak 'kafa iyi' dolaşan 'isyankar' bir kızdır..

Orta halli bir ailenin kızı olarak 'normal' lisede okuyan Özlem'in, halihazırda Anadolu lisesinden vaziyeti iyi bir sevgilisi olduğundan; şu bizim işsiz-güçsüz, ayrıca da 'medeni' cesaretsiz Hakan’a, bu kızı tavlama hususunda pek bi şans veremiyoruz maalesef..

Yine de: "Zaman neler gösterir belli olmaz sevgili Hakan" demek de boynumuzun borcudur tabii..

Filmin size tanıtmak istediğim son kişisi: Felsefe okuduğu halde ya da okuması yüzünden bir iş bulamamış, hayallerinde ise çekmedik belgesel film bırakmamış olan Murat'tır..

Filmin en tembel-entel, en keş-perişan görünümlü ve tuhaf bi şekilde de en aklı başında kahramanı olan Murat (Erkan Bektaş), porno dergilere fantezi hikayeler yazarak geçimini zar-zor sağlayan evli bir adamdır..

Lümpenliğin mahalli temsilcisi olan serseri Salih'le beş yaşından beri gelen arkadaşlığını uzun bir süredir 'bakkal önü' seviyesinde sürdüren Murat, hikayelerini yazarken en önemli ilham perisi olarak yine de bu arkadaşının fantezilerini kullanmaktadır..

Hem de mahallede vuku bulmuş 'cinsellik' kaynaklı bir olayın yarı gerçek, yarı palavra hikayesini bu yolla duyan Hakan'ın kaderi nasıl şerit değiştirdiyse; yine bu minval üzre uydurulmuş bir hikayeyle de Salih'in dünyası tamamen değişecektir..





Deli Mi Sikti Oğlum Seni?

Altın Portakal'dan 'En İyi Film' ödüllü Bornova Bornova'nın senarist ve yönetmeni olan İnan Temelkuran'ın, gençliğinin yanı sıra, bir Bornova Anadolu Lisesi mezunu olarak da anlattığı konuya hakimiyeti tartışılmaz..

Film, genç olmanın zaten kendiliğinden üzerine yıktığı bireysel problemlerle cebelleşen genç insanların, bir de içinde bulundukları ilgisizliğin, işsizliğin ve geleceksizliğin iyice kararttığı bir ortamda baş gösteren toplumsal sorunlarla bunalmışlığını da gayet yetkin bir dille anlatıyor..

Başlangıçta nispeten belli bir iyimserlik ve yumuşaklıkta ilerleyen filmin, Hakan'ın zaman ilerledikçe değişim gösteren (Su yüzüne çıkan da denebilir) karakteriyle koşut olarak sertleşmesi gayet ustaca başarılmış..


Filmde lafı edilen, "Deli mi sikti oğlum seni" sorusuna cevap gibi duran 'sürekli değişen ruh hallerini' inanılmaz bi şekilde yansıtan Öner Erkan'ın -zaten ödüllendirilmiş- oyunculuğuna şapka çıkarırken; hemen hemen tüm oyuncuların performanslarını sürekli zirvede tutma başarısı gösteren oyuncu yönetimi için de Temelkuran'ı ne kadar övsek yeridir..




Bunun gibi 'bol konuşmalı' filmlerin aksine, demek istediklerini laftan ziyade görüntülerle anlatmasını bilenleri tercih etmişimdir hep.. Buna rağmen bu filmin, özümde bir sıkıntı veya rahatsızlık yarattığını söylemem mümkün değil..

Nerede olursa olsun, birbirini bulan kahramanlar arasında coşan, bazen monoloğa bile evrilen sohbetler, aynı anda ortaya konan güçlü ama doğal oyunculuk gösterisiyle ve etkileyici, yenilikçi ‘flashback’ yöntemleriyle süslenerek öylesine ilginç bir hale geliyor ki, 'konuşma bolluğu' işte bu yüzden bir problem yaratmıyor..

Şimdiki zaman görüntüleriyle oluşan kadrajın ortasında bir yerde açılan küçük pencerelerde önceden yaşanmış olayların bir kolaj gibi gösterilmesi çok da yeni bir şey değil belki ama; eskiden olup bitmiş dehşet dolu bir olayı o günkü haliyle 'resmen' yeniden yaşayan kahramanın, olanları -hem geçmişte hem de günümüzde- aynı anda yaşıyorcasına yansıtması oldukça özgündü..

Bi nevi 'yabancılaştırma efekti' etkisi de yaratan bu kurgusal teknikler, filmi, yapısı itibarıyla içine düşmesi muhtemel durağanlıktan da uzak tutuyor..

Ayrıca, bu numaraları birden fazla kez tekrarlamayarak, işin bokunu çıkarma sıkıcılığına düşmemesi de Bornova Bornova'nın başka bir artısı..

Bir sokak köşesini ana plato olarak kullanan; burayı çevreleyen sıradan bir mahallenin belli mekanlarını dolaşarak ve burada yaşayan bir grup insanın arasında gidip gelerek olanları kaydeden aktüel bir kamera -istenildiği gibi- 'gerçekçi' bir hava yaratmakta gayet başarılı..

Son jeneriği de içine alan finaldeki sabit kameralı, uzun süreli sahne ise Haneke'nin Caché filminin finalini hatırlatmasıyla da ayrıca dikkat çekiyor..


(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)