4.2.10

Edge of Darkness :: Derin Devletin Sığ Sularında Boğulmak


Martin Campbell’in yönettiği ve Mel Gibson, Danny Huston, Ray Winstone ile Shawn Roberts’ın oynadığı İntikam Peşinde (Edge Of Darkness), 29 Ocak 2010’da Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.

Thomas Craven, cinayet masası dedektifi ve kızını yalnız büyüten bir babadır. 
24 yaşındaki kızı evinde vurulunca herkes hedefin Craven olduğunu düşünür. 
Ancak Craven bu durumdan şüphelenmeye başlar ve kızının ölümünü araştırmaya karar verir. 
Araştırma onu, kızının gizli yaşamına, devletin gizli işlerine ve kanıtları yok etmekle görevli devletin gizli adamı Darius Jedburgh’e götürür.

Filmin ana gidişatını ateşleyen, -bir polis olarak- Mel Gibson'ın kızının öldürülme sahnesinde vuku bulan, her türlü mantıksallığı dışlayan saçmalama kapasitesi, giderek tüm filme öylesine damgasını vuruyor ki; bu nedenle, adı geçen sahneyi biraz irdelemekte fayda görüyorum..

Polisin kızı, yıllar sonra baba evine gelir gelmez rahatsızlanarak, burnundan kan boşalır..
Bunun üzerine baba-kız, hastaneye yetişmek üzere aceleyle dışarı çıkarlar..
Bu ani gelişmeden nedense ve neredeyse emin müstakbel katil, dışarıya henüz ilk adımını atan kızı, tek kurşunla yere indirir..




Yani, normal olarak baba ve kızın o gün evden çıkma ihtimali sıfır olduğu halde, film, 'bu sürpriz çıkışı' dışarıda eli tetikte bekleyen bir katille buluşturmakta hiç bir beis görmez..

Kızın hastalanacağını, hatta bu yüzden kısa sürede öleceğini bilmekte olan katil (Daha doğrusu, bu katile işverenler.) neden acele ederek, onu kurşunlamayı tercih eder?.
Hadi bunu bilmezden gelelim; peki bu nasıl dakik bir hastalıktır ki kızın o an hastaneye gitmek üzre dışarı çıkacağı kesin olarak beklenmektedir?.
Ya da kızın peşinde oldukları belli olan katiller, öldürmek için bugüne kadar neden beklemişlerdir?.
Yine aynı katiller, polis olduğu bilinen ve cinayet sonrası ne olursa olsun kızının katillerinin peşine düşeceği kesin olan babayı, gayet uygun vaziyette yakalamışken neden sağ bırakırlar?.

Benimki de laf işte.. Tabii ki bu 'şahane' film çekilebilsin diye akıllım!
Zavallı kız, 'ağır radyasyon zehirlenmesi' denebilecek, 'kesin ölüm' gidişatlı bir patolojik haldeyken, yalnız ve mutsuz bir adam olan babasıyla buluşması ve de onun kollarında ölmesi, filmin
-alabildiğine sömürülesi- duygusallığı için elzemdir elbet; emektar polisimizin, kızının intikamının peşinde koşturabilmesi için de sağ kalması..




Tabii bu arada, hem de 'biricik sevgilim' diyecek kadar taptığı, hayattaki tek yakını olan biricik kızı, yıllarca, evden uzak bir yerde okurken, adamın, onu neden hiç arayıp sormadığını sorgulamamız da istenmez..
Oysa kız, öyle arkadaşlıklar ve sosyal ilişkiler içine girmiştir ki.. Giderek 'ölümcül' hale gelen bu ilişkisel gelişmeleri, 'sözde' ilgili ve de sevgili polis babanın hiç duymaması ayrıca enteresandır..

Lakin film, kanlı canlı kızıyla hiç ilgilenmeyen bir babanın, hayalinde yaşattığı aynı kızının eski 'nostaljik' görüntüleriyle hayal kurmasını ve onunla ilgili acıklı rüyalar görmesini falan, film boyunca pompalar durur..
'İstismarın allahı' olan, vıcık vıcık yapaylıktaki bu iğreti görüntülere muhatap olunca, insanın, Başbakan gibi coşarak, "Beni gaza getirmeyin ülen!" diyesi geliyor..

Bu cümleden olarak, 'sevecen halleri' her türlü inandırıcılıktan uzak baba polisin, kızının küçük halinin hayaliyle sakal tıraşı olmasına tam canım sıkılmaya başlamıştı ki, finalde vuku bulan, birlikte cennete gitme sahnesi her şeyi aşan bir tüy dikme hadisesi olarak, durumu iyice komik hale getirdi..




Bu filme, Karanlığın Kenarı ya da Karanlığın Kıyısında gibi orijinaline yakın ve anlamlı bir ad koymak yerine, yaratıcılık fukarası bir buluşla İntikam Peşinde diyerek, şimdiye kadar çekilmiş binlerce 3.sınıf aksiyon filmlerini akla getirmekten başka bi işe yaramayan, dünyanın en sıradan ismini verenlere "valla bravo" demek istiyorum.. Zira, bu kez cuk oturtmuşlar.. Öyle başa, böyle tarak yani..

Edge of Darkness, "ABD hükumetinin olmayan ya da onun işine yaramayan nükleer silah ya da çalışmalar tehlikelidir, tersi durumda ise üzerinde durmaya bile değmez" gibi gayet sakat bir mantığı savunan; asıl değinilmesi gereken nükleer çevre kirlenmesine ve onun insan hayatına yönelik tehdidini iplemeyen, 'gerici' bir anlayışla yapılmış, sadece aksiyon sahneleriyle göz boyamaya çalışan, bununla da en fazla 'vasat' denebilecek bir düzeye çıkabilen sıradan bir macera filmi..
Gerçi, geri kafalı bir ideolojinin at gözlüğünü takınarak dünyaya bakmaktan zevk alan bu filme vasat demeyi dahi içime sindirmem pek mümkün değil ya, o da ayrı..


5  /10