28.4.10

Howl :: Gördüm Beat Neslinin Sansürle Cebelleşmesini


Gerçi bizzat şairin kendisi: "Beat kuşağı diye bir şey yok.. Kitaplarını basmak isteyen bir avuç insan var sadece" diyor belki ama hiç kuşkusuz ki o kuşağın manifestosu veya 'ulusal marşı' olduğunu bildiğimiz Allen Ginsberg (1926–1997)'in Howl şiirini merkezine alan bu film, gerçeklerden yola çıkan bir drama..

Altın Lale Yarışması'nın 'sürpriz filmi' olarak gösterime giren Howl / Uluma'nın, "Gördüm neslimin en iyi zihinlerinin çılgınlıkla mahvolduğunu.." sözleriyle başlayan bu devasa şiirin yayınlanması akabinde, yayımcı ve yazar hakkında açılan 'müstehcenlik' davasının mahkeme sürecinin canlandırılması başta olmak üzre, dört ayrı sekansın karışık olarak kurgulanmasıyla oluştuğu söylenebilir..

Allen Ginsberg (James Franco)'in katılmadığı, onu, avukatı Jake Ehrlich (Jon Hamm)'in temsil ettiği mahkeme sekansı dışında; filme bir belgesel havası veren, siyah-beyaz görüntülere haiz, şairin, kalabalık bir mekanda, büyük bir coşkuyla şiirini okuduğu sahneler (Ki onun coşkusuna dinleyicilerin de -heyecanlı bir maç izlercesine- eşlik ettiği görülür.) ve şiirin yazılış sürecini de kapsayan, şairle yapılan bir röportaj da diğer sekansları oluşturuyor..
Bir de, aralara serpiştirilen, şiirlere eşlik görevi üstlenen 'klip' tadında, animasyon görüntüler var ki bütün bunların hepsi filmin mükemmel bir dinamizmle ilerlemesini sağlıyor..




Başka bir şiirinde: “Ey Amerika, al şu atom bombanı sok kıçına” mealinde ünleyerek, Süper Güç ABD'nin bizzat bağrından bağırarak, ülkesinin siyasetine -hem de 1956'larda- doğrudan giydirebilen bu 'muzır' adama en azından saygı duymamak mümkün değil..

Filmin senarist-yönetmenleri olan Robert Epstein ve Jeffrey Friedman'ın, şaire yönelik saygılarının yanı sıra, büyük bir sevgi besledikleri de yaptıkları filmin bakış açısında zaten hemen fark ediliyor.. Lakin senaryo ve yönetimde, bunun bi şekilde taraf tutma, kayırma gibi görülmesine neden olabilecek zorlamaların hiç hissedilmediği de başka bir gerçek..
Buna sebep olarak, filmin, istismara yanaşmayan bir üslupla, her açıdan başarıyla kotarılması gösterilebileceği gibi; eserin savunduğu görüşe karşı duran iddia makamının, hiçbir mantık ölçüsüyle değer bulamayacak, 'saçma sapan' görüşlerindeki zafiyetle de açıklanabilir..

Bu cümleden olarak, savcı Ralph McIntosh (David Strathairn)'un ileri sürdüğü iddialara karşılık, avukattan ve bazı uzmanlardan aldığı tokat gibi cevaplar, filmi ayrıca ince bir mizahla süslemeye de yaramış..




En son Milk'te Harvey Milk'in 'arkadaşı' olarak seyrettiğimiz James Franco, Allen Ginsberg olarak da yine olağanüstü..

Howl, şiirin, edebiliğin, sanatın ne olduğuna dair ipucları veren, objektif olmaktan tamamen uzak bir kavram olarak müstehcenliğin durumundaki çıkmaza vurgu yapan, bizim basın-yayın ve eğlence ortamlarında da tüm haşmetiyle kol gezen sansürün saçmalığı ve de anlamsızlığı üzerine içini döken, iyi olduğu kadar da faideli bir film..

 /10


(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)