23.9.10

Män som hatar kvinnor :: Herkesin bir sırrı vardır, bazılarının daha fazla




Şimdiye kadar hep ecnebi filmlerin orijinal isimlerini saçma sapan Türkçe'ye çeviren bizim film ithalatçılarını eleştirip durdum..
Oysa şimdi öncelikle ve özellikle kendilerine şükranlarımı bildirmek üzre geçtim klavye başına..


Gerçi, 'Kadınlardan Nefret Eden Erkekler' anlamına gelen İsveççe orijinal adı, bu film daha romanken "The Girl with the Dragon Tattoo (Ejderha Dövmeli Kız) şeklinde çevrilerek bize hazır gelmişti ama olsun; benim bildiğim kadarıyla yine de bizimkiler tam bağımsızlıklarını vurgulayacak bir karar alıp, filmi hiç de beklenmeyen bir isimle piyasaya sürebilirlerdi ki çok şükür kendilerini tutmuşlar..

Başlangıcı bu kez isimle yaptım; zira, yararlanılan romanı bilemiyorum; ama gördük ki bu filmin öyküsü tamamen, bu gizemli adıyla müsemma kızımızın, yani ejderha dövmeli kızın müdahaleleriyle yön değiştirip yol almakta..
Hem ne o öyle! 'Kadınlardan Nefret Eden Erkekler' şeklinde -gelmiş geçmiş en büyük Türk seksisti (Aman ha! Seksisi değil!)- ünvanını uzak ara elinde bulunduran bizim Landlord'un kuruculuğunu yaptığı dernek adı gibi -dümdüz ve yüzeysel- film adı mı olurmuş? Hiç işte!.





Kahrolsun Bürokratik Vesayet Rejimi


Henüz 24 yaşından yeni gün almış (Son doğum gününde kendisiyle birlikteydim de ordan biliyorum.) ejderha dövmeli kızımızın adı Lisbeth Salander olup; sadece bir gece süren o görüşmemiz neticesinde teşhis koyabildiğim kadarıyla kendisi Antisosyal Kişilik Bozukluğu'ndan muzdariptir.. (Allah şifasını verir inşallah!)

Büyük ihtimal ki bu rahatsızlığı nedeniyle- biraz iltifat olsun deyu, biraz da şakacıktan kendisine yönelttiğim: "Pek fotografik hafızan varmış kız senin zilli" lafıma bir hayli köpürdüğüne tanık olduğumdan kelli biraz korkarak, araya mesafe koymak zorunda kaldığım Lisbeth, minyon ama mevzun vücudu dövmeler ve piercinglerle süslü (Nerelerinde neler bulunduğu hakkındaki bilgim -lütfen izin verin de- onunla aramızda bir sır olarak kalsın.), gotik olduğu kadar da gizemli, lakin tersi de pek pis bir hatundur..

Bilgisayar korsanlığındaki üstün becerisiyle maruf olarak, bir nevi özel dedektiflikle iştigal eden kahramanımız; öte yandan, daha küçücükken karanlık ve acılı geçmişinin muhtaç ettiği resmi makamların elinde özgürlüğü vesayet altında olup, bileğinin gücü ve alnının teriyle kazandığı parasını dilediğince harcamak için bile her defasında izin almak zorundadır..

Bu vesayeti kullanarak kendisinden -utanmaz ve arlanmazca- istifadeye kalkışan mendebur bir memurla da uğraşmak zorunda olan Lisbeth (Noomi Rapace), şu sıralar korsanlığını kullanarak, Millennium adlı ekonomi dergisinin ünlü yazarı Mikael Blomkvist'in laptopuna -internet vasıtasıyla- babasının malı gibi girip çıkmaktadır..






Hitler Artığı Kadın Düşmanları


Sol tandanslı dergisinde, sermaye imparatorlarının yolsuzluklarına karşı yaptığı araştırmaları ve yayınlarıyla patronların korkulu rüyası haline gelen Mikael Blomkvist (Michael Nyqvist), son çalışmasında yine bir sanayi devini tam köşeye sıkıştırmışken işler bir anda sarpa sarar..
Bu kez kendisi, 'masum bir iş adamına' yönelik yalan haber ve iftiradan dolayı hapse mahkum olur..

Adamımız tam da, mapus damlarında yatarken ihtiyacı olacak eşyalarla oluşturduğu çıkınını hazırlarken, onun gözü pek araştırmacılığından -özel bir işinde- yararlanmak isteyen yaşlı milyoner Henrik Vanger (Sven-Bertil Taube)'dan teklif alır..

Kahraman gazeteci bu sayede -hem de sıkıcı mapusane günleri öncesinde- kendini, her türlü heyecanı dibine kadar yaşayacağı şahane bir maceranın içinde bulacaktır..

Uzun bir köprüyle ana karaya bağlantısı olan 'sahipli' ama ıssız bir adadaki malikanesinde yaşayan bay Vanger, Mikael Blomkvist'ten, kırk yıl önce yine bu adadayken ortadan kaybolan ve bir daha da kendisinden haber alamadığı için de öldürüldüğünden emin olduğu ağbisinin kızı Harriet Vanger'in meçhul katilinin bulunmasını ister..

Genç ve güzel Harriet'in, adanın karayla bağlantısının kesildiği bir gün ortadan kaybolması, bu zengin ailenin üstelik birbirlerinden sürekli nefret eden fertlerini -kolaylıkla- şüpheli konumuna sokmaktadır..
Kırk yıl önce, bu kuvvetli şüpheye ve Amca'nın diğer erkek kardeşlerinin bazılarının Hitler müridi birer Nazi olma vaziyetlerine karşın, polis, olayla ilgili herhangi bir ipucu bulamamış ve de dava kapatılmıştır..

Zavallı kızın akibetinden haber alınamamıştır belki ama, ona hep babasından da yakın olmuş acılı Amca Vanger, her doğum gününde, dünyanın farklı bir yerinden postalanmış ve bir çerçeve içine yerleştirilmiş 'çiçekten tablolar' almaktadır..
İşin tuhafı, adamcağız aynı tip hediyeyi her doğum gününde -kaybolmadan önce tabii- Harriet'ten de alırmış..
Belli ki amcaya yapılan bu pis şaka, sevgili yeğeninin ezeli acısını unutmaması ve her defasında yarasının yeniden kanaması için meçhul katil tarafından yapılmaktadır..





Afili İkili İş Başında


Acar muhabir yeni özel dedektif Mikael Blomkvist, isteği üzerine kendisine ayrılan malikanenin müştemilatına bi güzel yerleşir..
Karşısına geçtiği duvara maktulün ve yaşarken onun çevresinde yer almış bütün şüpheli ve de şüphesizlerin fotoğraflarını, ayrıca o eski günlerin gazete kupürlerini falan yapıştırarak 'klasik anlamda'; internete takılarak da 'modern anlamda' araştırmalarına başlar..

Laptopuna baktığında orada durmadan fink atan ejderha dövmeli kızı görmesi belki biraz zordur; lakin, erkeklerden pek hoşlanmaz, feministlikten ise asla taviz vermez kızımız, bi şekilde ilgi duymaya başladığı -az yaşlı, az yakışıklı lakin karizması da yerinde- bu adamın posta kutusuna, kendini engelleyemerek bir mail atınca, ikili arasında önce tanışma, sonra da ısınma turları başlayacaktır gayrı sayın seyirciler..

Bu birbirinden 'afili ikili' güçlerini birleştirdiğinde, önlerine çıkacak her türlü mesele gibi, bu hem zorlu, hem de esrarengiz olayın da üstesinden gelebilirler bence..
Var mısınız iddiaya!?





Tam Bu Esnada David Fincher


Müteveffa İsveçli yazar Stieg Larsson'ın baştan beri on kitap yazmayı tasarladığı, ancak ömrü vefa etmeyince de ondan geriye, Millennium Trilogy adını alan üç kitaplık 'polisiye' roman dizisinin kaldığını biliyoruz..

Bunların ilki olan Ejderha Dövmeli Kız'ı, Danimarkalı yönetmen Niels Arden Oplev, suç ve polisiye öğelerine, dram ve de gerilimi de 'yeterince' ekleyerek, gerçekten de lezzeti -neredeyse- kusursuz bir film haline getirmiş..

Malumunuz, özellikle bunun gibi roman uyarlaması filmlerin, o kitabı okuyanları tatmin etmesi neredeyse imkansız gibi bi şeydir..
Bunun en büyük nedeni, bir filmin, kitabın -ona asıl lezzet kazandıran- ince ayrıntılarının tamamına değinebilmesindeki imkansızlıksa; en önemlisi de, direkt görsellikten yoksun bir tür olarak romanın, her okuyucusunun zihninde farklı olarak yarattığı ve ona benimsettiği özel dünyanın benzersiz oluşudur..

Bu cümleden olarak, yukarıda vardığım 'kusursuzluk' hükmü -tamamen- romanı okumamış bencileyin bir nevi 'saf aklın' vardığı bir neticedir..
Yani demek istediğim, okumadığım için "o kitaptan, bundan daha iyi bir film çıkarılabilirdi" olası eleştirisini yapmamı benden beklemeyin..
Öte yandan, bu üçlemeyi yeniden çekeceğini bildiğimiz David Fincher, muhtemelen bundan daha iyisini de yapacaktır nitekim..

“Bekleyelim ve görelim” diyip bu hususu bitirmek daha doğru olacak belki ama yine de dayanamayıp, şu David efendiye serzenişte bulunmadan da geçemeyeceğim: 'Yazamamak' bence en büyük eksikliğin olsa da, mükemmel bir yönetmen olduğun da kuşkusuz bir gerçek..
Bunun aksini kimse söyleyemez biliyorum ama hiç olmazsa şu 'yeniden çevirim' işlerine böyle hemen atlamasan diyorum be David.. Ha adamım?!





The Girl with the Dragon Tattoo, bir nevi -süper olmasa da- 'güçlü kahraman' filmi havası hissettiren bir korku-gerilimden beklenmesi gayet normal olan aksiyon sahnelerini tam dozajında, hiç abartmadan kullanmasıyla; karakterlerin psikolojilerine yine kararında dahil olmasıyla gayet dengeli bir yapım..

Ayrıca, ada gibi kendiliğinden gizemli bir mekanı oldukça iyi kullanması ve meşum geçmişleri Hitler zamanına kadar dayanan 'kötülerin' varlığının iyice kararttığı özgün atmosferiyle de pek etkileyici..
Başta iki esas kahramanı canlandıranlar başta olmak üzre, bütün oyuncuların üst düzey performanslarına da diyecek yok elbette..


Män som hatar kvinnor / Ejderha Dövmeli Kız / The Girl with the Dragon Tattoo

Yönetmen: Niels Arden Oplev
Senaryo: Nikolaj Arcel, Rasmus Heisterberg
Oyuncular: Michael Nyqvist, Noomi Rapace, Lena Endre, Peter Haber, Sven-Bertil Taube
Yapım: 2009, İsveç / Danimarka / Almanya / Norveç, 152 dk.


Filmin mmknmrtb notu:   9   /10


(İş bu yazı Tersninja.com'da makaslanarak yayınlanmıştır)




2 yorum:

  1. Selam Numan,
    Ben Ejderha Dövmeli Kız kitaplarını okumamıştım. Üç tane sanırım. Ne zaman yazıldı? Ne zaman Türkçe'ye çevrildi? Peki ne zaman üç kitap yayımlandı? Zaten yeni kitaplara karşıdan böyleee tereddüt dolu gözlerle bakarım. Hele kitap kalınsa tereddütlü bakışlarım endişe hatta dehşet dolu bakışa dönüşebilir..Neyse, filmin memlekete geldiğini duyunca demiştim ki Numan bi seyretsin hele.. Beğenirse giderim. Haybeye vakit harcamayayım:)Şimdi bu yazınızı okudum ya, inanın anlayamadım. Güzel bir film mi bu? Gidip seyretmeli mi yani, ne dersiniz? Hoş baktım şimdi.. Henüz bizim şehre bu film gelmemiş.

    Tam buraya kadar yazmıştım ki dedim ben yazıya yeniden bakayım.
    İyi ki bakmışım. Valla gene rüsva olacakmışım:) Meğer yazının devamı varmış. Aman Tanrım! Yazının sonunda süper olmasa da gayet dengeli bir film demişsiniz ya... Tamam ama yazınız o kadar uzundu ve ayrıntı veriyordu ki filme gitmiş olsaydım inanın bu kadar ayrıntıya dikkat edemezdim. Filme artık gitmesem mi diyorum:) Hımm.. Durun bakalım.. Zaten bu film iki hafta sonra gelir bizim şehre.. O zaman kadar da okuduklarımı unuturum. Belki giderim.. Gidersem de mümkünmertebeye iki kelam ederim.Böyle işte.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Numan
    Bugün şans eseri filmi seyrettim. Başından sonuna ilgi ile izledim. Beğendiğimi açıkca ifade edebilirim. Bu filmi izleyince bakın aklıma ne geldi? Bilmiyorum Karin Alvtegen adını daha önce duymuş muydunuz? İsveç polisiyesine
    özel bir ilgim vardır. Karin Alvtegen'in Can Yayınlarından çıkan Yitirilen ve İhanet adlı kitaplarını yemeden içmeden kesilip okuduğumu dün gibi hatırlıyorum. Gerilim, polisiye ve macera... Off! Şahane kitaplardır.
    İnsanların psikolojik boyutlarını okurun önüne serer.. Müthiştir.
    Eee.. Sen İsveç polisiye romanlarına bayılacaksın ve Millennium üçlemesine hiç göz atmayacaksın! İnanılır gibi değil.
    Okumadım. Okumak istemedim. Filmi çok beğendim. İkinci kitabı okusam mı diye şöyle bir yüreğimi dinledim. Yooo.. Okumayacağım. 2.Filmi bekleyeceğim:)David Fincher çeker mi acaba? Doğrusu onun gözünden nasıl olmuş acaba diye aynı öyküyü tekrar memnuniyetle seyredebilirim.Filmi seyredince iki kelam ederim illa demiştim demesine ama farkındayım ki biraz daha devam edersem kelam sayım 200 ü bulacak. Aslında İsveç ve polisiye gerilim vaziyetlerine devam edebilirdim amma artık burada keseyim. Böyleyken böyle.

    YanıtlaSil