1.7.11

Insidious :: Astral Seyahat Yolcusu Kalmasın Lütfen!


Renai ve Josh Lambert -sanırım- sevgili başkanlarının, "En az üç çocuk isterim ha!" yarı uyarı, yarı tavsiyesini ciddiye alarak -genç yaşta- üç çocuğu peşpeşe sıralamış bir mutlu çifttir..

Şimdi böyle söyleyince, "Biri durmadan zırlayan bir bebek olan üç adet küçük çocukla bunlar nasıl mutlu oluyorlar ki?" deyu benim üzerime gelmeyin lütfen..
Gidin, hayatında hiç çocuk büyütmemiş o çipil gözlü senarist-artiste diklenin..

Bu arada merak etmeyin, onların mutluluğu fazla sürmeyecek; belki çocuklar değil ama 'iyi saatte olsunlar' bu keyifli ailenin saadetini ilelebet bozmak üzere faaliyete geçeceklerdir..

Josh (Patrick Wilson) ve Renai (Rose Byrne) çifti, üç çocuklarıyla birlikte yeni taşındıkları müstakil evlerine yerleşmeye çalışırken, tuhaf olaylar da arz-ı endam etmeye başlar..

Oldukça rahatsız edici hatta hayattan bezdirici bu olayları yeni eve bağlayan aile, bir süre sonra başka bir eve taşınır ama burada da değişen hiçbir şey olmaz..

Hemen her korku filminin olmazsa olmazları- bu tuhaf olayları sıralamama gerek var mı bilmiyorum..




Hadi kısaca bi değineyim de şu yazının hatırı kalmasın: Yer ABD olduğu için, 'Knock knock!' biçiminde çalınan, bakıldığında ise orada kimsenin olmadığı anlaşılan dış kapı; durup dururken açılıp kapanan diğer kapı ve pencereler; kendiliğinden yer değiştiren eşyalar; her taraftan gelen ve etkiyi arttırmak için özellikle bebek telsizinden duyulan acayip sesler; korkunç resimler yapmaya başlayan küçük bir çocuk; bir süre sonra işi iyice abartarak, alenen evde dolaşmaya başlayan, hem korkunç hem de komik görünümlü, âdeta maskeli balodan fırlama tipler..

Bütün bunlar olurken, ailenin ilk çocuğu Dalton oğlan (Ty Simpkins), cümle tıp dünyasının hiç anlam veremediği bir biçimde öylesine derin bir uykuya dalar ki uyanacak gibi değildir..




Bu bir nevi koma durumuna klasik tıp çare bulamıyorsa, alternatif tıp, işte tam da bu günler için vardır elbet..
Belli ki bu işlerde epeyi tecrübesi olan Josh'un annesi (Barbara Hershey), medyum Elise (Lin Shaye)'i tuttuğu gibi eve getirir..
İki yardımcısı ve bir sürü teçhizatıyla eve yerleşen medyum madam, derin uykudaki bizim oğlanla ve de -mümkünse- öteki tarafla irtibata geçmenin yollarını arayıp bulacaktır inşallah..

Dikkat.. Dikkat! Öteki dünya istikametinde yola çıkacak 'Astral Seyahat' yolcusu, kalmasın lütfen!

Ruhlar Bölgesini Bana Soracaksın Arkadaş

Bu arada başka filmler de yaptılar belki ama- ilk ortak eserleri olan Saw'la tanınan, James Wan ve Leigh Whannell, yine Wan'ın yönetiminde faaliyete geçerek, seyirciyi bir başka açıdan korkutmanın peşine düşmüşler..




Bu 'korkutma' olayı ne kadar gerçekleşmiş derseniz eğer; ben de, 'ne ka ekmek o ka köfte' derim..
Ortada, Saw'daki oldukça özgün denebilecek yaratıcılıktan ve yenilikten uzak bir hikâye varken, başarılı bir sonuç elde etmenin yolu, şanslı olmak ya da ustalık göstermek gibi birbirine biraz zıt ama önemi büyük unsurlara kalıyor..
Ne kadar şanslı oldukları, harcadıkları az paraya karşılık gişeden büyük para kaldırmalarından ve yüksek IMDb puanından hemen anlaşılıyor..
Ustalıkları ise 'fena değil' düzeyinde.. En azından kendilerini rezil etmemişler..




Filmin ana eksenlerinden birini oluşturan, eşlerden birinin olaydan etkilenmesi, diğerinin ise bunu pek iplememesi ve bu çatışmadan gerilim yaratılmaya çalışılması, yine hep ezberlediğimiz numaralardan biri..
Buna karşın, oldukça az kullanılan bir tema olarak, 'astral seyahat' yerinde bir seçim olmuş..
Ancak, böylesine 'uçsuz bucaksız' bir olayın, komşu eve ziyaret ya da odadan odaya yolculuk mertebesine indirgenerek sunulması, farklı olma fırsatını da resmen harcamış..

Bildiğim kadarıyla ki bu konuda -çok afedersiniz- uzmanımdır..
Seyahate niyet etmiş bir 'astral beden' için kapı, duvar gibi fiziksel nesneler ya da büyüklük, uzaklık bir mefhumlar asla engel oluşturmazlar..




Hâl böyleyken, bu arkadaşların fiziksel varlıklarmış gibi sadece kapılardan, pencerelerden içeri sokulması; 'öteki taraf'tan gelerek evde cirit atanların bu taraftakilerce gayet net görülebilmesi ve bunların birbirlerine kafa göz dalarak dövüştürülmesi gibi ultra saçmalıklara -farkındaysanız eğer- hiçbir şey demiyorum..

Yaylılar ve vurmalılar başta olmak üzere her türlü müzik aletinden çıkarılan en cayırtılı ve gümbürtülü seslere, dayanılmayacak şiddetteki kapı alarmının da katılmasıyla kulağımın östaki borusunu resmen iğfal eden Insidious’a, 'kötünün iyisi bir korku filmi' demek mümkün..

Konusuna ilk bakışta film 'Perili ev' şablonuna oturuyor gibi görünse de, bazı nüanslar yaratılarak oluşturulmuş -o şablona aykırı duran- 'interaktif' özellikli ruhani evreni ve en mühimi -benzerlerinin aksine- dini olaya bulaştırmayarak, işin içine papazı, mapazı -olmadı- İsa'yı, Musa'yı karıştırmaması da gayet yerinde olmuş..
Yoksa film iyice klişe batağına gömülürmüş ki kralı gelse onu oradan çıkaramazmış..

İçerdiği sürüyle saçmalığı görmezden gelebilme yeteneğiniz varsa, zaman zaman gerilimini ustaca gerçekleştirirken komiklik yapmayı da ihmal etmeyen bu filmle eğlenceli dakikalar yaşamanız imkân dahilinde..
Öte yandan, finaline bakılacak olursa devamı da gelecek gibi sanki..




Yönetmen: James Wan
Senaryo: Leigh Whannell
Oyuncular: Patrick Wilson, Rose Byrne, Ty Simpkins
Yapım: 2010, ABD, 102 dk.


(İşbu yazının bir kısmı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)



1 yorum: