8.9.11

Her Temas İz Bırakır yahut Behzat Ç.'li Günlerim


Şu sıralar içim, dışım ve halet-i ruhiyem Behzat Ç...
(Biliyor musunuz, cümle sonundaki şu üç noktalardan nefret ederim.. Sen misin o, buyur bakalım!)

Serseri mayın misâli, bir nevi Behzat başkomiser gibi dolaşıyorum ortalıkta, öfkem burnumda..

İsmi lâzım değil biri -ki siz onu çok iyi tanıyorsunuz- son zamanlarda öyle canımı sıkıyor ki..
Tavsiyem, ne yapsın etsin şu sıralar gözüme görünmesin..
Kendisi için en hayırlı davranış bu olacaktır valla..
Yoksa onu anında tokat manyağı yapmam işten bile değil..
Neyse..

Nasıl Behzat Ç. olmasın ki dört bir yanım!.

Öncelikle, dizinin izlemediğim ilk bölümlerini -her zamanki gibi olayın farkına varmakta geciktiğimden- şimdi birer birer izliyorum internetten.. Bu biir..

Hikâyesi, Behzat Ç. dizisinin ilk bölümüne denk gelen, Emrah Serbes'in Her Temas İz Bırakır romanını daha yeni ve bir hamlede okudum.. İkii..




Ve üçç.. Yeni çekilen Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm filmine kaynaklık ettiği söylenen Son Hafriyat romanının da ortalarındayım şu an..

Ki bu kitap birincisinden çok çok daha güzel ki neredeyse okumaya kıyamıyorum yahu..
Hemen bitmesin deyu sayfalarını yavaş yavaş çeviriyorum ve günlere bölüyorum umarsızca..




BEHZAT Ç. Bir AnKara Polisiyesi: her temas iz bırakır

Bu arada, Her Temas İz Bırakır'ın arka kapağını aynen buraya -hem de o lânet olası üç noktalarına da dokunmadan- aktarayım da, kitabın tanıtımıyla ilgili olarak öyle fazla uğraşmayayım diyorum.. (Tembelim şu sıralar)

Kızılay, Sakarya Caddesi, SSK İşhanı, Dil-Tarih, Atakule, öğrenci evleri... ve Emniyet...

Cinayet Masası. Behzat Ç., "yeni müktesebata" uyum sağlayamamış, lambur lumbur, "dişli" bir başkomiser.
Müzik dinlemez, polis telsizi dinler. Kitap okumaz, gazeteye spor sayfasından başlar. Herhangi bir siyasi görüşü yok. "İçimizden birinin" üçüncü sayfa haberlerine yansımış hali gibi, adı bile tam değil.
1. Amatör´de duran toplara iyi vuran bir stoperken, topçuluğu bırakıp başkalarını tekmelemeye başlamış. Mesela beş lira için kalbinden adam bıçaklayanları, on üç yaşında kızlara tecavüz eden, namus için en yakın akrabalarını vuranları...
Kendi adalet anlayışı bakımından sorun yok; "it uğursuz" kimdir, belli gibi görünüyor...

Ama acaba öyle mi? Behzat Ç.´yi ve onun adalet duygusunu da rahatsız eden işler olabiliyor bazen hayatta...
At izinin it izine karıştığı bir cinayet... Kim, niye öldürsün bu kızı? Hem niye bu şekilde? Siyaset karışmış desek?.. Garip...

Öğrenci alemine, başka âlemlere, ama asıl polis alemine dikiz atan, entrikası bereketli bir polisiye...




Memleketten Cümle İnsan Manzaraları

Her Temas İz Bırakır gayet iyi bir roman.. 
Özellikle Ankara'yı, semtleri ve mekânlarıyla falan yakından tanıyanlar için çok daha zevkle okunacağı da kesin..

Rahat ve 'bir solukta' okunabilirliği, polisiye türünün bir özelliği olarak dikkatimizi hemen çekiyorsa da onu sadece bu türün sınırları içine sıkıştırmak bence haksızlık olur..
                                            
Bir polisiye roman uzmanı olacak kadar türe vâkıf değilim belki ama apaçık görünen bir husus da var ki bir polisiyenin amacı ve asıl motifi olan cinayetlerin ya da diğer suçların bu kitaptaki yeri bir araçtan ötede değil..

Amaçsa, hırsızıyla, polisiyle, kâtiliyle, savcısıyla, memleketten cümle insan manzaraları..
Ki hem de en acısından, en tatlısından, en hüzünlüsünden, en komiğinden ama kesinlikle en hakikisinden..




Lâkin Bi De Şöyle Bi Durumlar Var

Dizi sayesinde her birini çok iyi tanıdığımız o kahramanları -roman okumanın hoş bir gereği olarak- kendi zihnimizde kendimizce yaratamamak duygusu fazlasıyla rahatsız edici..

Dizide şahane bi şekilde ete kemiğe büründürülmüş kahramanların her hâlini ve davranışını âdeta ezberlemişken bu romanda onları çok daha farklı bir şekilde konuşur ve tepki verirken buldum ki bu da hiç hoş değil..

En önemlisi, 'kadersiz' Başkomiser Behzat'ı bir inceden ve en hassas yerinden çarpan kadınlardan biri olan, güzeller güzeli 'Savcı Esra' bacımızın varlığından kitabın haberi bile yok..
Üstelik onun yerinde kirpi bıyıklı bir tıfıl savcı oturmakta ki aman diyeyim..




Ayrıca, romanın her gelişimini, hatta finalini dahi önceden biliyor olmam da başka bi 'dert' elbette..

Demek ki neymiş- dizisi/filmi çekilen bir romanı, ya filmi çekilmeden önce okumalı, ya da mümkünse hiç okumamalı..
Zira bu durumda o romanın hakkını tam olarak veremeyebilirsiniz..

Biraz da bu nedenlerle zaten, ikinci Behzat Ç. romanı olan Son Hafriyat'ı film daha vizyona girmeden okumaya başladım..
Bakalım bu 'ters' durumun etkisi 'alabildiğine hassas' bünyemde nasıl ve ne biçimde peyda olacak..



1 yorum:

  1. Müthiş bir merakla Erdal Beşikçioğlu'nun Son Harfiyat'taki hiç konuşmayan Behzat Ç. yorumunu bekliyorum...

    YanıtlaSil