17.10.11

14 Ekim Haftası :: Caddebostan Sahil Kargası (III)



(Çıkan Kısmın Özeti : Caddebostan, sahil, karga, ceviz, patenli kız, The Thing)



The Devil's Double / Şeytanın İkizi



Bir varmış bir yokmuş, Saddam Hüseyin’in diktasını sürdürdüğü Irak'ta, 'Dürtüsellik' sendromunun tüm belirtilerini, sadizmle takviye etmiş bir 'Sapıkoğlan' olan Uday, kendi çapında bir saltanatın kanlı ihtişamıyla yaşarmış..

Hem babasının kullandığı bir sürü dublörü olur da kendisinin neden olmazmış..

Elbette bu bir masal değildir..
Uday adlı çocuklarının, Bağdat sokaklarında Ferrari'yle dolaşarak, okullu küçük kızların peşinde salya akıttığı; her türlü haksızlığın, binlerce çeşit cinayetlerin tahakkümüyle ayakta duran bir aileden tüm Irak halkları, gerçekten çok ama çok çekmiştir..

Uday'ın, kendine tıpatıp benzeyen dublörünü bulması zor olmaz..
İlkokuldan beri tanıdığı Latif Yahya, bu işi için biçilmiş kaftandır..
Uday'ın sahip olduğu her şeye o da sahip olacak ve onun bir ikiz kardeşi gibi yaşayacaktır..

İran'la savaş halindeki Irak ordusunda teğmen olan Latif, sonuçta kendi şahsiyetini sıfırlayan, hatta benliğini dahi unutmaya sürükleyecek bu sürpriz ve patolojik teklife kesinlikle karşı çıkar..
Ancak Uday denen bu şeytan, ondan ruhunu satmasını bile istemeye üşenecek, istediği her şeyi anında aldığı gibi, bu talihsiz oğlanın ruhunu da esir alacaktır..

Latif Yahya'nın gerçek hayat hikayesini anlattığı romandan uyarlanan film -bu yönüyle- çok yakın bir geçmişte ve bizim sınırlarımızın hemen ilersinde neler yaşandığını tüm canlılığıyla ortaya koyarken, kendisini ilgiyle izletiyor..

Ortaya konan bu acı 'gerçekler' ne kadar gerçek, bilemiyoruz tabii..
Tamam film onlara ait değil ama sonuçta ABD gibi bir batılı ülke, aynı Saddam'ın -olmayan- Kitle İmha Silahları masalını da bize okumuş ve bir güzel inandırmıştı..
Öte yandan, Saddam'ın sütten çıkmış ak kaşık olmadığını çocuklar bile biliyor..

Filmi -son tahlilde- iyi olmaktan alıkoyan teknik bir kusuru var ki ben bunun nedenini pek anlayabilmiş değilim..
Zira, her haliyle düzgün ve etkileyici bir şekilde gelişen film, finale yaklaşan bir noktadan itibaren (İzleyenler için o anı 'intihar' diye kodlayayım), âdeta yönetmeni değişmişcesine 'her açıdan' yalpalamaya başlıyor ve bu 'tuhaf' vaziyeti koruyarak da sona eriyor..


Yönetmen: Lee Tamahori
Senaryo: Michael Thomas, Latif Yahia (roman)
Oyuncular: Dominic Cooper, Ludivine Sagnier, Raad Rawi
Yapım: 2011, Belçika / Hollanda, 109 dk.

3 / 5





The Change-Up / Hayat Sana Güzel



Mitch (Ryan Reynolds) ve Dave (Jason Bateman), hâlen iki benzemez hayatı yaşayan birer eski arkadaştır..

Dave, üç çocuk babası olmanın sorumluluğunu yaşayan, çalıştığı hukuk bürosunun da ortaklığına oynayan, çok başarılı bir avukat; yakışıklı Mitch ise arkadaşındaki sorumluluğun zerresini hayatına sokmamış -hâliyle- bekâr ve çapkın, yaptığı doğru dürüst bir işi de olmayan biridir..

Çoğu insan gibi, bir diğerinin -dışardan görünen- hayatının daha güzel, daha heyecanlı hatta daha rahat olduğunu zanneden bu ikilinin içlerinden geçen de, birbirlerinin hayatını yaşayabilmektir..

Birlikte sarhoş oldukları bir gün, heykelli bir dilek havuzuna işerlerken bu dileklerini de dillendirince, ertesi sabah birbirlerinin bedenlerinde uyanırlar..
Artık, içine girdikleri bedenin eski sahibi gibi yaşamak zorundadırlar..

Tarafların, bu yeni durumdan pişman olmayacaklarını iddia etmenin şartının birazı insanı anlamamak, çoğu da Hollywood'u tanımamaktır..

Film, süresi boyunca -gereksiz bir şekilde- kafa yoran, 'Lan bu herif aslında kimdi?' sorusuyla, illet edici bir yapı sunmasına rağmen, türlü erkeklik durumlarını bir kez daha ve gayet hoş bir şekilde gözden geçirmemizi sağlıyor.. 
Arada güldürmesi de cabası..


Yönetmen: David Dobkin
Senaryo: Jon Lucas, Scott Moore
Oyuncular: Ryan Reynolds, Jason Bateman, Leslie Mann, Olivia Wilde, Alan Arkin
Yapım: 2011, ABD, 112 dk.

2.5 / 5






One Day / Bir Gün



Aileden -alabildiğine- zengin oğlan Dexter (Jim Sturgess)'in televizyon dünyasında yeri hazırdır, lâkin onun için hayat, içinde güzel kızların da yer aldığı bir oyun parkından başka bir şey ifade etmiyor gibidir..

Güzel kızımız Emma (Anne Hathaway) ise -Dexter'in aksine- hayatı ciddiye alan, ekmeğini taştan çıkarması gereken, yoksul ama prensip sahibi bir kızdır..

Film, aynı üniversitede okuyarak öğretim sürecinin sonuna geldikleri halde hiç tanışmayan Dexter ile Emma'nın, mezuniyet gecesinde kaynaşmaları ve birbirlerine vurulmalarıyla başlıyor; nihai bir vuslatı bir türlü gerçekleştiremeyen bu çifti oluşturan bireylerin sonraki yirmi yıl boyunca yaptıkları, yapamadıkları -kısaca- yaşadıklarıyla da devam edip gidiyor..

David Nicholls'un -muhtelif kanallardan öğrendiğim kadarıyla oldukça beğenilmiş- kendi romanını senaryolaştırmasıyla çekilen One Day, romanı kadar tutulacak mı bilemiyorum ama beni hiç sarmadı..

Telif hakkı bendenize ait olan, 'Aşk bir sihirli sudur, içmeyen kurtulur, içeniyse bir ömür boyu kudurtur.' özlü sözünü haklı çıkartmak için elinden geleni yapan filmin, 'sempatik' kahramanlarını hiçbir sahnesinde inandırıcı kılamayan, 'olmamış' bir havası var..

Yirmi yıl boyunca, her yılın bir günündeki hallerine tanık olduğumuz kahramanlar, ne kadar mühim şeyler yaşarlarsa yaşasınlar, bütün olaylar karşısında âdeta birer 'teflon tava' hissizliğini seyirciye aktarıyorlar ki bu durumun ne denli sıkıcı olduğunu takdir edersiniz..

Hele o -hiç bitmeyecekmiş gibi gelen- her yıl değişiminde perdeye yansıyan, '15 Temmuz bilmem kaç' yazısı yok mu! Off..


Yönetmen: Lone Scherfig
Senaryo: David Nicholls (screenplay), David Nicholls (book)
Oyuncular: Anne Hathaway, Jim Sturgess, Patricia Clarkson
Yapım: 2011, ABD, 107 dk.


2 / 5








"Ülkenin politik durumunun farkında bile olmadan doğudaki sevgilisinin peşine düşen Karadenizli bir çocuğun babası ile doğudaki küçücük bir dağ köyünde, oğlunun dağa çıkmasını engelleyemeyen umutsuz bir babanın öyküsü.
İki farklı coğrafyadan, birbirlerinin yüzünü bile görmemiş iki gencin, hiçbir zaman kesişmeyecek hikâyeleri, bu iki gencin babalarının dramı üzerinden anlatılıyor."

Belki kendisine biraz haksızlık olacak ama- son basın gösterimine gitmediğim bu filmi, geçen İstanbul Film Festivali'nden hatırladığım kadarıyla değerlendirmek istiyorum..

Aradan epey bi zaman geçtiyse de o gün kötü bir 'politik sinema' denemesi izlediğimi gayet iyi hatırlıyorum..

İlginç denilebilecek -yine politik- hikâyesini sakince ve güzelce anlatmak varken -sanırım son yılların modasına uymak üzere- illâki ve de zoraki bir 'provokatif politik'leşme çabası göstermesi, filmin aleyhine çalışmış gibiydi..

Hele ki Giresunlu bir oğlanı Tunceli'ye sokmamaya âdeta yemin etmişcesine çaba gösteren 'devlet görevlileri'nin neyin önlemini aldıklarını anlamak mümkün olmadığı gibi, filmin bunun üzerinde uzun uzun durarak -sinemasal açıdan- ne amaçladığı da meçhuldü..

Filmin, farklı kesimlerin genç ölüleri üzerinden, özlenen bir toplumsal barışa vurgu yapmaya çalışması -hiç kuşkusuz- değerli bir çaba..
Lâkin bu durum, fazlasıyla mantık hataları içeren bir hikâyeye sahip filmin, diğer hiçbir açıdan da, vasata yaklaşmasına olanak sağlamıyor..


Yönetmen: Atilla Cengiz
Senaryo: Atilla Cengiz
Oyuncular: Rıza Akın, Enes Atış, Şahin Ergüney, Nurinisa Yıldırım
Yapım: 2011, Türkiye

1.5 / 5