14.10.11

Oğuzhan Ersümer'den Altın Portakal ve Ötesi (3) :: Sinemada Kadın ve Monica Bellucci




(Çıkan Kısmın Özeti: Yumurta candır)


Oğuzhan Ersümer: Panelin asıl başlığı '80'lerden Günümüze Sinemada Kadın Temsilleri' idi.
Fakat konuşmacılara, içeriğin Türk sinemasıyla ilgili olacağı bildirilmiş.

Bildirilen doğru, atılan başlık yanlışmış.. 
Doğru olan da şeklen doğru tabii.

Aslında sorun değil, bu türden panellerde neredeyse hiçbir zaman başlık-konu uyumu bulunmaz, bulunması da beklenmez, ama yine de mantıklı gibi görünen bir başlık atmak şartmış gibidir…

30 yıllık bir temsil sürecini ortalama 20 dakikalık sürede anlatmanın her baba yiğidin harcı olmadığını da biliyoruz. ('Her baba yiğidin' politik doğrusu nedir bilmiyorum…)

Toplam süre, hepsi bayan, hayır -politik doğrusu- hepsi kadın olan, bir moderatör ve altı konuşmacıya bölünmüştü.

Yalnız ilginç bir sürpriz de olmadı değil, zaman kısıtı nedeniyle malesef sinemadaki kadına kuşbakışı şekilde baksa da bir saygıdeğer panelist hanım, başlığa uygun bir konuşma yaptı.

Malesef diyorum, çünkü kuşbakışı, ayrıntıları görmüyor ve gördüğü de genellikle zaten daha önce bildiğimiz görüntüler oluyor.


Gemide


Bazı notlar: Gemide filminde Serdar Akar kadını istismar etmiş ve filmdeki tecavüz sahnesi, erkek davranışına eleştirel bir bakış getirmiyormuş, aksine yönetmenin sunumu eleştiriyi hakediyormuş…
Yok, bunu biliyordum.

Atıf Yılmaz, Türk sinemasında yaptığı filmlerle kadın özgürleşmesine önemli katkılar sağlamış.
Hım, bu da biliniyor gibi.

Çok biliyorsan sen konuşsaydın derler ya adama, çok bilmiyorum ama konuştum.
Düş Gezginleri filmini nereye koyacağız peki, basbaya kadın (bedeni) istismarı yapmıyor mu diye sordum.




Atıf Yılmaz


Bir de biraz imalı biçimde, bunu yaptığına göre Atıf Yılmaz hala erkek yönetmen o halde, dedim. 
Aslında Atıf Yılmaz feminist değil diye cevap geldi mealen.

Hatta bir de, sanki Yılmaz’ın anısına saygısızlık ediyormuşum gibi bir hava doğdu..
Yok artık dedim, orada durun, öldü diye eleştiremeyecek miyiz?

Sonuçta Düş Gezginleri’nin olumsuzlukları var, ama Yılmaz’ın diğer yaptıkları yanında sözetmeye pek gerek yok gibi bir sonuç çıktı.

Çıkan sonuç buysa sonuç yanlıştı.



Numan Serteli: ....



O.E.: Panelistler, sinemada kadın temsili, 'kötü kadın' ya da zayıf, güçsüz kadın bile olsa derinlikli olarak yansıtılmalıdır diye düşündüler.

Masumiyet’in fahişesi kötüydü mesela, ama en azından derindi dendi.


Masumiyet


Panelistler, kadının sinemada kanıyla canıyla varolmalarını istiyorlardı, fakat neden olamadığına dair söylenenler biraz piyasa koşullarına, biraz da toplumun halihazırdaki durumuna bağlanıyordu. 
Ancak bunlar hiç ayrıntılandırılmadılar.

Zaten vakit yoktu.



N.S.: ....



O.E.: Sorular kısmında, panelin Akdeniz Üniversitesi kampüsü içinde gerçekleştirilmesi bakımından üniversitede ilk yıllarında olduğunu rahatlıkla tahmin edebileceğimiz ve şivesi açısından Doğulu, gençten bir çocuğun sorusunda birkaç kez, kadın yerine bayan geçince…

Henüz 'politik doğru' nedir bilmiyordu cancağızım..

Panelistler ısrarla, hiç de şaka gibi olmayan şekilde ve küçük bir hücumla dalışa geçtiler çocuğa karşı: Kadın dese daha iyi olacaktı…

Yok artık!!! Bundaki faşizmi görün artık.

Yoksa sonuçta erkek iktidarı, el değiştirerek kadınlara geçmekten öteye gidemeyecek.



N.S.: ....



O.E.: Panelin bombasını sona sakladım.
Klasik anlatı… 
Katharsis sonda olur, katharsis ki ne katharsis. 
Seyreyle gümbürtüyü.


Gaspar Noe (keloğlan -pardon-
 kel olan)


İki panelist uzman psikolog, tecavüz sonrasında kadınların nasıl yardımsız kaldıklarından söz etmeyi düşünmüşler ve bunun için Gaspar Noe’nin Irreversible filmindeki o ünlü sahneyi göstermeyi düşünmüşler.

İroniye bak!..

Adam apaçık ya da kimilerine apaçık şekilde (uzmanlarımıza kapalı) istismarın şahını yapıyor, ilgili sahne, kadın özgürleşmesi bazlı panelde “düz” anlamıyla görsel olarak kullanılıyor.

Üstelik elde mikrofon, “işte bir kadın alt geçite giriyor, ıssız bir ortam…” diye seslendirme yapıyor uzmanımız.


Irreversible


Paneli düzenleyenlerin böyle bir içerikten haberi yok, genel olarak nelerden söz edeceklerini biliyorlar sadece.

Sahne anons edildiğinde, “yapma ya, seyredecek miyiz şimdi bunu” dedim -dışımdan- sonra “bir kadın alt geçite giriyor” denilince -yine dışımdan- “o kadın değil, Monica Belluci” dedim.

Erkekler güldü, kadınlar hoşlanmadı kanımca.

Gaspar Noe, bir kadın oynatacak olsaydı, bir kadın oynatırdı filminde, oysa o Belluci’yi seçmiş.
Bu farklı.

Evet, akan görüntülere Şükran Hanım (Yücel) müdahale etti, haklıydı.
Biri dur demeliydi.

Bir sürü tartışma oldu sonra, seyirciler de katıldı tartışmaya; işte sansürlediniz, sansürlemedik, gerekçesi şudur filan.

Dedim uzmanlara, mealen, “bu sahne bizi bir kez istismar etti zaten, bir daha olmasına ne gerek var?”

Uzmanın cevabı şöyle oldu: “Ama izlememiş olanlar vardır.”

Dedim “onlar da istismar edilsin yani” -bu kez içimden.

Bu arada, seyirci sıralarından böyle söze karışıyorum gerçekten, olacak gibi değil çünkü, öleyim mi söylemezsem.



N.S.: ....



O.E.: Ve kimbilir daha neler olmuştur bu panelde benim gördüğüm ve görmediğim. 
Festivalin 11 Eylül’ü de böyle, bir yıkım gibi geçti gitti işte…



N.S.: ....



O.E.: Monica Bellucci, işte kadın diye bahsedilen varoluş..






N.S.: Günaydın..



O.E.: Günaydın :)



N.S.: Bi ara uyumuşum galiba hocam..
Kusura bakma, yaşlılık işte..

Uyandım ki karşımda Monica!
Hem de tüm muhteşemliğiyle..

Böylesine bilimsel bir yazıya en güzel nokta işte aynen ve sadece böyle koyulabilirdi.. 

Oğuzhancığım, çok teşekkürler..



O.E.Sırf bu feysbuk sohbeti hatrına, belki saat üçte kötü bir film daha izleyip sürücü kursuna gideceğim sonra yine.

Bakalım hayırlısı.



N.S.: Ben de hayırlısı diyor, şu hayattaki cümle ehliyetleri bir bir elde etmeni diliyorum, sayın Ersümer..

O değil de şu kötü filmi merak etti şimdi bu deli gönül..