3.10.11

Onur Ünlü: "İnsan Kötüdür"



(Önceki Yazının Özeti: Dünyaca ünlü yazarınız N.S., Adana Altın Koza Festivali'ne katılan filmiyle, en büyük ödülü kazanan Onur Ünlü'yü -bi güzel- kutladıktan sonra; ortamda resmen karaborsaya düşmüş biranın kaynağına ulaşmak üzre, araştırmalarına hız vermiştir..

Oldukça uzun süren bir mesai sonrası nihayet birayı bulur ve hemen akabinde de en yakın köfte reyonuna yönelir..

Tam o esnada, illaki 'acar' özelliği taşıyan bir gazete muhabirinin O.Ü.'yle röp. yapma hazırlığını fark etmesiyle, bu sefer de rotayı -hiç düşünmeden- (Köfteyi bile!) o yöne çevirir..

Her zaman görev aşkıyla yandığına şâhit olduğumuz büyük yazarımızın -eşi görülmemiş- bu 'köftesel' fedakârlığı, görenlerin gözlerini yaşartmıştır..

Oysa o, her zamanki mütevazılığıyla, "Lütfen.. Ben sadece vazifemi yapıyorum arkadaşlar" der ve söyleşiye kulak kesilir..

Şimdi de sözü, kulak misafirliği yöntemiyle yılın en mühim 'meraklı gazetecilik' olayına imza atan, sayın yazara bırakıyoruz.)




Aile Kurumuna İnanmıyorum

(Bu kısa söyleşiyi -hiç hoşlanmadığım- 'soru-cevap' biçiminde değil de, Onur Ünlü'yü bir sohbetinde dinlermiş gibi -kendimce- uyarlayıp, yayınlamak istiyor; icabında da affınıza sığınıyorum.)

"Numan Serteli'ye bu durum oldukça anlamlı gelebilir belki ama bu ödülün bana sürpriz olmasının bir önemi ya da değeri olduğunu sanmıyorum.. (Kendi kendime gülüşmeler)

Asıl önemli olan şeyin, bu 'cesur karar'ın bizzat kendisi olduğunu düşünüyorum..




Alınan bu sonucun, benim sinema anlayışımın, artık herkes ya da -bir bakıma jüriyi de oluşturan- sinema entelijansiyası tarafından kabullenildiği anlamına gelip gelmediğini bilmiyorum..
Hem, böyle bir yargıda bulunmam pek de doğru olmaz..
İnsanları itham etmiş gibi olurum..

Jüri kararını verirken ben orada değildim..
Yarışmaya katılan bütün filmlerin arasından benimkini bu yedi kişi seçmiş oldu..
Başka bir yedi kişi, başka bir filmi seçebilirdi..
Bu da benim -ya da başka birinin- öyle olağanüstü şeyler yaptığı anlamına gelmez..

Her yönetmenin olduğu gibi benim de kendi bir tarzım var elbette..
Bu arada, benimkiler -diğerlerine nazaran- daha alışılmadık, daha göze çarpıcı özelliklerle ayırt ediliyor da olabilir..
Lâkin, o hep bahsedilen, 'Onur Ünlü Tarzı'nın ne anlama geldiğini inanın ben de bilmiyorum..

Şunu dememi bekliyorsanız, hemen söyleyeyim: Film yapmaya başladığım 2006 yılından itibaren, her yeni filmimle birlikte, daha önceki tarzıma yönelik sert dirençlerde yavaş yavaş kırılmalar ve zayıflamalar olduğunu hissediyordum..




Öte yandan, çok beğenilen Leyla ile Mecnun dizisinin bu yumuşamaya ya da değişime katkı sağladığı ihtimalini de inkâr edecek değilim..

Celal Tan..'da aile kurumuna çok sert bir şekilde giriştiğim, elbette gayet açık..
Toplumsal yapının ve geleneğin yarattığı, vâr olan aile fikrine inanmam; bunu zorlayıcı, ikiyüzlü ve sahte bulurum..
Ben babamı babam olduğu için değil, kendisi olduğu için severim..
Ama pek çok insan, hiç sevmediği halde -sırf babası olduğu için- sahte bir saygı duyup, seviyormuş gibi davranır..




Aslında benim meselem aileden çok, insanla..
İnsanın kötü olduğunu, kötülüğe meylettiğini, nefsinin mahkûmu olduğunu ve bundan çok çok az sayıda insanın vareste olduğunu düşünüyorum..
İyi ki de öyle!
Ben de böylece film yapabiliyorum.. (Hep beraber gülüşmeler)

Etrafta sürekli evliyaların dolaştığını düşünsenize..
Hayat ne kadar da sıkıcı olurdu..
Hem bu durumda ben de film falan yapamazdım.. (Gereksiz tekrar.. gülüşme yok)

İnsan kötü olduğu kadar âcizdir de..
Bu yüzden, sürekli hata yapar..
Ben de o hatalar üzerine filmler yaparım..




Bu sefer ortada bir aile var..
Elbette insanlardan oluşuyor bu aile..
Elbette kötüler, âcizler ve sürekli de hata yapıyorlar..

İnsandaki bu kötülüğün kaynağı -hiç kuşkusuz ki- nefistir..

(O.Ü. 'nefis' dediği an, aklıma hemen Otel Seyhan'da her sabah yediğim o nefis omletler geldi.. Gülüşmedik ama ben ister istemez sırıttım.. Bunu mu fark etti bilmiyorum, O.Ü. bir anlığına sustu, bana doğru döndü ve bir yeniçeri ağasını kıskançlıktan çatlatacak haşmetteki burma bıyıklarını eliyle -şöyle bi- sıvazladıktan sonra, bana neden baktığını unutmuş bir yüz ifadesiyle, yeniden karşısındaki acar muhabire döndü)

Evet.. Kötülüklerin kaynağı, insanın nefsidir..
Toplumsal koşullar, bu durumu harlatır ya da geri çeker..
İnsan, o toplumsal koşullara göre çeşitli durumlar alırsa da aslolan yine nefistir..




Aziz dostum N.S.'nin bu yazısının konsepti icabı 'soru-cevap' yapamıyoruz belki ama tam da bu aşamada olayı biraz zorlamam şart görünüyor Acarcığım..
Hazırsan başlıyorum..

Filmin bütçesini soruyorsun da ne yapacaksın?
Parasını mı vereceksin? (Kahkahayla karışık gülüşmeler)

Şaka bir yana, film epeyi bi paraya mal oldu..
Hem de birkaç süper lüks ev alacak kadar..

Çok merak ettiysen de ekleyeyim..
Filmin senaryosunu 2008 yılında ve iki ayda yazdım..
Bir film için normal bir sürede, yâni 25-26 iş gününde de çekimi bitirdim..
Eğer paranız sizi rahatsız edecek miktarda değilse, Türkiye'de bir film, ortalama bu kadar sürede çekilir zaten..

18 Kasım'da da gösterime giriyoruz..
Numan'ın para verip de bir kez daha izlemeyeceğine adım gibi eminim; onun dışında, diğer herkesi filmimize bekleriz. (Ben hâriç, gülüşmeler)