(Önceki Yazının Özeti:
Dünyaca ünlü yazarınız N.S., Adana Altın Koza
Festivali'ne katılan filmiyle, en büyük ödülü
kazanan Onur Ünlü'yü -bi güzel- kutladıktan
sonra; ortamda resmen karaborsaya düşmüş biranın
kaynağına ulaşmak üzre, araştırmalarına hız vermiştir..
Oldukça uzun süren bir
mesai sonrası nihayet birayı bulur ve hemen akabinde de en yakın
köfte reyonuna yönelir..
Tam o esnada, illaki 'acar' özelliği
taşıyan bir gazete muhabirinin O.Ü.'yle röp. yapma
hazırlığını fark etmesiyle, bu sefer de rotayı -hiç
düşünmeden- (Köfteyi bile!) o yöne çevirir..
Her zaman görev aşkıyla
yandığına şâhit olduğumuz büyük yazarımızın
-eşi görülmemiş- bu 'köftesel' fedakârlığı,
görenlerin gözlerini yaşartmıştır..
Oysa o, her zamanki mütevazılığıyla,
"Lütfen.. Ben sadece vazifemi yapıyorum arkadaşlar"
der ve söyleşiye kulak kesilir..
Şimdi de sözü, kulak misafirliği yöntemiyle yılın en mühim 'meraklı gazetecilik' olayına imza atan, sayın yazara bırakıyoruz.)
Aile Kurumuna İnanmıyorum
(Bu kısa söyleşiyi
-hiç hoşlanmadığım- 'soru-cevap' biçiminde değil
de, Onur Ünlü'yü bir sohbetinde dinlermiş gibi
-kendimce- uyarlayıp, yayınlamak istiyor; icabında da affınıza
sığınıyorum.)
"Numan Serteli'ye bu durum oldukça
anlamlı gelebilir belki ama bu ödülün bana sürpriz
olmasının bir önemi ya da değeri olduğunu sanmıyorum..
(Kendi kendime gülüşmeler)
Asıl önemli olan şeyin, bu
'cesur karar'ın bizzat kendisi olduğunu düşünüyorum..
Alınan bu sonucun, benim sinema anlayışımın, artık herkes ya da -bir bakıma jüriyi de oluşturan- sinema entelijansiyası tarafından kabullenildiği anlamına gelip gelmediğini bilmiyorum..
Hem, böyle bir yargıda bulunmam
pek de doğru olmaz..
İnsanları itham etmiş gibi olurum..
Jüri kararını verirken ben orada
değildim..
Yarışmaya katılan bütün
filmlerin arasından benimkini bu yedi kişi seçmiş oldu..
Başka bir yedi kişi, başka bir filmi
seçebilirdi..
Bu da benim -ya da başka birinin- öyle
olağanüstü şeyler yaptığı anlamına gelmez..
Her yönetmenin olduğu gibi benim de kendi bir tarzım var elbette..
Bu arada, benimkiler -diğerlerine
nazaran- daha alışılmadık, daha göze çarpıcı
özelliklerle ayırt ediliyor da olabilir..
Lâkin, o hep bahsedilen, 'Onur
Ünlü Tarzı'nın ne anlama geldiğini inanın ben de
bilmiyorum..
Şunu dememi bekliyorsanız, hemen
söyleyeyim: Film yapmaya başladığım 2006 yılından
itibaren, her yeni filmimle birlikte, daha önceki tarzıma
yönelik sert dirençlerde yavaş yavaş kırılmalar ve
zayıflamalar olduğunu hissediyordum..
Öte yandan, çok beğenilen Leyla ile Mecnun dizisinin bu yumuşamaya ya da değişime katkı sağladığı ihtimalini de inkâr edecek değilim..
Celal Tan..'da aile kurumuna çok
sert bir şekilde giriştiğim, elbette gayet açık..
Toplumsal yapının ve geleneğin
yarattığı, vâr olan aile fikrine inanmam; bunu zorlayıcı,
ikiyüzlü ve sahte bulurum..
Ben babamı babam olduğu için
değil, kendisi olduğu için severim..
Ama pek çok insan, hiç
sevmediği halde -sırf babası olduğu için- sahte bir saygı
duyup, seviyormuş gibi davranır..
Aslında benim meselem aileden çok, insanla..
İnsanın kötü olduğunu,
kötülüğe meylettiğini, nefsinin mahkûmu
olduğunu ve bundan çok çok az sayıda insanın vareste
olduğunu düşünüyorum..
İyi ki de öyle!
Ben de böylece film
yapabiliyorum.. (Hep beraber
gülüşmeler)
Etrafta sürekli evliyaların
dolaştığını düşünsenize..
Hayat ne kadar da sıkıcı olurdu..
Hem bu durumda ben de film falan
yapamazdım.. (Gereksiz tekrar.. gülüşme yok)
İnsan kötü olduğu kadar
âcizdir de..
Bu yüzden, sürekli hata
yapar..
Ben de o hatalar üzerine filmler
yaparım..
Bu sefer ortada bir aile var..
Elbette insanlardan oluşuyor bu aile..
Elbette kötüler, âcizler
ve sürekli de hata yapıyorlar..
İnsandaki bu kötülüğün
kaynağı -hiç kuşkusuz ki- nefistir..
(O.Ü. 'nefis'
dediği an, aklıma hemen Otel Seyhan'da her sabah yediğim o nefis
omletler geldi.. Gülüşmedik ama ben ister istemez
sırıttım.. Bunu mu fark etti bilmiyorum, O.Ü. bir anlığına
sustu, bana doğru döndü ve bir yeniçeri ağasını
kıskançlıktan çatlatacak haşmetteki burma
bıyıklarını eliyle -şöyle bi- sıvazladıktan sonra, bana
neden baktığını unutmuş bir yüz ifadesiyle, yeniden
karşısındaki acar muhabire döndü)
Evet.. Kötülüklerin
kaynağı, insanın nefsidir..
Toplumsal koşullar, bu durumu harlatır
ya da geri çeker..
İnsan, o toplumsal koşullara göre
çeşitli durumlar alırsa da aslolan yine nefistir..
Aziz dostum N.S.'nin bu yazısının konsepti icabı 'soru-cevap' yapamıyoruz belki ama tam da bu aşamada olayı biraz zorlamam şart görünüyor Acarcığım..
Hazırsan başlıyorum..
Filmin bütçesini soruyorsun
da ne yapacaksın?
Parasını mı vereceksin?
(Kahkahayla karışık
gülüşmeler)
Şaka bir yana, film epeyi bi paraya
mal oldu..
Hem de birkaç süper lüks
ev alacak kadar..
Çok merak ettiysen de
ekleyeyim..
Filmin senaryosunu 2008 yılında ve
iki ayda yazdım..
Bir film için normal bir sürede,
yâni 25-26 iş gününde de çekimi bitirdim..
Eğer paranız sizi rahatsız edecek
miktarda değilse, Türkiye'de bir film, ortalama bu kadar sürede
çekilir zaten..
18 Kasım'da da gösterime
giriyoruz..
Numan'ın para verip de bir kez daha
izlemeyeceğine adım gibi eminim; onun dışında, diğer herkesi
filmimize bekleriz. (Ben hâriç, gülüşmeler)