Ahmet (Yunus Güner), genç
olduğu kadar -bu denli ilgi gördüğüne göre-
yakışıklı olma ihtimali yüksek, aynı zamanda tuzu kuru
olduğu da her hâlinden belli bir mimardır..
Gayet rahat ve umursamaz bir şekilde
kendisini terk ederek, başka bir adamın kollarına atılan
sevgilisi nedeniyle, şu günlerde -tam anlamıyla- 'ayazda
kalmış bekçi'ye dönen Ahmet, benzer duruma düşmüş
hemen her erkeğin yaptığı gibi o da, aşkı inkâr etmenin
en mantıklı çözüm olduğuna karar vermiştir..
Okkalı kazığı yedikten sonra 'doğru
yolu' hemen bulan eleman -bundan böyle- kadın mevzularını,
aşkı, romantizmi falan hiç olaya bulaştırmadan, sadece
eğlenerek ve gönlünce yaşayacaktır..
Yaşanılmış hayâl
kırıklıklarına birebir geldiği tecrübeyle sâbit
olarak, Türkiye'de -hele ki bi de yaz gelmişse- en uygun mekân
Bodrum ve yöresi değildir de neresidir; sorarım size ey Kırık
Kalpler Kulübü'nün daimi üyesi sevgili okurlar!
Damsız mimarımız Ahmet'in gününü
gün etmek üzre gidip de yerleştiği tatil -ve kızlarla
tanışarak kaynaşma- merkezinin adı, filme de adını veren Mavi
Pansiyon'dur..
Burada karşılaşıp da gözüne
kestirdiği iki güzel kız arkadaş, âdeta Allah'ın, bu
'şutlanmış' mimar kuluna yaptığı güzel bir kıyaktır..
Dünyaca ünlü bir klasik müzik piyanisti olan Bahar (Fadik Sevim Atasoy), kafası şu aralar bozuk olduğundan, konserlerine ara vermiş; bunun yerine -hem de koskoca kuyruklu- piyanosunu bu 'kıytırık' pansiyona yerleştirerek, her akşam rakı-balık yapanlara -kendinden geçercesine- piyano çalmaktadır..
Piyanist Bahar, âşık
olunabilecek romantik kızlara iyi bir örnekken; arkadaşı Esra
(Özlem Tekin) ise -hemen anlaşılacağı üzre- Ahmet'in
aldığı son kararlara epeyi uyumlu, her türlü ilişkide
rahat, eğlencesi bol bir 'özgür kız'dır..
Yâni, tam bir 'seç-beğen-al'
durumunun ortasında kendini bulan damsız ama şanslı oğlan, bu
iki kızdan da etkilenmiş gibidir..
Aslında Ahmet, kafasını kullanmayı
becerebilse, herkesle birlikte bu 'işten' -her şekilde- kârlı
çıkacak, kimsenin de başı ağrımayacaktır..
Gelgelelim, Bahar'ın hülyâlı gözlerinde romantizm ışığını gören oğlanın kafası yine karışacak, belâsını aramakta gecikmeyecektir..
Gelgelelim, Bahar'ın hülyâlı gözlerinde romantizm ışığını gören oğlanın kafası yine karışacak, belâsını aramakta gecikmeyecektir..
Eee.. Atalarımız, 'Yenilen pehlivan
güreşe doymaz' derken, ben de hemen arkasından, 'Yenilen sivri
kazık, alışkanlık yapar ne yazık' diye boşuna eklememişim bir
zamanlar..
Pansiyonun diğer ahalisini de şöyle bi sıralayayım da yazıya bi ara vereyim diyorum: 'İki yüzlü' geleneğin ve töre'nin, tatil yöresindeki temsilciliğini yapan, pansiyoncu (Nail Kırmızıgül) ve de onun, işine geldiğinde sevdiği, işine gelmediğinde -bi güzel- dövdüğü karısı..
'Güldürü ögesi'
kontenjanından filmin kadrosuna girdiği besbelli olan, yabancı bir
kadınla evlendikten sonra -biraz da zorlamayla- batının ahlâkını
benimsemiş bir gurbetçi (Veysel Diker) ve onun, hem Alman,
hem de 'topless' olan eşi..
Romantikliği bir kızı yatağa
atmayla sınırlı ve maço tarafı kuvvetli Ahmet'e nazaran,
daha kentli ve de ince ruhlu bir reklâmcı (Tan Sağtürk)..
'Aşk
hakkında ne biliyorsunuz?'
Anadolu’nun Kayıp Şarkıları
belgeseli ile herkesin saygı ve sevgisini kazanan Nezih Ünen'den
gelen bu 'romantik dram' denemesi tam bir hayâl kırıklığı..
Senaryosu da kendisine ait olunca, bu başarısızlığa bir bahane bulmanın olanağı da pek kalmıyor sanırım.. Demek ki bir film yönetmeni, hele ki belgesel ve kurmaca gibi iki çok farklı türde çalışırken, birbirine tamamen zıt neticeler elde edebiliyormuş..
İlişkilere, hatta yaşama dair
parolası,'Romantiklikten uzak dur, flörtü de kısa tutup
acilen hedefe odaklan!" olduğunu düşündüğüm
Mavi Pansiyon (Aksini öngörüyorsa eğer, daha da
gözümden düşecektir, onu da söyleyeyim.),
birlikte olmak isteyen bir kadınla bir erkeğin, ortada hiç
de öyle bir şey olmadığı halde, sanki aralarında var olan
bazı engeller kavuşmalarını önlüyormuş gibi bir takım
pozlar takınarak yapay bunalımlar yaşadığı bir garip film..
Yapımın umumi başarısızlığına
rağmen, genel olarak 'idare eden' oyunculukları zikrederken, Tan
Sağtürk'ü kenara ayırmakta fayda var..
Bahar'ı tavlama işleminde Ahmet'e rakip olarak ortaya salınmış bu arkadaşa oyuncu demek pek mümkün değil..
Öte yandan ona fazla yüklenerek haksızlık yapmaktan da korkarım; ki rolünün gereğini yapması için ona ne bir hareket alanı, ne de doğru dürüst bir diyaloğa girme imkânı sağlanmış.. Tam bir, 'Dostlar alışverişte görsün' baştan savmacılığı..
Bahar'ı tavlama işleminde Ahmet'e rakip olarak ortaya salınmış bu arkadaşa oyuncu demek pek mümkün değil..
Öte yandan ona fazla yüklenerek haksızlık yapmaktan da korkarım; ki rolünün gereğini yapması için ona ne bir hareket alanı, ne de doğru dürüst bir diyaloğa girme imkânı sağlanmış.. Tam bir, 'Dostlar alışverişte görsün' baştan savmacılığı..
Acemi işi diyaloglar içermesi yanında, yüzeyselliğin şâhikasında dolanan, özensizce yazılmış senaryonun akışı, filmin içinde -bol bulamaç- yer alan şarkıların sözlerine uygun olarak yön değiştiriyor ki ne desem boş.. Anlayacağınız, filme uygun müzik yapmak yerine, müziğe uygun film yapılarak, belki de bir ilk başarılmış denebilir..
Şarkı ve müzik demişken de
eklemeliyim ki 'Hüzünlü Prens' Halil Sezai
Paracıkoğlu'nun müzikal çabaları da -bu arada- boşa
gitmiş maalesef..
Film daha afişinde, 'Aşk hakkında ne
biliyorsunuz?' diye bize -bilmiş bilmiş- soruyor belki ama ben
-naçizane- hem aşk konusunda, hem de sinema hususunda oldukça
cahil buldum kendisini..
1.5/5
Yönetmen: Nezih
Ünen
Senaryo: Nezih Ünen
Oyuncular: Yunus Güner,
Fadik Sevin Atasoy, Özlem Tekin, Tan Sağtürk, Nail
Kırmızıgül, Pelin Acar, Veysel Diker, Nathalie Griffin
Yapım: Türkiye,
2011, 97′