Elif (Türkü Turan), annesi
(Zeliha Güney) ve ünlü bir doktor olan babası (Selim
Gürata) ile gayet müreffeh bir hayat süren; yaptığı
resimlerle ve yakışıklı sevgilisi Cenk (Ozan Öğüt) ile
de zamanını hoşça değerlendirmesini bilen, güzeller
güzeli bir kızımızdır..
Uzun düz saçlarının
ucundan makasla azıcık keserek çıtır çıtır
yemesini gördüğümde hemen kendisine 'Rapunzel
Sendromu' teşhisi koydum belki ama onun asıl 'hayâti' derdi,
sık sık tekrarlayan ve nefes darlığıyla da kendini gösteren,
şiddetli ve de ızdırap verici ataklardır..
Kızcağızın bu rahatsızlığına
eşlik eden -uyurken ya da uyanıkken- duyduğu garip sesler, gördüğü
imajlar ve dehşetengiz kâbuslardan da anlarız ki Elif'in
yaşantısı, hiç de dışardan göründüğü
gibi 'güllük gülistanlık' falan değildir..
Teşhisi ve tedavisi mümkün
olmayan bu derdiyle, iyi-kötü hayatını sürdürmekte
olan zavallı kahramanımıza, gün gelir de felek öyle bir
başka darbe daha indirir ki artık onun iflah olması, gayrı pek de
mümkün görünmemektedir..
O darbeyle önce -kendisinden saklanan- bir sırrın kapısı aralanacak; sonra da kötücül cinlerden, Marid'e ve İfrit'e kadar görkemli belâların kol gezdiği, büyücü ve de cadıların meşum çığlıklarının azap içindeki insanların haykırışlarına karıştığı, bir nevi Pandora Kutusu'nun kapağı da ardına kadar açılacaktır..
O darbeyle önce -kendisinden saklanan- bir sırrın kapısı aralanacak; sonra da kötücül cinlerden, Marid'e ve İfrit'e kadar görkemli belâların kol gezdiği, büyücü ve de cadıların meşum çığlıklarının azap içindeki insanların haykırışlarına karıştığı, bir nevi Pandora Kutusu'nun kapağı da ardına kadar açılacaktır..
Beni soracak olursanız, bu gayet acaibü'l-mahlukat ve garaibü'l-mevcudat'a tanık olduğumda önce üç kerre, "İyi saatte olsunlar yerlerinde dursunlar" deyu mırıldanıp durdum; baktım bu pek etkili olmayacak, "Durun hele siz" diyerek, Nâs suresini tecvidiyle okuyarak, perdede kıpraşan görüntülere doğru kuvvetlice üfledim.. Ki size de, aynı şartlar altında kaldığınız vakit tavsiyem aynen budur, ey sevgili okur!
Allah'ın
İşine Karışma Bre Büyücü
Gâvur milletinin İncil'i,
Şeytan'ı varsa bizim de Kuran'ımız ve elbette binbir çeşit
Şeytan'ımız, İfrit'imiz, sürüsüne bereket de (Neme
lâzım siz sadece 'üç harfli' deyin isterseniz)
Cin'lerimiz var; ayrıca da onlardan hiç de eksik
kalmayacağımız sayıda da büyücü ve falcılarımız..
Yâni malzemelerimiz hazırdı da, bunlardan helva yapacak iyi bir ustaya ihtiyâcımız vardı; ki çok şükür, onu da bulduk sonunda.. O usta, Alper Mestçi olup, korku türünün -din ya da hurâfe temalı- bu alt türünde -elbette Türk Sineması özelinde- şimdiye kadar çekilmişlerin en iyisini gerçekleştirmiş durumda..
Bunun sanıldığı kadar kolay bir iş
olmadığını yıllarca yapılan -başarısız- denemelerden gayet
iyi biliyoruz.. (Mesela en sonuncusu, '3 Harfliler: Marid' idi.)
Bu durum ecnebi filmlerde de farklı
değil aslında.. Her yıl bizde de gösterime sokulan dış
kaynaklı korku filmlerinin bir çoğunu kahkahalarla
izlediğimi düşünecek olursak, bırakın gülmeyi,
gıkımı bile çıkarmadan, bakışlarımı perdeye
sabitlememi sağlayan Mestçi'ye "Bravo!" demeyeyim
de ne!.
Öte yandan, din ve benzeri
inançlar üzerine kurulu senaryoları havi korku
filmlerinde, Hıristiyanlık inanç ve ritüellerinin
-belki de alışageldiği için- konuyla tam anlamıyla
örtüştüğü görülmekte..
Oysa ki
İslâmiyet, bu hususta oldukça dezavantajlı olmuştur
hep..
Buna rağmen, ilk Musallat'ta da fark ettiğimiz üzre, bu
iş lâyıkıyla yapılırsa hiç de o kadar
sırıtmıyormuş.. Ve şimdi de gördük ki titiz çalışılmış
bir yapımla da bu 'mâkus' durum, neredeyse avantaja dahi
çevrilmiş..
"Doğal olanın dışına çıkmaya teşebbüs etmek ya da -bir başka zâviyeden bakarak- Allah'ın işine karışmaya kalkışmak insana hayır getirmeyecektir." ana zikirli film, müziği, sesi ve görüntüyü kullanarak, türe uygun 'atmosfer' yaratımında da gayet başarılı..
Batı'nın ahlâkını değil de
sinema teknolojisini almış da hazmetmiş bir anlayışın ürünü
olarak Musallat 2, elbette bir 'korku şaheseri' değil.. Lâkin,
bunca yıllık 'korku sineması' birikiminin oluşturduğu bâzı
klişeleri hemen hemen en mâkul bi şekilde ve kültürümüze
uydurarak, başarıyla kullanan bir film olduğu da yadsınamaz bir
gerçek..
Ayrıca, finaldeki -beklenilenin aksine
oluşturulan- dinginlik hâli de özellikle takdir edilesi..
Dinginlik demişken, kulak zarını
zorlayan gürültüyle ve aniden patlayan görüntülerle
korkutma geleneğine bu film de harfiyen uyuyor maalesef..
Türün
artık olmazsa olmazı durumuna gelmiş, bu nevi ani dürtüşlerden
şikayet etmeyi bir süredir bırakmıştım zaten; hâl
böyleyken, şimdi de bu 'bizden' yapıma tekme tokat girişmenin
de âlemi yok..
Elbette bu demek değildir ki, her
türlü gürültülü efektten daha huzursuz
edici bir etken olan 'mutlak' sessizliğin, özellikle bir korku
filmi için ne denli önemli olduğuna dair tezimden
vazgeçtim.. Asla ve kat'a!
Diğer rollerde de göz tırmalayıcı bir aksaklığa rastlamadım gerçi ancak Türkü Turan, bir başkaydı.. En son Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi'nde izlediğimiz sanatçının -özellikle- rolünün elverişsizliğine karşın ortaya koyduğu 'dengeli' oyunculuğunu takdir etmem şart..
Korku filmlerinin bu alt türünde
-bi bakıma- senaryo içeriğinin ciddiye alınması ve
doğruluğu hakkında kanıt gösterilmesi anlamına gelen,
kutsal kitapları referans olarak gösterme çabası, hiç
kuşkusuz yeni bir şey değil..
Ecnebi korku filmlerinde -İncil'den
inciler bâbından- bunun örneklerine çok
rastladık..
Bizimkiler de onların izinden giderek
bunu -tabii ki Kuran üzerinden- bir hayli kullandılar, daha
doğrusu taklit ettiler ama yetti gâri.. Bunu artık tadında
bırakmakta yarar görüyorum nâçizane..
Zaten camideki hocalar binbir türlü cezalardan bahsettikleri vaazlarında cemaati yeterince, hatta fazlasıyla korkutuyorlar; bâri sinemalarda rahat bırakalım şu insancıkların ruh sağlıklarını..
Öte yandan, politikadan her şeye,
bu memlekette dini -kendi çıkarları doğrultusunda- kullanan
kullanana; hiç olmazsa sinema bundan mâsun kılınsın
derim ben, bir hayli umarsızca..
Yönetmen: Alper Mestçi
Senaryo: Alper Mestçi
Oyuncular: Türkü Turan, Tülay
Bursa, Selim Gürata, Zeliha Güney, Saliha İplikçi,
Levent Beceren, Başay Okay, Ozan Öğüt, Koray Şahinbaş,
Sinem Öçalır
Yapım: Türkiye, 2011, 110′
6 /10
6 /10