(Efendim, bu yazı dizisinin ilk bölümünün sonlarında da tanık olduğumuz gibi, Bağdat Caddesi Emeklisi Ciddi Bay'ın ısrarlı soruları sayesinde, Behzat'ın, 'doğuştan iyi' ve 'temiz kalpli' anlamına geldiğini öğrenmiştik..
Bu arada, kendi adının da Behzat
olduğunu -kesinlikle- ezberlediğimiz bu beyefendinin, aynı
husustaki çeşitlemeleri tükenecek gibi değildi..
Yazarın da, onaylayıcı ses ve mimiklerle eşlik ettiği bu
merhalede, Behzat'ın aslında Behzad olarak yazılması gerektiğini,
Behzat yazılsa bile yanına ek aldığında t'nin hemen d'ye
dönüşmesinin -özel isim kurallarını yıkma
pahasına- mecburiyetini de öğrendik..
Son olarak da, Ahmet'in
Ahmed, Mehmet'in Mehmed olarak kullanılmamasını, hep birlikte
kınadık..
Ve şimdi de gördüğünüz
üzre, eşi, benzeri olmayan bu söyleşiye, kaldığı
yerden devam etmekteyiz.)
Bilgili Bir Bey: Dizinin
senaryosuna bir katkınız yok, diye biliyorum?
Emrah Serbes: Genelde Ercan
yazıyor, ben arada bakıyorum.. Yalnız bunu derken, olaya o kadar
da yabancı durmuyorum elbet.. Senaryoyu okuyorum; şuraya bunu
ekleyelim, şuradan bunu çıkaralım diyebiliyorum.. Ya da
bâzen, özel bölümler yazıyorum..
Afili Bayan: Afili Filintalar'da çıkan yazılarınızı bir kitap hâline getirmeyi düşünüyor musunuz?
Emrah Serbes: Bir kitap?. Ya
aslında bi ara baktım o yazılara; biri Hanya'ya bakıyor, biri
Konya'ya.. Aralarında tematik bir ortaklık olması lâzım
gibi geliyor bana..
(Yazar bu konuda oldukça
isteksiz görünür, ama bir kitapsever olarak Afili
Bayan, ısrar etmektedir.)
Aslında ben bunları bir araya
toplayayım, hatta aralarına başka şeyler de ekleyerek kitap
yapayım diye, çok düşündüm.. Ama onların
güzelliği de orada yayınlanıyor olmasıdır ya..
Tabii şimdi böyle diyorum da,
yarın bi gün kitap da olabilirler, o anki ruh hâlime de
bağlı..
Bir de şöyle bir şey oluyor: İnternette bir şey yayınlanınca çok fazla dolaşıyor, sadece yayınlandığı yerde de kalmıyor; Facebook'da, Twitter'da, sözlüklerde falan, o yazıyla o kadar çok karşılaşılıyor ki insanlar artık 'illallah' diyor.. Bi de bunları bir kitapta toplayarak tekrar onlara sunmak, bana pek de doğru gelmiyor..
Bir de şöyle bir şey oluyor: İnternette bir şey yayınlanınca çok fazla dolaşıyor, sadece yayınlandığı yerde de kalmıyor; Facebook'da, Twitter'da, sözlüklerde falan, o yazıyla o kadar çok karşılaşılıyor ki insanlar artık 'illallah' diyor.. Bi de bunları bir kitapta toplayarak tekrar onlara sunmak, bana pek de doğru gelmiyor..
Bilinçli Bir Genç
(Yine sahne alır): Afili Filintalar hareketi aynı zamanda dünyaya
bakış açısından da -bildiğim kadarıyla- bir ortaklık
teşkil ediyor.. Sizin de oradaki yazarlarla böyle bir
ortaklığınız var mı?
Emrah Serbes ('Seni gidi seni!'
der gibi.): Tuzak sorular soruyorsun! (Olaya vâkıf olanlar
başta olmak üzre hep birlikte gülüşmeler.)
Arkadaşlarım onlar benim yaa.. Yâni
dünya görüşleri falan değişik olabilir ama, sonuçta
bizi bir araya getiren şey, arkadaşlığımızdı,
yazdıklarımızdı..
(Genç'in ısrarı karşısında,
bu konuda biraz daha konuşmak zorunda kalır.)
Kısmen de olsa görüş
ayrılığı olması normal.. On beş tane adamı bir araya
getirdiğinizde herkesin aynı şekilde düşünmesi gibi bir
şey olabilir mi? Olamaz!
(Anlamlı, sıkıntılı ve karşılıklı
bir sessizlikten sonra iç çekercesine.) Öyle..
Emrah Serbes: Yirmili yaşlardaki
erkek hikâyeleri anlatıcam.. Yâni..
Araya Gireroğlu: Ortaokul
çocukları bitti mi?
Emrah Serbes: On sekiz yaşa
kadar olanları yazdım, şimdi yirmili yaşları anlatıcam..
Çocuğu anlatırken şöyle
bir şey oluyor: Yaşı küçük olduğundan, ne yapsa
sevimli karşılanıyor falan.. Ama yirmi yaşındaki bir adam aynı
şeyleri yapmaya kalkışınca, 'Vay, yuh!' falan oluyor.. Öyle
sevimli bir yanı kalmayacak işin sanki; işte o kısmı çözmeye
çalışıyorum şu an..
Hassas Bayan: Siz kendinizdeki
hassasiyetin, farklı ve hassas gözlem ruhunun, yazma duygusunun
ne zaman farkına vardınız? Bunu hassasiyetle merak ediyorum..
Emrah Serbes: Hassasiyeti
bilemem ama, 'Bir şeyler yazayım' duygusunun farkına ortaokulda
falan vardım herhalde..
(Bu arada karşılıklı olarak, bir
'Ayşenur'un Ablası' muhabbetidir gidiyor.. Sanıyorum, Serbes'in
bir yazısında sözünü ettiği bir karakter o.. Hassas
bayan, belli ki ondan pek etkilenmiş, “Onu biz de tanıyabiliriz
ama senin gibi anlatamayız.” mealinde coşunca, Emrah bey,
“Abartmayalım.” demek ihtiyacı duyuyor.)
Yahu, ben çocuktum o zamanlar..
Tüm mahalle Ayşenur'a bakıyordu, ama bir de ablası vardı
yâni..
Tamam Ayşenur çok güzeldi! Ben de şeytana uyup baktım bir kaç sefer, bakmadım diyemem..
Ablası, sürekli balkonun bir köşesinde otururdu.. Evin yemeklerini yapar, bulaşıkları yıkardı..
Tamam Ayşenur çok güzeldi! Ben de şeytana uyup baktım bir kaç sefer, bakmadım diyemem..
Ablası, sürekli balkonun bir köşesinde otururdu.. Evin yemeklerini yapar, bulaşıkları yıkardı..
İşte ben de hep bu kızı merak
ederdim; neden kimse onunla konuşmuyor, niye kimse yüzüne
bakmıyor?
Yalova'daki evimiz siteydi, böyle
karşılıklı evler.. Bizim ev depremde yıkıldı.. Bu
Ayşenurlar'ın oturduğu ev yıkılmadı..
Zaten o sıralarda Ayşenur çoktan evden gitmiş, ablası kalmıştı.. (Hüzün çöker inceden.)
Zaten o sıralarda Ayşenur çoktan evden gitmiş, ablası kalmıştı.. (Hüzün çöker inceden.)
Öyle ya.. Çok şey bi
hikâyedir ya, çok üzülürüm.. Ben
anlatıyorum gerçi de.. (Gülüşmeler.)
Neyse, tavsiye etmem, zor bir hikâyedir
o.. Çok yazamadım zaten, kısacık bi şeydir..
Behzat Ç.'nin Şablonu
Kitabını Okumuş Genç:
Kitaptan senaryoya geçişte bazı karakterler değişti;
mesela savcı, erkekten kadına döndü.. Sizin buna katkınız
neydi?
Emrah Serbes: Yapımcı dedi ki,
“Çok erkek hikâyesi bu, en azından savcıyı kadın
yapalım.” Ben de “Tamam ağbi.” dedim..
K.O.G.: Her konuda fikir birliği
içinde miydiniz senaristle, yoksa anlaşmazlıklar oldu mu?
Emrah Serbes: Genel olarak
canım.. Her konuda fikir birliği içinde olamazdık zaten..
Genel olarak, 'bizim kafadan' bir yapımcı ve yönetmenle yaptık bu işi.. O yüzden de çok fazla bi pürüz çıkmadı bu tarafta..
Daha çok, 'kanal' tarafında pürüz çıktı; böyle olmaz, şöyle olmaz, işte şunları işlemeyin falan dediler.. 'Böyle yapın' diye de önümüze örnekler koydular.. Biz de bazı şeyleri göze alarak, “Hayır, bu iş böyle olmaz, o zaman kaldırın diziyi.” falan dedik..
Genel olarak, 'bizim kafadan' bir yapımcı ve yönetmenle yaptık bu işi.. O yüzden de çok fazla bi pürüz çıkmadı bu tarafta..
Daha çok, 'kanal' tarafında pürüz çıktı; böyle olmaz, şöyle olmaz, işte şunları işlemeyin falan dediler.. 'Böyle yapın' diye de önümüze örnekler koydular.. Biz de bazı şeyleri göze alarak, “Hayır, bu iş böyle olmaz, o zaman kaldırın diziyi.” falan dedik..
K.O.G.: Peki, siyasi
cinayetlerden, yapmak isteyip de yapamadığınız, kanal tarafından
engellendiğiniz oldu mu?
Emrah Serbes: Yok olmadı..
Sadece ikinci bölümde, ikinci kitabı kullanacağımız
zaman dediler ki “Burada polisler kâtil çıkıyor,
böyle yapmayalım.”
Biz de, “O zaman, bu kitabı
kullanmayız.” dedik ve sonra da onun filmini yaptık.. Filmi de
beğenmediler ha! (Geniş bir katılımla, gülüşmeler ve
'Beğendik!' itirazları.)
Bayan Gamlı Baykuş: Behzat Ç. kitap olarak hiç kimsenin ilgisini çekmeseydi, okunmasaydı, hatta siz okunmayan bir yazar olsaydınız ne düşünürdünüz, üzülür müydünüz?
Emrah Serbes (Soru sahibine
yönelik anlamlı bakışları, yoğun gülüşmelere
sebep olur.): Okunmayan bir yazar olarak çok mutlu olurdum
gerçekten!.
B.G.B.: Hayır o değil de pes
eder miydiniz? Ben onu merak ediyorum..
Emrah Serbes: Yok, tahmin
etmiyorum pes edeceğimi.. Ben o tarz biri değilim ya.. “Bir
şeyler yazdım, bak okumadılar, öyleyse köşeme
çekileyim, kimseyle konuşmayayım.” falan demezdim..
Okumasalardı üzülürdüm, okundum, sevindim..
Okumasalardı üzülürdüm, okundum, sevindim..
Sorusu Bol Arkadaş: “Kanalla
sorunumuz oldu.” demiştiniz; şimdi kanalın yönetimi
değişti, o sorunlar devam eder mi?
Emrah Serbes: Yok, yeni
yöneticilerimizden memnunuz ya..
S.B.A.: İki sorum daha olacak..
Birincisi, Ankara'daki Hopa Davası'yla ilgili olarak öğrencilere
verdiğiniz desteği biliyoruz, bunun yeni bir Behzat Ç.
bölümüne konu edilmesi gibi bir durum var mı?
Son sorum da şu: Behzat Ç. ve
Leyla ile Mecnun'un ortak bir film projesi olacak mı?
Emrah Serbes: Bir defa yaptık ağbi bunu, yeter bence.. Onur'la falan konuştuk.. Çok da iyi oldu, hatta onlar açısından daha da iyi oldu.. Leyla ile Mecnun'da 'ne yapsan olur' durumu var ya..
Bizim seyirciyse biraz şeydir; böyle
dışardan gelenlere karşı falan, ama bence güzel oldu ya!.
Hopa konusuna gelince.. Bu sene biraz
erken ve önünde gidiyoruz senaryonun.. Bu yüzden
güncel hâdiseleri takip ederken bi parça geriye
düşmüş olabiliyoruz, ama o mevzuyla ilgileneceğiz yâni..
Tehlikenin Farkında Biri:
Statükonun el değiştirmesine karşı tepki, olay daha çok
polisle kısıtlıymış gibi anlatılıyor sanki.. Acaba bu durum,
kanalın bir kısıtlaması mıdır?
Emrah Serbes: Hiç bir şey
anlamadım! Statükonun el değiştirmesi ne âlaka?
(Ben ki çok saf biriyimdir,
sayın yazarın bu soruyu anlamaması -doğrusu- bana bile hiç
inandırıcı gelmedi.. Kesinlikle -yanıt için- vakit
kazanıyor.)
T.F.B.: Dizide bu konu da
işlenmiyor mu? Yâni, polisin içerisindeki 'cemaat'
örgütlenmesinden falan bahsederken, bu gelişmeler sadece
polisle kısıtlıymış gibi de..
Emrah Serbes (Cevabı bulmuş
gibidir.): Ama ben polis dizisi yazıyorum!. Diğer türlü
birazcık şey oluyor yâni, Kurtlar'da falan bunu çok
yapıyorlar; başbakan da var, doğalgaz ihalesi, mavi akım, bilmem
ne..
Ya ben, bir cinayet işlensin, Behzat
Ç. olay yerine gitsin, öyle baksın pis pis -şablonu
anlatıyorum yâni-, sonra işi biraz ilerleterek, olayı
çözmeye başlasın.. Sonra Müdür, Behzat'ı
çağırsın desin ki, "Behzat bak, bu işin üstüne
çok gitme!", o da desin ki, "Ben giderim kardeşim!"
bilmem ne.. Sonra olayı çözsün, kâtili
yakalasın, ama daha yukarılarda azmettiren biri olsun, ona
ulaşamasın..
Behzat Ç.'nin şablonu budur ya!
Çok basit bir şey aslında.. Bunun dışına çıkmamalı..
Ha, ara sıra çıktık; Memduh
Başgan vardı bilmem ne, ama o çok şeyle âlakalı
değildi..
Bizim umurumuz o değil ya, biz daha
çok öyle, cinayet çözmek isteriz.. Türümüz
polisiye.. Dedektif uyurken telefonun çalması, "Ağbi
cinayet var!" denmesi lâzım.. O da, "Gene mi
cinayet!" diye lânet edip, söylene söylene olay
yerine gitmesi, orada bir şey görüp onunla ilgilenmesi
lâzım.. Kızını da durumla ilgili olarak, arada görmesi,
"Bunu çözücem, lânet olsun!" falan
demesi lâzım.. Öyle yâni..
Kaybedenler Kulübünde Yalnız Değilsin!
Necefli Maşrapa: (Teknik bir
arıza nedeniyle, soru ve soran kişi tespit edilemedi.. Lâkin
belli ki, seri kâtillerle ilgili bir soru.)
Emrah Serbes: Var ağbi, türlü
seri katilimiz var.. Kolici Kâtil, Çivici Kâtil..
Sonra, Mobilyacı Kâtili!..
Şimdi iki arkadaş var.. Bunlar
çocukken ve beraber gezerlerken, mobilyacının biri bunları
dükkanının alt katına alıyor.. Orada çocuklardan
birine tecavüz ediyor.. Buna şâhit olan diğeri, daha
sonra mobilyacıları öldürmeye başlıyor.. Öldürürken
de şöyle yapıyor: Mobilyacılarda, 'Alt Katta Çeşitlerimiz
Vardır' yazar ya.. Adamlara, "Alt kata gel, koltuk bakacam."
falan diyor, sonra da 'Tak.. Tak!' hepsini vuruyor..
Altı, yedi kişiyi böyle
öldürdü.. İşte tam 'seri kâtil' tipine uyan
bir adam.. 'Misyoner Seri Kâtil!' Misyonerliği şöyle
ama: 'Mobilyacılar şerefsiz, onları öldürecem!', öyle,
kafayı takmış..
Bayan Bahar Sever: Ben dizideki 'Bahar' karakterini merak ediyorum?
Emrah Serbes: Geri dönsün
mü? (B.B.S. hâriç, yükselen 'Hâyır!'
sesleri.)
O olmadı.. Aslında bütün
plânlarımız bozuldu bu konuda.. Bahar'la sezon sonuna kadar
gidecektik ama, seyirciler 'Olmuyor, etmiyor' diyerek, kadının
(Ayça Varlıer'den bahsediyor.) o kadar çok moralini
bozdular ki.. Oysa çok da iyi oyuncudur..
Memduh Başgan'dan Hazzetmeyen
Bayan: Memduh Başgan neden tekrar döndü, çok
istendiği için mi?
Emrah Serbes (Çok kararlı
bir şekilde, hatta bağırarak.): Hayır! Memduh Başgan zaten bizim
karakterimiz, Memduh Başgan'ı kimse öldüremez!
('Gülüşmeler' dememe gerek var mı?)
Emrah Serbes (Aynı kararlılıkla.): Hayır, tam kalbine değildi o!
Hem Memduh Başgan bu ya, onu öldürmek
öyle kolay mı! "Ben Memduh Başgan'ım! Benim ölmeye
hakkım yok!" diyebilecek biridir o.. (Tüm salon kopar, o
devam eder.)
O bizim Memduh Başgan'ımız ya.. Boru
diil ki.. Ölse de diriltiriz!.
(Söyleşmemiz sona ermiş, mekân
değişmiştir.. Yazar, alt kattaki kitapçının önüne
yerleştirilmiş masaya oturmuş, kitaplarını imzalamaktadır.)
Emrah Serbes (Önüne
uzattığım, Erken Kaybedenler adlı kitabı imzalamadan önce
yüzüme bakar ve başını iki yana sallayarak, ağır ağır
yazmaya başlar.): "Ey Numan Serteli, kaybedenler kulübünde
yalnız değilsin!"
Ben (Dudağımın kenarına
yapıştırdığım pis bir sırıtışla.): Sağol be Emrahcığım,
çok moral verdin valla!
"bizim seyirciyse biraz şeydir..." :))) Nedir? Gıcık!
YanıtlaSilEmrah Serbes candır, adamdır ya! =)
YanıtlaSil