Bak şu kaderin cilvesine veyahut şu
yalnız ve güzel ülkemin büyüklüğüne
ki nihai hedefleri dünyayı ele geçirmek ve Ortadoğu
merkezli büyük bir Dünya Devleti kurmak olan dış
güçlerin önündeki tek engeldir Türkiye..
Türkiye'yi bitirecek olan plan
gayet açıktır: Marmara Denizi'nin dibindeki fay hattında
nükleer bir bomba patlatılacak ve böylece dünyanın
şimdiye kadar gördüğü en şiddetli deprem
tetiklenecektir..
Milyonlarca kişinin öleceği bu
deprem sonucunda, ülkede büyük bir toplumsal ve siyasi
kaos başlayacak; dış güçlerin uygun gördüğü
ve de önceden yetiştirdiği biri başa geçince de
Türkiye, -tıpkı diğer Ortadoğu ülkeleri gibi- zapturapt
altına alınmış olacaktır..
Siz yoksa hâlâ, Libya, Tunus ve Mısır da gerçekleşen ayaklanmaları, daha fazla özgürlük isteyen halkların mı çıkardığını sanıyorsunuz?.
Siz yoksa hâlâ, Libya, Tunus ve Mısır da gerçekleşen ayaklanmaları, daha fazla özgürlük isteyen halkların mı çıkardığını sanıyorsunuz?.
Elbette ki yok öyle bir şey!.
Tarihi Babil kentini merkez yapıp,
dünyayı tamamen ele geçirmeyi hedefleyenlerin oyunundan
başka bir şey değil bütün bu olup bitenler..
Hâl böyleyken, polisin,
askerin ve siyasetinin tamamı bu dış güçlerin eline
geçmiş Türkiye'de, onlara son darbeyi vurdurtmayanlar da
vardır -çok şükür!.
Onlar, Ulusal Güvenlik Teşkilatı
(UGT)'nda konuşlanmış, kalpleri 'Vatan-Millet-Sakarya' ritmiyle
atan, bir avuç yiğit insandır..
Ve aslında onlar, başkan bir baba,
oğlu ve kızından ibaret, kutlu bir aile şirketi, bir nevi gizli
teşkilattır.. Ki kendilerine rahatlıkla, 'Ergenekon Aile Örgütü'
denebilir..
Allah onları başımızdan eksik etmesin!' de, böyle yapılacaksa eğer, filmleri de çekilmeyiversin yâhu!.
Öte yandan, olaya şu açıdan
da bakılabilir tabii: Şimdiye kadar Amerikalıların yaptığı ve
saçma sapan hikâyelerle dünyayı kurtardıkları
filmleri -seve seve- izledik durduk; birazcık da, dünyayı
değilse de Türkiye'yi kurtarmaya çalışan şu
bizimkileri izleyiverelim..
Öyle ama, o ecnebileri (ruhları
bile duymuyor, o ayrı) nasıl yerin dibine sokuyorsam tek tek, kimse
kusura bakmasın, bizimkilere de dokunurum valla.. Elbette, elimden
geldiği kadar kibarca..
Mesela filmin, 'İllaki aksiyona yol açsın da n'olursa olsun' anlayışıyla yazılmış öyküsüne karşın, bu durumu bi güzel süslemeye yarayacak, ateş etme, patlama ve yaralanmayla ilgili bilgisayar efektleri o kadar kalitesizdi ki..
Keşke mermiyle vurulmalarda -eski tip
ama garantili- elbise altından boya fışkırtmalı mekanizmalar
tercih edileymiş; anında ortadan kayboluveren, o kan ve yara
efektleri yerine..
Öte yandan, genç-yaşlı,
kadın-erkek tüm Türkçe konuşanların, konuşur
gibi değil de ajans haberi okuyan TRT haber spikeri vurgusu ve
netliğinde hasbihâl etmeleri, nasıl da gurur vericiydi..
Hele ki o 'mekanik tonlu' İngilizce
konuşmaların, o insanların ağzından çıkmadığına; Türk
malı bir takım robotların onların yerine dublaj yaptığına
dair, yemin dahi edebilirim..
Velhasıl, büyüğünden küçüğüne her kahramanın rol yapmayıp da poz verdiği; aslında, senaryosundan aksiyonuna, müziğine ve yönetimine kadar tam anlamıyla 'poser' takılan bu filmin başarılı olmasını beklemenin saçmalığı o kadar aşikâr ki..
1/5
Yönetmen: Cem Gül
Senaryo: Tolga Küçük
Tür: Aksiyon, macera
Oyuncular: Gökhan Mumcu, Rojda
Demirer, Cemal Hünal
Yapım: Türkiye, 2012, 100'