"Teknolojinin son sürat
ilerlediği bir dönemde, insanlar üstesinden
gelemeyecekleri hiç bir sorun olamayacağına inanmaya
başlamışlardır.
'Titanic' adlı dev transatlantik ise,
insanlığın doğaya karşı gövde gösterisi gibidir.
Bu 'Düşler Gemisi' nin yolcuları
arasında Avrupa`da bir kaç yıl geçirdikten sonra
Amerika`ya dönmekte olan, Jack adlı genç bir ressam ile
nişanlısı ve annesiyle Philadelphia`ya giden Rose adlı genç
bir kız da vardır.
İki genç, şans eseri
tanışacak, aralarındaki sınıf farkına aldırmaksızın
birbirlerine yakınlaşacaktır.
Bu arada doğa insanoğlunun günden
güne artan kibirine bir nokta koymayı planlamaktadır.
Yola çıkılmasından dört
buçuk gün sonra, 10 Nisan 1912`de, Titanic iki saat kırk
dakika süren ve sulara gömülmesiyle son bulan, hazin
olayların başlamasına neden olacak buz dağına çarpacaktır."
Yukarıya, epey büyük bir
emek harcayarak yapıştırdığım bu metin, 1997 tarihli filmin de,
2012'de 3D olarak gösterime çıkan filmin de -belki
inanması zor ama- hiç değişmeyen öyküsünün
bir özetidir.. (Neden inanmanız zor, onu ben de anlamış
değilim, ama bi kez öyle yazmış bulundum işte.)
Hemen söyleyeyim, 3D falan hikâye..
Ancak, tekrar ve büyük
perdede izleyince, kanaat getirdim ki James Cameron -yeni
teknolojilerle falan- tekrar çekilmesi tamamen anlamsız
kalacak ölçüde, tekniği görkemli ve de
kalitesi mükemmel bir iş çıkarmış..
Öte yandan, zaten 'kendinden
trajik' bir olayı anlatırken, ajitasyonu sonuna kadar kökleyerek,
seyirciyi adeta perişan etmeye yeltenmesi, bünyeyi yeterince
bunaltmışken; dünyanın en meşhur aşk hikâyelerini
yavan kılacak gözü karalıkta ve ağdalı bir sevdayı
ballandıra ballandıra anlatmaya çalışması -bencileyin
hassas kişilerde- 'iç şişmesi' adı verilen bir semptom
oluşturabilir ki "Aman dikkat" diyorum!
Filmin içerik özelinde takdir edilesi tarafları: Zamanın toplumsal sınıf farklarına eleştirel/alaycı bir bakışla yaklaşması; soylularla, kendini soylu kılmak için şartları zorlayan burjuvalara karşı emekçi ve sanatçılardan yana tavır takınması; kadının sosyal statüdeki ikincil yerinin altını çizerek, bu konudaki ağır bilinçsizliğin yanı sıra, yine bu duruma -hafiften de olsa- yükselmeye başlayan tepkilere dikkat çekiyor olmasıydı..
Bir sinema yazarının hep yapmak
isteyip de yapamadığı /yazamadığı en önemli husus,
herhangi bir filmin sonunda ne olduğunu açıkça
anlatmaktır..
Hoş, bunu çekinmeden /utanmadan yapan yazarlarla da karşılaştım şimdiye kadar, ama bu işin doğrusu, o kısmı sinemaya gidecek seyirciye bırakmaktır..
Hoş, bunu çekinmeden /utanmadan yapan yazarlarla da karşılaştım şimdiye kadar, ama bu işin doğrusu, o kısmı sinemaya gidecek seyirciye bırakmaktır..
Yalnız film Titanic gibi yaşanmış
gerçeklere ve trajik sonla biten bir olaya dayanıyorsa, bu
işin gizlisi olamaz..
Yani, filmin sonunda, sen açıklasan da, gizlesen de o Titanic batacaktır arkadaş!.
Bu durumda artık önemli olan, ne
olacağı değil, nasıl olacağıdır..
Öyleyse, bu olayın nasıl
olduğunu görmek isteyenler ya da tam on beş yıl sonra
Titanic'i beyaz perdede yeniden, hem de 3D olarak batırmak
isteyenler, buyrun sinemalara..
3.5/5
Yönetmen: James Cameron
Senaryo: James Cameron
Tür: Tarih, dram, macera
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Kate
Winslet, Billy Zane
Yapım: ABD, 1997, 194'