o gün ne mi oldu
sabah evden çıktım
mersedes cipimin
kapısını aralayan şoföre
orta parmağımı gösterdim
anlamış ve burulmuştu garibim
bugün metrobüse binecektim
kızıltoprak'tan çevre yoluna çıkışı
tam ortasından böldüm
keçi yolunu takip ederek
söğütlüçeşme'ye döndüm
ne keçi ne söğüt ne çeşme
ne de söğütlü çeşme gördüm
tren istasyonunu alttan aştım
metrobüse ulaştım
orta kapıyı hizalayan gruba
arkadan yanaştım
huylananlar oldu
üstüme alınmadım
ikinci araçtan sonra
oturma garantisi kaptım
gelen üçüncüye
saygısızca atladım
gidiş istikâmetinin aksine
cam kenarına kuruldum
o geleceğe giderken
ben geçmişime baktım
geçen her saniyemi
pencereden izledim
önümde bir yığın mazi
fikirtepe'ye vardım
ne akıl ne fikir vardı
ne de fikirden bir tepe
maziye bakmaktan çabuk sıkıldım
geçmiş geçmişte kalmıştı
önümüzdeki maçlara baktım
kulaklığımın iki ucunu
iki ayrı kulağıma taktım
telefonu aradım bulamadım
elimde kalan fişe
uzun uzun baktım
büslerde prizsiz kaldım
yavruağzı tişörtlünün
şeker pembe telefonuna
umarsız bakakaldım
uyumuşum
zincirlikuyu'daydım
depderin kuyuya baktım
paslı zincirimi
birden içine boşalttım
mahşer gürültüsüyle yükselen
kara kızıl suyuna
komşufırın ekmeği bandım
uyandım ki
metrobüs kıyam etti
cümle yolcular secde
sahibesiz pembe telefonu
alnımın çatında hissettim
eşsiz fişimi düşündüm
gözlerimle arandım
yavru ağızlının
yarı açık avcundaki
sağ kulağımı tanıdım
gelecek istasyon burhaniye
anonsuyla buhrana girdim
ıssızlık durağının
durağan ısı oldum
kırk yıllık köprü ayağının
bacak olduğuna hükmettim
deniz havası iyi geldi sanki
açıldım
avrupalı bacakların arasından
kollayca kaydım
uyumuşum ki
bir kez daha uyandım
uykulara doyamadım
uyanmalara kanamadım
rükuya durmuş metrobüs
son kez konuştu
zincirlikuyu
bu yöndeki son istasyondu
beyaz mermerde parlayan
yeşil neon harfler
gözümü aldı
ben ezberden okudum
uçarak girdim kapıdan
uyumuşum