Bir kaza sonrasında boynundan aşağısı tamamen felç olarak, bakıma muhtaç biri haline gelmiş, ellili yaşlarda, fazlasıyla zengin, sanata ve edebiyata tutkun bir aristokrat olan Philippe ile Senegalli işsiz bir genç olan Driss'in -haliyle sıradışı- dostluk öyküsü..
Tek amacı, işverenden imzalı, 'iş
için başvurdu ama işe alınmadı' belgesi kaparak, devletten
işsizlik maaşı almak olan Driss, 7 gün 24 saat boyunca
Philippe'in bakımını üstlenecek bir eleman alımı
seçmelerine katılır..
Tekerlekli sandalyeye mahkum Philippe,
bir nevi saray olan malikânesinde yapılan bu seçmelerde
gördüğü, güçlü kuvvetli, yerinde
duramayacak kadar hareketli, dobra, neşeli ve biraz da küstah
bu adamdan etkilenmiştir..
Belki de onda -biraz da- kendi
gençliğini görmüş; özellikle de enerjik yönü
dikkatini çekmiştir..
Sonuçta geçirdiği
ölümcül kazanın, gayet ekstrem bir spor olan yamaç
paraşütü yaparken başına geldiğini hatırlatalım..
Biri, zenginliğin doruk noktasında
yatalak kalarak, sahip olduklarından yararlanamayacak duruma gelmiş;
diğeri, doğarken yediği kader sillesinin şiddetiyle kenar bir
mahalleye -sürünmeye ya da daha olmadan çürümeye-
postalanmıştır..
Gerçek bir hikâyeden
uyarlanan film, gerçek hayatta yaşanan bir masal gibi
gelişerek, kahramanlarının mutluluğuna ve neşesine bizi de ortak
ederken, yaşamın zorluklarını ya da acı gerçeklerini
hatırlatmayı da ihmâl etmiyor..
Filmin hiç kuşkusuz ki -özellikle sinema severler için- bilinen bir öyküsü var; hatta 'klişelerle dolu' bile denebilir..
Zengin ama hastalığıyla engelli bir
adamla, sağlıklı ama sevecen bir adamın dostluğunu anlatan bu
hikâye, hiç de görülmemiş değil..
Aynı şekilde, bir aristokrat ya da
soylu görünmenin peşindeki bir burjuvayla alt tabakadan
birinin hayatlarının kesişmesiyle ortaya çıkan eleştirel
ve absürt bir durum da nice Yeşilçam filminin dahi ana
konusu olmuştur..
Ancak bu film -sinemaya dair her
açıdan- öyle mükemmel bir başarıyla oluşturulmuş
ki -izleme sırasında- bu bilinirlik çoğu zaman hiç
akla gelmediği gibi, bazı nadir anlarda geldiğinde de pek bi
rahatsızlık vermiyor..
Sonuç olarak, ilk sekanstan hemen sonra hikâyenin başlangıcına dönen film, basit ama çok şık bir kurguyla da finale taşınıyor..
İlk bakışta, yaşama dair tüm
alanlarda ortak noktalarının bulunma ihtimali sıfır civarlarında
görünen iki insanın -belki de hayatlarında daha önce
hiç yaşayamadıkları- büyük ve içten bir
dostluğu yakalamalarıdır, galiba bizi de 'nedensiz' bir mutluluğa
ortak eden..
O değil de, ağaç kılığına
girmiş koskoca bir adamın operada -ciddi ciddi- arya söylemesinde
ve salonu dolduran bir sürü insanın da tüm
ciddiyetleriyle onu seyretmesindeki komikliğe -tüm saflığıyla-
hemen tepki vererek kahkahalara boğulan Driss'in bize -elbette
istemsizce- işaret ettiği şey, 'hayata o kadar anlamsız bir
ciddiyet penceresinden bakıyoruz ki' neden olmasın..
Tuhaf bir şekilde- kahramanlarının her hallerine empatiyle yaklaşmamızı sağlayabilen bu güzel filmi izlerken, peş peşe devreye giren esprili diyalog ve sempatik durumların, suratınızda -asla engelleyemeyeceğiniz- kocaman gülümsemelere yol açacağına emin olabilirsiniz..
Seyrederken, "n'olur hemen
bitmesin" deyu içinizden geçirdiğiniz kaç
film izlediniz ki?.
Intouchables / Can Dostum
Yönetmen ve Senaryo: Olivier
Nakache, Eric Toledano
Tür: Dram, komedi
Oyuncular: François Cluzet, Omar
Sy, Anne Le Ny
Yapım: Fransa, 2011, 112'
8 /10
izledim en güzel filmlerden biri...
YanıtlaSil