13.6.12

Kızılırmak Havzası Çorum Gastronomi ve Yürüyüş Yolu :: İkinci Gün



Birinci Gün İçin Buradan 

Kentin tek beş yıldızlı oteli olan Anitta Hotel'in çok konforlu odasının pek rahat yatağından sabahın köründe kalkmak epeyi zor oldu ama başka çarem de yoktu..
Zira, saat sekizde Osmancık ilçesine hareket etmemiz program icabıydı..

Pirinç diyarı bu şirin beldeye yapacağımız ziyaretin sebebi, Kızılırmak kenarındaki tesislerde edeceğimiz 'yöresel kahvaltı'ydı..

Kızılırmak üzerinde inşa edilmiş olan Osmanlı eseri Koyun Baba Köprüsü ve ırmağın diğer tarafındaki yalçın bir kaya üzerinde yer alan, çok eskilerden kalma Kandiber Kalesi manzaralı tesislerde neler yediniz diye soracak olursanız; yemek adlarını 'öldür allah' aklında tutamayan bir 'Sonradan Gurme' olarak ben de 'neler yemedik ki' derim çaresizce..




Ancak buradaki dostlar kusura bakmasınlar ama, ertesi sabah Çorum'daki Katipler Konağı'nda karşılaştığım mükellef kahvaltı sofrasının yanında biraz sönük kaldılar..
Bu da onların şanssızlığıydı aslında..

'Üçüncü gün' yazımda bu konuya yine değinirim elbette..
Ancak ben ömrümde böyle bir kahvaltı etmedim arkadaş!
Hatta, ölünce doğrudan gideceğime emin olduğum Cennet-i Ala'da bile bu kapsamda bir kahvaltı sofrasıyla karşılaşacağımı hiç sanmıyorum..




Gazeteci ve yazarların yanı sıra, konuyla ilgili akademisyenlerin, turizm acentesi temsilcilerinin de aralarında bulunduğu gezi kafilemiz karnını -çok şükür- doyurmuş; yemekleri, kaleyi, köprüyü ve bizzat kendilerini, sağdan soldan fotoğrafladıktan sonra da yeniden yola koyulmuştuk..

(O değil de, olağanüstü ve esrarlı bi güzelliğe sahip bir kadın gazeteci arkadaşımızın, Koyun Baba Köprüsü'nün biraz uzağına gerilmiş asma köprüde verdiği pozları gören Osmancıklılar, “Valla uzun zamandır geçmedi böyle bir güzel şu köprümüzden” demek ihtiyacı hissettiler.. Ki bunu burada zikretmeden geçemezdim.)

Hedef, Osmancık'ın kuzeyinde yer alan ve yine Çorum'un bir ilçesi olan Kargı'yı çevreleyen yaylalardı..
Ve ben çok heyecanlıydım; çünkü, yemek yemekten sonra özümün en çok sevdiği eylem türü olan yürüyüş, beni bekliyordu..
Doğanın bağrında yapılacak bu yürüyüşün parkuru, Tepelice-Hacıveliler köyleri arasında olacaktı..




Dağları, bayırları, kırları, vadileri, dereleri aşarak yapılan, zevkli olduğu kadar epey yorucu da olan bu yürüyüşün tek tatsız tarafı, gazeteci nisa'lardan oluşan o malum tayfaydı..

Yok canım.. Öyle birlik olup da, habire içtikleri sigaraların dumanını hep beraber ve aynı anda suratıma üflemediler.. 
Daha beteri, hayatta tanışmadıkları, ama beyinlerinde dev boyutlara ulaştırdıkları o minnacık hayvancıkların, soylu kanlarına sulandıklarından gayet emin olarak, attıkları her adımda 'Ay kenedir bu.. kene kene!' nidalarıyla, ne kendilerine rahat verdiler, ne bana, ne de etraflarına..

Değil kene, bir sineğe bile rastlamadan tamamladığımız parkurun sonunda hep beraber doluştuğumuz araçlarla Kargı Tatil Köyü'ne yollandık..




Tatil köyü dendiğinde, illa Akdeniz kıyısındaki genişçe bir alanda hep birlikte yiyip içen, havuza, denize giren, akşamları animasyon seyreden, ahalisi de genel olarak Rus ve Almanlardan oluşan bir hengâme aklına gelen biri olarak burayı biraz yadırgadım tabii..
Arkasını dağa ve ormana vermiş bir ana bina ve tek katlı tahta evlerden oluşan bu asude tesiste bizi Kargı'ya has Sırık Kebabı bekliyordu..

Adı üstünde, boylu boyunca sırığa geçirilmiş zavallı kuzuyu -bir de utanmadan- ateşte çevirerek nar gibi kızartmaktan ibaret bu yemekten pek bi şey anlayamadık valla..
Oldukça kalabalık misafir grubunda servis sırası bize geldiğinde, artık donmuş olan yağlara bulanmış et parçalarını kemirmeye çalışmak pek de hoş değildi doğrusu..
Oldukça ıssız görünümlü bu tesis, bunca kalabalığa hizmet verebilecek şartlara sahip değildi sanırım..
Olsun, zaten pek de acıkmamıştık; biraz salata, biraz da karpuzla öğle yemeğini savdık..

Yeniden yola koyulduğumuzda varacağımız yer bir şelaleydi..
Tıpkı bencileyin, mütevazı bir 'şelalecik' olan Kızılcaoluk Şelalesi'ni de gördükten sonra -başımız göğe ermiş bir şekilde- Çorum'a dönüşe geçtik..




Anitta otelinin restoranında verileceği duyurulan Çorum Beşlisi, akşamın sürpriziydi..

İlk duyduğumda, klâsik müzik icra eden bir Bakır Üflemeli Çalgılar Beşlisi hayal etmiştim; ama kıvrak zekam sayesinde, bunun bir araya gelerek grup kuran yemeklerden oluştuğunu fark etmekte gecikmedim..

Düğün çorbası, et yemeği, pilav, su böreği ve baklavadan oluşan bu kentet, Çorum'un düğünlerinde taam edilen geleneksel bir ikram şekliymiş..

Çorum beşlisi tarafımızca sıfırlandıktan, sahnedeki ikilinin müzikleri dinlendikten sonra, oynak müziğe dayanamayan bayan gazetecilerin topluca piste fırlamasıyla ben de odama kaçtım..
Çünkü, dans etmeyi bilmediği halde pistte debelenen insanlar manzarası kadar özümü örseleyen başka bir şey yoktur..