Woody Allen filmlerini pek seven, daha doğrusu Woody'den başka kuş tanımayacak kadar ona takıntılı, erkeklerle ilişki kurmakta sorun yaşadığından, kendisini 'özgür ruhlu' tanıtmayı tercih eden Alice'i ilk önce 'liseli kız' olarak tanırız..
Kırk
yaşlarında, lepiska saçlı bir kadın görünümlü
bu liseli kız, aradan geçen onlarca yıl sonra da tipinde
hiçbir değişiklik olmadan, odasının duvarına astığı
battal boy bir Woody Allen posteriyle sohbet etmeyi sürdürmektedir..
Tam
hayatının erkeğini bulduğunu sandığı anda onu hemen elinden
kapan 'normal ruhlu' kız kardeşinin de kırk yaş görünümünü
ilelebet koruduğuna tanık olduğumuzdan, bu durumun kalıtsal
olduğuna hükmederiz..
Babasının
devrettiği eczanede çalışmaya başlayan Alice, dükkana
gelen hastalara ilaçlarla birlikte, o hastalığa iyi
gelebilecek Woody Allen DVD'leri de vermektedir..
Bir
allahın kulu da, "Nedir bu!?" diye itiraz etmemekte,
Eczacılar Odası'na şikâyet etmemektedir..
Bu durumdan da anlıyoruz ki 'Medeniyet bambaşka bir şeymiş kardeşim!"
Bu durumdan da anlıyoruz ki 'Medeniyet bambaşka bir şeymiş kardeşim!"
Anası,
babası, kız kardeşi, eniştesi ve bilumum akrabalarının
kendisine koca aradığı Alice, babası aracılığıyla tanıştığı,
kapılara alarm takma işiyle uğraşan Victor'u kendine
yakıştıramaz..
Lâkin
-tıpkı Woody Allen gibi- gösterişsiz, hatta çirkin ve
geveze olan bu adamla kızımız Alice arasında istikbalde nasıl
gelişmeler olacağını anlamamak için salak olmak bile
oldukça hafif kalır..
Daha
salona girmeden, bu Woody Allen işinden kıllanmış, yönetmenin
kafasından Allen taklidi bir film yapmanın geçtiğini, bu
şekilde 'açık' davranarak da gelecekteki olumsuz
eleştirilerden kaçınmayı plânladığını tahmin
etmiştim.. ki yanılmamışım..
Hiçbir
şekilde 'samimi' bir izlenim bırakmayan film, elbette bu iddiasını
gerçekleştiremiyor..
Güldüremeyen esprilerle dolu, gereksiz ve bir yere gidemeyen sahnelerden oluşan 'klişe' bir senaryoyla; zorla komik olmaya çalışan, abartılı ve itici oyunculuklarla bundan daha iyisi zaten olamazdı..
Güldüremeyen esprilerle dolu, gereksiz ve bir yere gidemeyen sahnelerden oluşan 'klişe' bir senaryoyla; zorla komik olmaya çalışan, abartılı ve itici oyunculuklarla bundan daha iyisi zaten olamazdı..
Tek
güzel yanı, Woody Allen'ın da bizzat oynaması olan film -her
şeyden önce- üzerinden buram buram 'kompleks' tüten
bir yapım..
O kadar ki dile gelip, 'Ben aslında bir Fransız filmi değilim!' diye haykıracak sandım da bizzat ben utandım yahu..
O kadar ki dile gelip, 'Ben aslında bir Fransız filmi değilim!' diye haykıracak sandım da bizzat ben utandım yahu..
Alice'in
Victor'a sürekli söylediği gibi şimdi de ben, ilk uzun
metrajlı filmini yapan yönetmen Sophie Lellouche'a soruyorum:
"Elinden gelenin en iyisi bu mu?"
2/5
Yönetmen
ve senarist: Sophie Lellouche
Tür:
Komedi, duygusal
Oyuncular:
Alice Taglioni, Patrick Bruel, Marine Delterme
Yapım:
Fransa, 2012, 77'