Genç kocası para kazanmak için gurbet ele gitmiş, bakımını üstlendiği kaynanası ve kayınpederinin yanı sıra iki oğlan çocuğu da büyütmüş Basê kadın, artık yaşlanmış olarak, nice badireler atlattığı Elbistan'daki eski evinde yalnız bir hayatı sürdürmektedir..
Genç kadınlığını, ayda
yılda anca bir kaç kez eve gelen kocasına hasret yaşamış
ve günün birinde de onu gurbet topraklarına gömülü
bırakmış Basê'nin bugünlerdeki tek beklentisi,
nerelerde ne işler yaptığı belirsiz olan büyük oğlu
Hasan'ına kavuşmaktır..
Her gün düzenli olarak ev
telefonunu çaldıran ama konuşmayan kişinin, yıllardır
yüzünü göremediği sevgili oğlu Hasan olduğunu,
darıldığı için de kendisiyle konuşmadığını kabul
eden yaşlı kadın için bu 'sessiz iletişim', adeta bir
ibadet, bir hayat bağı haline gelmiş gibidir..
Asi ruhlu ağbisine karşın daha
'uyumlu' bir evlât olan Mehmet, karısıyla yaşadığı
Diyarbakır'da, annesinin bu yalnız hayatından çok
tedirgindir..
'Belki bu sefer bizimle yaşamaya ikna
edebilirim' umuduyla ana evinin yolunu tutan Mehmet, onu ikna
edemediği gibi, eski evin ruhuna ve orada yaşanmış acı-tatlı
anıların örtüsüne bürünmüş bir
sessiz dünyanın dervişini andıran anasının etkisi altına
girecektir..
Annesini, onlara hep uzaktan seslenmiş
babasını ve aile geçmişini daha derinden tanımanın
çekiciliği, duygusal bir genç olan Mehmet'i iyice
sarmıştır..
Bir zamanlar mektup değil de
doldurdukları ses kasetleriyle haberleşmiş bu ilginç
ailenin, baba, anne ve çocukların konuşmalarından oluşmuş
'sesli aile tarihi'nin bir kaseti Mehmet'in elindeyken, babasının
gönderdiği diğer kasetler Basê'nin gizleyip de asla
söylemediği bir yerdedir..
Okuma yazma bilmeyen bu 'acılı'
kadının o kasetlere ihtiyacı da yoktur aslında; kocasının her
sevgi sözü, her nasihati, her sitemi eksiksiz bir biçimde
beyninde yankılanmaktadır..
Öte yandan, yanından ayrılmayarak
sürekli ilgilendiği anasından, hiç ortalıkta
görünmeyen Hasan'a duyduğu sevgi ve ilginin on da birini
bile görmeyen zavallı Mehmet'in durumu, ne de içler
acısıdır..
'Kaçan kovalanır' lafı bu
durumlar için söylenmemiştir belki ama, şimdi aklıma geldi
işte..
İki Dil Bir Kaset
Gayet doğal olarak- Türkçe'ye
herhangi bir yabancı dilden farklı bakamayan, analarıyla,
babalarıyla, arkadaşlarıyla ve köylüsüyle ancak
Kürtçe anlaşan çocuklarla, aralarında -hiç
de mevcut olmadığı halde- ortak bir iletişim bağı olduğunu
kafadan varsayan bir ceberut sistemin dayatmasıyla eğitim yapmaya
çalışan genç bir öğretmenin umarsız çabalarını
-bir belgesel gerçekliğinde- gösteren İki Dil Bir
Bavul'un yaratıcı ekibi yeniden iş başında..
O film, anadilde eğitimin hem bölge,
hem de tüm Türkiye için bir 'mecburiyet' olduğunu,
tarafgir ya da propagandist kabalaşmaya başvurmadan, hayatın doğal
akışını koruduğu bir atmosferde hissettirmişti..
Babamın Sesi ise, bu coğrafyanın
ağır travmalarından birini oluşturan Maraş Katliamı’ndan kötü
etkilenen Kürt- Alevi bir ailenin hikâyesi üzerinden
kimlik sorunlarına eğiliyor..
Ancak yine de ilk filmdeki
hassasiyetlerin burada da devam ettiği görülüyor.. En
belirgin örnek olarak; bir sahnede açık olan Tv'den sesi
duyulan Tayyip Erdoğan'ın, Alman hükumetinden, oradaki Türkler
için ana dille eğitim hakkının tanınmasını istemesi ne
de anlamlıdır..
Zira kendisi, bir Kürt kadınının
Basê olan adı -okulda bu yüzden kendisiyle alay edilen-
oğlu tarafından -haberi dahi olmadan- Asiye olarak değiştirilmiş
bir ülkenin başbakanıdır..
Ve o insanların, ana diliyle eğitim
sorununa sıra ne zaman gelir, o hiç belli değildir..
Anlatacağı çoğu şeyi küçük
imalarla hissettiren incelikli yönetimiyle de başarılı bir
minimal sinema örneği olan yapımın, ses kayıtlarına büyük
ağırlık vererek, 'önceden kaydedilmiş' konuşmaların
gücünü, görüntünün otomatikman
sahip olduğu başat etkisinin de üzerine çıkararak,
filmin taşıyıcı kolonları haline getirmesi, başlı başına
küçük bir devrim..
Yabancı yapımlardan bu türde
bazı örnekler hatırlıyorum, ancak yerli sinemamız açısından
bu bir ilk.. Hele bir de o seslerin görüntülere
yedirildiği sahnelerin mükemmelliği..
Kendini canlandıran anne Basê
Doğan ve oğul Mehmet'i oynayan Zeynel Doğan'ın doğal
oyunculuklarıyla, atmosferine fazla zorlanmadan girilebilen, bunu
beceren seyirci için de bir mini sinema şölenine dönüşen
film, derdini cesurca anlatırken, etkileyici gücünü
hiç yitirmiyor..
3.5 / 5
Yönetmen: Orhan Eskiköy,
Zeynel Doğan
Senaryo: Orhan Eskiköy
Tür: Dram
Oyuncular: Base Doğan, Zeynel Doğan,
Gülizar Doğan
Yapım: Türkiye, 2012, 88'