Tarih bölümünden mezun,
üniversiteli 'kısa dönem çavuş' Oğuz (Çağlar
Ertuğrul) ile çıkardığı vukuatlarla sürekli
askerliği uzayan, uzun dönem 'arıza' er Bekir (Ufuk
Bayraktar)'ın da aralarında bulunduğu küçük bir
birlik, dağda teröristlerle girişilen çatışmalarda
ağır kayıplar vermiştir..
Özellikle 'Poşet' Oğuz'un kısa
dönem askerliği nedeniyle çıkan tartışmalarla sürekli
birbirine giren bu ikiliye verilen yeni görev, karlarla kaplı
bir tepedeki bozuk antenin tamiridir..
Bedelli askerlik için hem hakkı,
hem de ödeyecek parası olduğu halde ve ailesinin tüm
ısrarlarına karşın, milliyetçi hassasiyet ve de prensip
sahibi Oğuz, gönüllü olarak askerlik yapmaktadır..
Belli ki bu hassasiyetteki payın büyük bir kısmı, savaş stratejilerine kafayı takmış, hatta oğlana bu hususta baskı uygulayan, üniversitedeki hocasınındır..
Belli ki bu hassasiyetteki payın büyük bir kısmı, savaş stratejilerine kafayı takmış, hatta oğlana bu hususta baskı uygulayan, üniversitedeki hocasınındır..
Daha başında silahlı kuvvetlere ithaf edilen, 'Bir ölür bin diriliriz' mottolu bir filmden beklentimiz belliydi elbet..
Lâkin bu, olaya biraz fazlasıyla militarist bakan, şovenizme yakın tavrıyla da, milliyetçi duyguları sömüren bir yapım olmuş..
Üstelik, kadınları resmen şeytan
gibi gösteren seksist bir bakış açısı da cabası..
Bu arada, kısa dönem, uzun dönem
ve paralı askerlik konusuna haddinden fazla ağırlık vermesi, bi
yerden sonra can sıkıcı bir hale dönüşüyor..
Hatta ölümle burun burunayken
bile benzeri diyalogların sürdürülmesi ayrı bir
saçmalık..
Bu iki zoraki asker arkadaş, dağda hayatta kalma savaşı verirken, sivildeki hayatlarına ya da kışlada geçen anılarına -kısa sahnelerle- yapılan geriye dönüşler -pek derinliğine olmasa da- onların kişilikleri ve çevreleri hakkında yeterince bilgi vermekte ki bence bu tercih, filmin en başarılı yönüydü..
Görüntü ve oyuncu
yönetiminde de gayet iyi bir izlenim bırakan film, malum
meseleyi, sırf, şanlı Türk Ordusu'nun 'kahrolası bir
düşmanla' savaşı olarak gördüğü sığ ve de
önyargılı felsefesiyle sınıfta kalıyor..
Ülkenin 'orasında' onlarca yıldır kanayan yaraya, Güneydoğu ya da Kürt meselesi demekten bile kaçınan film, ora halkının dağa çıkmış çocuklarından ibaret güruha, PKK'lı veya terörist bile diyemeyerek, direkt 'düşman' yaftasını yapıştırıyor..
Ancak, onları bu biçimde
nitelendirmenin, bu mücadelenin içindeki askeri de,
devleti de 'zavallı' bir konuma getirdiğinin nasıl farkına
varılmaz ki.. valla hayret..
Komutan askerine, “Bir görevin
var hayatta kalmak ve yanındakini hayatta tutmak. Çünkü
biz yaşadığımız sürece bu dağ bizim olacak, öldüğümüzde
değil,” diyor ama, filmin bana gösterdiği şey o dağın,
ölsek de kalsak da -maalesef- hiçbir zaman 'bizim'
olmadığıydı..
Üstelik, hem de gayet devletten yana taraflı bu filmde, kendi toprağını savunduğu söylenen Türk askerinin, ora halkını temsil eden direnişçi bir gruba karşı savaşan işgalci bir güç gibi göründüğüydü..
Öte yandan, köşeye sıkışmış
iki askerden Oğuz'un, PKK'lı nişancının ölümcül
atışlarına, ayağa kalkarak meydan okuma sahnesi, tam bir cinnet
ya da 'kafayı yeme' belirtisini kabak gibi ortaya koyarken, bunun
bir kahramanlık gösterisi gibi algılanmasını nasıl bir
vicdanla açıklamalı, bilemiyorum ve sadece susuyorum..
Benzeri dertlere sahip bir film olarak -ister istemez- Nefes'le karşılaştıracak olursak..
Nefes, savaşın acımasızlığını
ve anlamsızlığını hissettirmeye, mümkün olduğu kadar
da tarafsız kalmaya -hiç olmazsa- çalışan bir
filmken; Dağ, neredeyse bu savaştan memnun görünüyor
ve ölüp giden bunca çocuğun adlarını bir bir
sayarak, daha binlercesi sıradadır mesajı veriyor..
Ayrıca, Nefes'teki, komutanla
'Terörist Doktor' arasındaki telefon konuşmalarında özellikle
yoğunlaşan, 'empati yaratma' endişesini Dağ'da görmek mümkün
değil..
Kafası dipçikle parçalanarak
öldürülen PKK'lının cesedine bakan askerlerin -bir
ihtimal- onun da bir insan evladı olduğunu düşünmeleriyle,
sadece tek bir sahnede empati denen o şeyi yapmaya çalışan
film, onun dışında bu hususu aklına bile getirmiyor..
Biz de, "Buna da şükür,"
diyerek, çekilecek -konuyla ilgili- diğer filmleri
bekliyoruz..
Yönetmen ve senarist: Alper Çağlar
Tür: Macera, dram
Oyuncular: Çağlar Ertuğrul,
Ufuk Bayraktar, Fırat Doğruloğlu
Yapım: Türkiye, 2012, 90′
2,5 /5
2,5 /5
esas buna da şükür filmin öykü ve teknik kabiliyetini takdir ederken eleştirisini yapan bu yazıya dair diyebiliriz.
YanıtlaSilbiz filmi sevenler, ve siz sevmeyenler arasındaki fark şu; siz kafanıza "her ciddi Türk filmi siyasal mesaj içermelidir" diye vurula vurula, bunu ezberlemişsiniz. Ben ise sadece bu iki gencin zorlu macerasına tanıklık ettim.
Açıkçası, ve samimi olarak söylüyorum, nefes'teki gibi bir "pkk'yı gerilim pornosuna alet etmek" yerin savaş şartlarındaki "öl ya da öldür" felsefesini vererek başarılı olmuş bir film bu.
o yazan ve akan isimlere ise, onu senelerdir düşünmeyenler kurban olsun, bu ufak ekip hepsini utandırmış.
İnceleme güzel. Benden önceki yorum berbat. Film beş para etmez.
YanıtlaSilFilmden çok incelemesi taraflı olmuş.
YanıtlaSilBacın PKK lı sanırım
YanıtlaSil