Mutaassıp ailesine, daha doğrusu 'finans kaynağı' zengin hacı babasına -kızın serbest yaşam tarzı nedeniyle- ters gelebileceği kaygısı taşıyan erkek arkadaşı tarafından terk edilen makyöz Burcu (Didem Balçın)'nun ruhsal durumu dibe vurmuş vaziyettedir..
Belki de bu adamla ilerde yapacağı
evliliği dahi kafasında bitirmişken gelen bu kopuş, genç
kadını -zaten takıntılı olduğu- bedeniyle uğraşmaya iyicene
itmiştir..
Sonunda iş, açlıkla eş değer
diyetleri de aşarak, bedeninden onlarca kilo yağı çekecek
'liposuction' ameliyatına kadar varır..
Ailesinden uzakta büyük bir
kentte, arkadaşlarıyla tuttukları bir evde kalarak tıp tahsili
yapan güzel bir hanım kızımız olan Sena (Hazar Ergüçlü),
aynı şehirde yaşayan, siyasi eylemlere karıştığı için
de polis tarafından takip edilen sevgili ağbisinin cesediyle -hem
de otopsi dersi sırasında- karşılaşır..
Haliyle şok geçiren zavallı Sena'nın bundan böyle hedefi, okulunu bitirip doktor olmak değil, ağbisinin örgütüne katılarak hem onun öcünü almak, hem de -bomba patlatıp ölüm orucuna yatarak- güzel yurdunu sosyalizme ve özgürlüğe kavuşturmaktır..
Çalıştığı gazeteden atılan
'hırslı ve özgür' gazeteci-yazar Eyüp (Mete
Horozoğlu), karısı ve de iki çocuğuyla birlikte mutlu bir
yaşantıyı sürdürdüğü evinde oturup yeni
kitabını yazmaya başlamışken, bir gün sokakta patlayan bir
bomba, ailesinin tamamını elinden alacak, onun da 'hayati kırılma
noktası' bu olacaktır..
Gayet konforlu bir yaşantıdan koparak
bir anda adeta 'homeless'e dönüşen Eyüp'ün de
amacı intikamdır..
Yalnız, bombacıyı bulmak için
biraz para bulmak gerekmektedir..
'Hele ki hem de bu devirde paranın bol
olduğu yerlerin başında, cami ve cemaat geliyor' biçiminde
düşünmüş olmalı ki adamımız, artık böyle
yerlerde dolaşmaya başlamış, hatta bir tarikata bile intisab
etmiştir..
Bununla da yetinmeyen Eyüp efendi,
halvete girecek, kırk günlük riyazetten sonra bir deri bir
kemik ortaya çıkacak; lâkin kendisinde, pek de vuslata
ermiş bir hâl görülmeyecektir..
Kısmetse artık, bir sonraki halvete..
Milli Sinema'nın Aradığı Taze
Kan Bulunmuştur
'Kurtlar Vadisi Filistin'i yöneten,
bundan önce de, 'Muro: Nalet Olsun İçimdeki İnsan
Sevgisine' filmiyle komediyi deneyen, Vadi'nin o meşhur Şaşmaz
kardeşlerinden Zübeyr Şaşmaz, şimdi de, birbirlerinden
oldukça farklı yaşantıya sahip üç insanı ve
onların çevresindekileri, hayatın 'karanlık ve de acımasız'
tarafında buluşturarak, birbirleriyle tokuşturmaya çalışmış..
Şaşmaz'ın, özellikle oyuncu
yönetimindeki başarısıyla, zaman zaman -elbette olumsuz olan-
beklentilerimi iyi yönde aşan bir performans gösterdiğini
söylemeliyim..
Filmin en önemli problemi,
anlatıma hiçbir katkı sağlamadığı halde gereksizce
uzatılan sahnelere sahip olması ve buna karşın, olayların
gelişimindeki dönüm noktalarının da içinde yer
alması gereken bazı 'olası' sahnelerin çekilmeye gerek
duyulmadan geçiştirilmesi..
Yani, adam ya da kadın, hayatını
etkileyen bir olay yaşıyor, hatta resmen dönüşüm
geçiriyor; ama normal olarak merak edilen bu süreç
-sanki o sahneler kurguda atılmışçasına- koca bir boşluk
biçiminde kalarak bir sonraki aşamaya geçiliyor..
Açlık olgusunu, öykülerini
anlattığı karakterlerin ortak noktası olarak belirleyen film,
insanın, en temel dürtüsü olan 'yemek yeme'
ihtiyacına karşı durup da orucu seçmesini -tamamen-
şartların getirdiği zorunluluğa bağlıyor; oysa bu seçimin,
'ruhu yaralı' o insanların kendisiyle -daha doğrusu kötü
kaderiyle- verdiği mücadelenin bir sonucu olduğunu unutmuş
görünüyor..
Öte yandan, adının vadettiği
'yoğun açlık' duygusunu ancak çok kısa bir süreçte
belirgin kılabiliyor; aksine, neredeyse süresinin tamamında
devamlı yiyen içen insanlar görmekten, midemiz
kalkıyor..
Örnek olarak seçtiği kişi
ve olaylarla tarafsız gibi görünmeyi hedeflediği halde,
yandaşlığını gizleyemeyen bir yapımla karşı karşıyayız..
Ayrıca, kanlı ve dehşet uyandırıcı
görüntüleri kabak gibi ortaya koyan umursamaz tavrı;
her vesileyle devreye giren ağlak müziğiyle çok yoğun
bir duygu istismarına girişmekten de geri durmuyor..
Verilen mesaj bellidir aslında:
Mağduriyet öç duygusunu körükler, alınan -ya
da alındığı sanılan- her intikam da yepyeni mağduriyetler
doğurur..
Allahtan elimizde din gibi bir güzellik
ve onu daha da bi etkili kılan tarikatlar var da içimiz
rahat..
Zira, bizi bu lanetli kısır döngüden
çıkarabilecek tek unsur dinimizdir, amin!
Makyöz Burcu karakterinin resmen
sırıttığı filmin tek 'gerçek' karakteri Eyüp gibi
duruyor..
Sanki 'Asr-ı saadet'de yaşayan,
bulundukları ortamı kaplayan yoğun saygıdan, sevgiden, iyilikten
ve saadetten adeta uçma merhalesine gelmiş 'tarikat ehli'
dindar vatandaşlarımıza yönelik o 'hassas' yaklaşım, sıra,
'modern hayat' sürdüren kadınlarla sol örgüt
mensuplarına geldiğinde, tam bir karikatürleştirme çabasına
dönüşüyor ki ne desek boş..
Tam da bu aşamada şöyle de
seslenebiliriz tabii: Sayın Zübeyr Şaşmaz, tarih boyunca, bir türlü özlediği
ivmeye ve yetkinliğe kavuşamamış şu 'Milli Sinema'nın
aradığı taze kan belli ki sensin..
Lütfen artık safını tam olarak belirle de sen de rahat et, biz de..
Lütfen artık safını tam olarak belirle de sen de rahat et, biz de..
2.5 / 5
Yönetmen: Zübeyr Şaşmaz
Senaryo: Zübeyr Şaşmaz, Mustafa
Çevik
Tür: Dram
Oyuncular: Mete Horozoğlu, Hazar
Ergüçlü, Didem Balçın
Yapım: Türkiye, 2012