6.1.13

Evliya Çelebi'nin Akbili


Merhaba..

Geçen ayki yazımın sonunda RTÜK'e seslenerek, "Film ve dizilere bi şekilde sızmış o lanet olası sigaraları ve içki şişelerini pek de güzel sansürlüyorsunuz, tebrik ederim," demiş; sonra da, "Evet ama yetmez!. Rica etsem, bunları zıkkımlananları da boydan boya mozaikleseniz, ha güzellerim!" mealinde sırnaşarak, ispiyonculuk -pardon- vatandaşlık görevimi yapmıştım ya.. 
İşte bu seçkin kurumumuz, 'Türk aile yapısına ve toplumun milli ve manevi değerlerine gayet uygun' düşen benim bu yakarışlarımı duydu ve de cevabi bir metni şahsıma postaladı.. 

Türkiye'nin en çok ve en çabuk okunan yazarı olduğumu biliyordum; ama, böylesine önemli bir kamu kuruluşundan bu denli hızlı bir yanıt da beklemiyordum doğrusu.. 

Kısaca özetlemek gerekirse, bu mesajımı alarak hemen toplanan üst kurul, önerimi gayet akla yatkın ve faideli, ama -şimdilik- uygulanamaz bulmuş, nedenini de şöyle belirtmiş: "Zira, o sahnede yer alan diğer kişilerin durumunu değerlendirmeden, kan ve idrar tahlillerini yapmadan, sadece elinde sigara ya da içki kadehi tutanları sansürlemek, kurumumuzun adalet ve kalkınma ilkelerine aykırı düşecektir. 
Saygılarımızla. 

Not: Size hiç yakıştıramadığımız o KTÜK benzetmenizin gözümüzden kaçtığını sanıyorsan aldanıyorsun efendi. Bizim gözümüzden, tam iki kilometre öteden geçen bir kovboyun elinde tüten sigara bile kaçamıyor, sen mi kaçacan. Kurulumuzun sana tavsiyesidir: Ayağını denk al ulan." 

Önerimin uygulanamaz bulunuşu beni bir hayli üzmüştü, ama 'şimdilik' vurgusu, hassas yüreğime birazcık su serpiyordu.. Lâkin o not'taki giderek çirkinleşen ifade, gönlümü de yaralamıştı öte yandan.. 
Karlı dağlarda kar gibi beyaz açmış bir kardelen misali parıldayan özümde, 'kin tutmak' gibi kirli duygulara asla yer olmadığını, sizler benden daha iyi biliyorsunuz.. 
Bu durumda yapacak fazla bi şey yoktu.. Beni üzmelerine karşılık olarak ben de en zararsız yolu denemek zorunda kaldım; metinde üstü çizili olarak bırakılmış o 'kalkınma' kelimesini aynen buraya aldım..
Bu onları üzer mi, yoksa bir teşekkür mektubu mu gönderirler, hiç bilemiyorum.. Bakalım kısmet..


Neden?. ben de anlamadım ama, 'kısmet' deyince, dün gece gördüğüm rüya aklıma geldi.. 
Kendisiyle hiç tanışmadığım, bir resmini bile görmediğim; ancak -tuhaf bi şekilde- tanıdığımdan da gayet emin olduğum Evliya Çelebi'yi karşımda bulmayayım mı..
Taksim'in tam ortasında durmuş, bana bakarak, belli belirsiz gülümsüyordu..
Başıyla selâm verir gibi yaptığını da görünce hemen kurnazlaşarak atıldım; sanki, "Dile benden ne dilersen ey Numan Efendi!" demiş gibi davranarak, "Seyahat ya Evliya!" deyu ünledim..
Adeta kahkahaya boğuldu bu.. 

"Kusura bakma arkadaşım, ama sen o olayı tamamen yanlış anlamışsın," diyerek gülmesini sürdürdü.. 
“Seyahat demeyecektin, bir; bana hiç demeyecektin, iki!.

Daha sonra, yakası samur kürklü kaftanının cebinden çıkardığı sarı renkli bir Akbil'i bana uzatarak konuştu: "Buyur al şunu, içinde az bi şeyler olacak; en azından seni kendine getirecek kadar." 
O koskoca Evliya Çelebi, 'az önce bi güzel lâfını geçirmiş' insanlara has bir rahatlıkla karşıma geçmiş, sırıtıyordu..
"O sende kalabilir koçum, ben artık İstanbulkart kullanıyorum," diyen Çelebi, kırılmış kalbime son darbesini de böylece indirmiş oldu.. 
Daha sonra, kapısının üzerinde 'Yaşlılar İçin' ibaresi yazılı, metroya inen bir asansöre binerek gözden kayboldu..
Hayırdır inşallah..


'İnşallah' deyince aklıma geldiğinden falan değil de, yazının sonuna vardığımdan hemen bu bölüme atlamış bulunuyorum..
Böylece ağzımın payını -hem kurumsal bazda (Bkz: RTÜK) hem de bireysel biçimde (Bkz: Evliya Çelebi)- aldığımdan, bu köşenin 'geleneksel' finalini, bir soru ya da öneriyle yapmıyor; kendi kendime söylenerek huzurlarınızdan ayrılıyorum, benim pek değerli karilerim.. (Sevgili editörüm, aman dikkat!) 

Gece sabaha karşı uyandığımda, tam otomatik bir biçimde ve hızla aklıma düşenleri düşünürken, benzersizliğiyle özümü adeta büyüleyen bir sürü ilginç proje -hatta roman taslağı!- daha yataktan kalkıp da tuvalet kapısına geldiğimde, denemeye bile değmez berbatlıkta bir fikirler yığınına dönüşüveriyor.. 
Ve bu durumda ben, yine sormak zorunda kalıyorum: Neden yahu neden!?

(İşbu yazı, 'kültür mafyası dergisi'nin Aralık 2012 tarihli sayısında yayınlanmıştır)