Yıl 1238 olmuş, Türklerin
1071'de dayandığı ve zorlayarak girdiği Anadolu kapılarına
şimdi de Moğollar dayanmıştır..
Ee, ne demişler, 'Etme bulma
dünyası'..
Bu seferde bizimkilerin paçası
tutuşmuş; taş üstünde taş, omuz üstünde baş
bırakmamaya yeminli bu büyük istilacı güç
karşısında ne yapacaklarını şaşırmışlardır..
Konuşmak ya da herhangi bir şey
yapmak üzre her ağzını açtığında, içinden
-bas'ı ayrıca güçlendirilmiş- Dolby Digital özellikli
ses çıkarabilen vahşi savaşçı komutan Camoka’yla
iyi bir vitrin oluşturan Moğollar karşısında tutunabilmek için
birbirlerinden kız alıp vermeyi yöntem olarak belirleyen Türk
devletlerinin geleceği hiç de parlak görünmemektedir..
O kızlardan biri olan Çise
Hatun'un Altın Orda devletine gelin olarak verilmesi meselesi işte
bu nadide filmimizin de asıl konusudur..
Bu evliliğe karşı çıkarak, Hatun'un peşine düşen Moğollar ile onu koruması altına almış, ela gözlü ultra yakışıklı kahramanımız Karaoğlan arasındaki mücadele başlasın gayrı: Haydi yallah hop hop hop!.
Oğlan'ın şürekasını
oluşturan, babası 'eski toprak' Baybora, sevgili kankası Çalık,
gözü pek savaşçı dostu Balaban ve 'maymunlu güzel'
Bayırgülü, bu maceranın da tuzu biberidir..
Yazar-çizer Suat Yalaz'ın
altmışlı yıllarda yarattığı bir çizgi roman kahramanı
olan Karaoğlan, sekiz adetlik Yeşilçam macerasından sonra
yeniden sinemalarda..
Belki boşa yazıyorum ama yine de duramıyorum işte: Keşke ne o eski sekiz film ne de bu yeni ve acayip şey hiç çekilmeseydi de, Karaoğlan, belleğimde hep, Yalaz'ın hayallerimde at koşturan o güzelim çizgileriyle kalsaydı..
Filmin yarısı, biri, başkasıyla
nişanlı bir prenses olan Çise Hatun, diğeri de Bayırgülü
olmak üzere Karaoğlan'a vurulmuş iki kadının kıskançlık
temalı mahalle kavgası türünden dalaşmalarına ve Müge
Boz'un pek derin yırtmacından sık sık çıkarak bize göz
kırpan güzel bacaklarına ayrılmış..
Diğer yarısı da, kimle ya da nasıl
dövüşeceğini, hangi yöne doğru hamle yapacağını
bilmeden savaş meydanında dolanan, hatta durakta otobüs bekler
gibi okla vurulmayı bekleyen askerlere; taş olmadığı kesin de,
hangi maddeden yapıldığını çözemediğim -keşke
legolarla yapsalarmış- panoramik görüntü veren
eğreti kale surlarında dikilip, mehtap seyreder gibi savaş
meydanını seyreden komutanlara; bir gece önce tamamı yanan
mancınıkların hepsinin, sabah olduğunda pırıl pırıl vaziyette
savaşa katılması dahil, daha nice benzeri acayipliklerden oluşan
savaş sahnelerine ayrılmış..
Sanatsal tarafını çoktan geçtim, hiç olmazsa -Fetih 1453 gibi- görsel tarafını halledebilmiş bir film bekliyordum..
Ancak, gerçek görüntülere
eklenen dijital efektlerin resmen 'kabak gibi' sırıttığını
görmemle birlikte filmin -müziğini oluşturan güzelim
Tuva ezgileri dışında- tutulacak bir tarafı kalmıyordu..
Baştan aşağı dökülen
oyunculuklar, baştan savma dekor ve kostümler, 'anakronik'
özellikli tavırlar ve aynı özellikli, kötü
yazılmış içi boş diyaloglar da cabası..
Arada komiklik olsun diye yapılan
esprilere, hareketlere gülebileceğinizi sanmıyorum ama
ciddiyetten adeta ölündüğü sahnelerde gülmekten
katılacağınıza garanti verebilirim..
Karaoğlan, bir zamanlar Yeşilçam'ının
'tarihi film' denen ucubelerinden elli yıl sonra, bu konuda bir arpa
boyu bile yol alamadığımıza tanıklık etmek isteyen
'mazoşistler' için kaçırılmayacak bir fırsat..
1 / 5
Yönetmen: Kudret Sabancı
Tür: Aksiyon
Oyuncular: Volkan Keskin, Özlem
Yılmaz, Müge Boz
Yapım: Türkiye, 2013, 110'