15.1.13

Life of Pi :: İçimizdeki Kaplan



Piscine Molitor Patel, Hindistan'ın, bi ara Fransa'ya ait olmuş bir bölgesinde, hayvanat bahçesi işleten babası, annesi ve ağbisiyle ve de binbir çeşit hayvanla birlikte yaşayan, her şeye fazlasıyla meraklı, ilginç bir çocuktur..

Fransa’daki bir yüzme havuzundan gelen komik ismi nedeniyle, okulunda ve arkadaşları arasında -'pissing' anlamında çağrılarak- sürekli alay konusu olan oğlan, aklına gelen parlak bir fikirle, canına tak eden bu sorundan kurtulmasını bilir..
Sonsuza kadar uzayıp gitmesiyle meşhur 'Pi sayısı' hakkında kendisini öylesine uzman bir hale getirir ki bundan sonra adı artık Pi olarak değişir..

Ergenliğe doğru doludizgin yürüyen kahramanımızın ilgi alanının neredeyse tamamı, din'ler ve dinlerin, aralarında asla paylaşmaya yanaşmadıkları, o tanrı denen kavramla dolmaya başlamıştır..

Doğuştan Hindu olsa da, laik fikirli babası ve ona uyan annesi bu konuda kendisine pek yardımcı olmayınca, Pi de -yaşadığı yerde faaliyet gösteren- Hindu, Hıristiyan ve Müslüman cemaatlerin arasında soluğu alır..
Sonunda, her dinden dindarın itirazlarına karşın, üç dini de kendisine yakın bularak, belki de dünyanın en sağlam itikatlı mümini olur..




Herkes tek din ve tek tanrıyla başa çıkamazken, her üç dinin ibadetleri ve -Hinduizm'in sürüsüne bereket tanrılarını da eklersek- saymakla bitmeyecek adetteki tanrısıyla uğraşmaktan zamanın nasıl geçtiğini anlayamayan Pi Patel (Suraj Sharma), bir de bakar ki yeni yetme bir genç haline gelmiştir..
Ve haberler hiç de iyi değildir: Hayvanat bahçesini ayakta tutan belediye yardımının kesilmesi üzerine babasının aldığı karar, hepsinin hayatını değiştirmeye yetecek kadar önemli ve radikaldir!.
Hayvanat bahçesi kapatılır, ailecek Kanada'ya yerleşmek, hayvanları da satmak üzere bir Japon kargo gemisiyle yola çıkılır..




Ne yazık ki evdeki hesap okyanusa uymayacak, çok güçlü bir tayfuna yakalanan gemi, içindeki insanı, hayvanı ve bütün yüküyle birlikte Pasifik'in azgın sularına gömülecektir..

Gemi yolcularından sadece Pi ile bacağı kırık bir zebra, azgın bir sırtlan, bir orangutan ve Richard Parker adında bir Bengal kaplanı kurtulmuştur..
Bir tahlisiye sandalına doluşan, dünyanın bu belki de en ilginç afetzede topluluğu, şimdi de başka bir yaşam savaşının içine düşmüştür..
Hadi diğerleri neyse de, bir sırtlan ile bir kaplanın olduğu bir sandala sığınmak, Pi için, sonu parçalanarak ölmek olan bir kâbusun içine yuvarlanmak demektir..

Bu kâbus bazıları için fazla uzun sürmeyecek ve sonunda sandal, Pi oğlan ve onun ta hayvanat bahçesinden hayranlık duyduğu bir Bengal kaplanı olan Richard'a kalacaktır..




Maceranın bundan sonrası, -bir bütünün iki parçası gibi duran- bu ikilinin birbirleriyle ve okyanusun, her gün ayrı bir sürprizle kendini gösteren olağanüstü 'güzel' ve de dehşetli tehlikeleriyle yüklü, yüzlerce günden ibarettir..

Bu görkemli macerayı, artık orta yaşa ulaşmış Pi Patel (Irrfan Khan)'in ağzından, hayatını kitaplaştırmak üzre kendisiyle buluşan bir yazarla olan sohbetinde dinleriz..

Bu durumda Pi'nin bu tehlikeli maceradan sağ salim çıktığı baştan beri bellidir; ancak, mevcut durum o denli inanılmaz bir olağanüstülük taşımaktadır ki bu kurtuluşun nasıl gerçekleştiğini merak etmemek imkânsızdır..

Adeta inanç bolluğu içinde yüzdüğünü bildiğimiz Pi, pek de inançlı görünmeyen bu yazarı, anlatacaklarıyla imana getirmenin arzusuyla ya da bir kâfiri diniyle tanıştıran bir misyonerin tuhaf iştahıyla, anlatır da anlatır..




Zaten, öyküye sokuşturulmaya çalışılan bu inanç tüccarlığı ya da iman reklamcılığı, filmimizi zayıflatmaya uğraşan tek unsur..
Allahtan yapımın genel duruşu ve sanatsal özü o kadar görkemli ki, bu durumun olumsuz etkisi onu pek de yaralayamıyor..

Bu öykü, insanın varoluşunu ve onun temelinde yatan hayatta kalma dürtüsünün gücünü, mükemmel kurgulanmış bir 'alegorik anlatım'la gerçekleştiriyor.. 
Ki bu alegori, geminin batması ve Pi'nin okyanusa düşmesiyle birlikte, bir takım ipuclarıyla, seyirciye hissettiriliyor aslında..
Öte yandan, bu nispeten kapalı durum, finalde, 'hikayenin ikinci versiyonu' biçiminde işlenerek, biraz daha açık bir hale gelecektir..




Filmin okyanusta geçen 'yaşam mücadelesi' her ne kadar trajik ve tüyler ürpertici bir heyecan fırtınası biçiminde ilerliyorsa da bundan önce, yoğun esprilerle güçlendirilmiş mizahi tarafıyla son derece keyif veren bir başlangıç bölümü var ki bilhassa onun tadı damağımda kaldı diyebilirim..

Yönetmen Ang Lee, Yann Martel’in -benzerine pek rastlanmayacak özgünlükte 'sıradışı' bir konuya sahip- romanından uyarlanan bu filminde, 3D başta olmak üzere, sinemanın şimdiye kadar ulaşabildiği görsellik tekniğini de zorlayarak, her haliyle zirvede gezinen, olağanüstü bir iş çıkarmış..






4.5  /5



Life of Pi / Pi’nin Yaşamı

Yönetmen: Ang Lee
Senaryo: David Magee, Yann Martel
Tür: Dram, macera
Oyuncular: Suraj Sharma, Irrfan Khan, Adil Hussain
Yapım: ABD-Çin, 2012, 127'




1 yorum:

  1. "Adeta inanç bolluğu içinde yüzdüğünü bildiğimiz Pi, pek de inançlı görünmeyen bu yazarı, anlatacaklarıyla imana getirmenin arzusuyla ya da bir kâfiri diniyle tanıştıran bir misyonerin tuhaf iştahıyla, anlatır da anlatır.."
    "Zaten, öyküye sokuşturulmaya çalışılan bu inanç tüccarlığı ya da iman reklamcılığı, filmimizi zayıflatmaya uğraşan tek unsur.."

    Kusura bakmayın ama yorumunuzun bu bölümüne katılamadım, aslında tersine inancın sadece ihtiyaçtan doğduğunu, dinlerin; aslında rasyonel ve korkunç olan gerçeği süslü masallarla gizleyerek hayatımızı ve acılarımızı çekilir kıldığını, seçimin ise acı gerçekler ve canımızı az sıkan masallar arasında olduğunu düşündürdü. Bu sebeple ateist bir film olarak gördüm.

    YanıtlaSil