25.3.13

Küfretmeyin Lan AMK!.


Elalem her gün, hemen her haberden bir köşe yazısı çıkarıp güzelce döşenirken; bendeniz, aydan aya şuracığa yazacak bir konu bulabilmek uğruna neredeyse kurdeşen dökücem yahu!. 

Kendime yazı konusu beğendirmek, Hıncal Uluç'a teknik direktör beğendirmekten bile zor hale geldi diyebilirim.. 
İşte tam da böylesine bir umutsuzluk içindeyken, kırk yıllık sevdam olan sinema, imdadıma yetişir.. Yok korkmayın, zaten her zaman, her yerde yaptığımı burada da yaparak, film eleştirisi falan yapmaya kalkışmıycam.. 
Sinemada ya da evde film izlerken, izledikten sonra, hatta üzerine düşünürken aklıma takılanların bir kısmını şöyle bir sıralamaktır niyetim..



Bilirsiniz, ecnebi filmlerin -miktarı değişkenlik gösterse de- hemen hepsinde küfrün bini bir paradır.. 
Öyle ki bazı filmlerin diyaloglarından 'Fuck' sözcüklerini ayıracak olursanız geriye pek de bir şey kalmayacağı, hatta sessiz film kategorisine dahi sokulabileceği rivayet edilir ki katılırım valla.. 
Hal böyleyken, sıra bizim filmlere geldiğinde, bazılarında bir hassasiyet, bir masumiyet, bir RTÜK'leşme çabası ayyuka çıkar ki sormayın gitsin.. 
Sütten çıkmış bu ak kaşıklar, üstelik bir de festivallerde, film galalarında falan yönetmenlerden bu konuda hesap sormaya kalkışmazlar mı pes yani.. 
Son Adana Festivali'nde, Araf'ın yönetmeni Yeşim Ustaoğlu’nu, çok fazla argo kelime kullanmışsın diye eleştirmişlerdi.. 
2011 yılında da aynı festivalde adamın biri çıkıp, sahnede soruları yanıtlayan Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi'nin yönetmeni Onur Ünlü'ye, filminde çok küfür var diye çemkirmişti.. 
Evet, bence de "Fesüphanallah!"..
Tamam, film falan yapacak halim yok belki ama, diyelim ki oldu öyle bir şey; yemin ediyorum, sırf bu nedenle ve kesinlikle o sahneye çıkmam ağbi.. 
Çıkar ve öyle bir durumda kalırsam, direkt olarak o densizin yüzüne karşı -hem de- en ağır küfrümü ederim, ki görür işte o zaman küfür nasıl oluyormuş.. Baktım ki yine de içim ferahlamadı, bu kez de uçan tekmeyle ağzına burnuna girişirim.. (Mafya babalığımdan da eski tarihlere uzanan Usta Ninja'lığımı biliyor olmalısınız).

Başka bir yerde daha yazmışımdır ama yine de kısaca tekrarlayacak olursam: Küfür, eğer uğranılan haksızlığa, adaletsizliğe karşılık insanın elinden hiçbir şey gelememesinin bir tezahürü ya da kuşatılmışlığın, çaresizliğin bir haykırışıysa, bundan daha doğal bir 'insani tepki' düşünemiyorum ben.. Tamam, rahatsız edici bir şey -bâzıları için fazlasıyla rahatsız edici- ama öte yandan, tamamen de insani.. 
En azından, bizim bazı filmlerimizde de edilen küfürlere bu açıdan bakar ve sarf edildiği o anları gözümüzün önüne getirebilirsek, ne demek istediğim daha da iyi anlaşılacak, bu husus da bu kadar büyütülmeyecektir..

Öte yandan, filmlere böyle bir eleştiriyle yaklaşanlar kusura bakmasınlar ama, ya bu ülkede yaşamıyorlar ya da bildiğiniz, su katılmamış koyulukta birer salaklar!. 
Sağır mısın sen kardeşim!. 
Yoksa hayatında hiç mi sokağa çıkmadın?. 
Çıkıyorsan eğer, yanından konuşarak geçen adamların yüzde doksanının, her cümlesinin sonuna nokta yerine, 'mına koyim' koyduğunu da mı duymuyorsun?. Hal böyleyken, sen ne kadar da boş konuşuyorsun?. 
Bu ülkede bir 'spor' gazetesinin adı bile 'AMK' yahu!. 
Yok o öyle sandığımız gibi değilmiş; 'Açık Mert Korkusuz' demekmiş.. 
Hadi oradan, deyyus!.

Arkadaşlar, az önce ağzımı bozduğum için sizlerden özür diliyor ve bir başka sinemasal konuya geçiyorum.. 
Bilmem size de olur mu?. 
Uzun süreli konuşmasız sahneler ihtiva eden filmleri izlerken, en son söylenen replik, devam eden sessiz ve uzun dakikalar boyunca, kulaklarımda çınlayıp durur.. 
Bu 'tuhaf' durum sadece benim yaşadığım bir hadise değildir inşallah.. 
Aksi durumda, bu yazdıklarımın hiç bi anlamı olmayacak..
Diyelim ki filmin bir sekansında takside giden bir adam, uzun zamandır deli gibi aradığı, ama bir türlü ulaşamadığı sevdiceğini kaldırımda yürürken görmüştür.. 
Adam hemen taksiyi durdurtur, aceleyle ücreti ödedikten sonra da kendini dışarı atar ve kapıyı, çok sert bi şekilde kapatır.. 
Bu hareketi, kendisine edilmiş bir küfür gibi algılayan ve haliyle de çok sinirlenen şoför bey, adama teşekkür edecek değil ya; "Yavaş ulan ibne!" diye, arkasından bağırır.. 

Ve kamera, aylar sonra yeniden buluşan adamla kıza yaklaşır.. 
Onların -hiç konuşmadan- uzun uzun bakışmaları, sonra yine ağır çekimde birbirlerine sarılarak, ihtirasla öpüşmeleri sırasında bile hep aynı lâf, adeta loop'a alınmış bir fon müziği gibi kulaklarımda yankılanıp duracaktır: Yavaş ulan ibne!. Yavaş ulan ibne!.






(İşbu yazı, 'kültür mafyası dergisi'nin Şubat 2013 tarihli sayısında yayınlanmıştır)