Bir Türk hanlığının hükümdarı
olan Ziyad Han'ın yıllarca beklediği çocuğunu/veliahtını
bir türlü doğuramayan karısı, sonunda bir gün kuş
olup uçacağına inanan Kısır Kadın adıyla maruf -bir nevi
cadı- bir kadına ve iyi saatte olsunlar taifesine müracaat
eder ve bir takım ritüeller sonucunda da bir erkek evlat sahibi
olur..
Gelgelelim, Mahmut adlı bu hanzade,
umulanın tam aksine bir genç adam olur çıkar..
Öyle ki kendisine savaştan,
kavgadan nefret eden, okumaktan düşünmekten hoşlanan bir
hümanisttir diyebiliriz..
Savaşçı bir veliaht umarken,
tahtla, 'iktidar'la hiçbir ilgisi olmayan bir oğlan sahibi olan
babanın durumu doğrusu içler acısıdır..
Öte yandan, odasına gelerek
önünde soyunuveren dünyalar güzeli bir kızın
üstünü örtüp kapı dışarı ettiğini
gördüğüm zaman, bu oğlan benim gözümde de
bitmiştir arkadaşım!.
Olmaz olsun böyle Türk
genci!.
Günler böyle geçip giderken, çevreyi şöyle bi gezmeye çıkan Mahmut (Aras Bulut İynemli), bir keşiş kızı olan 'bir içim su' Meryem (Eva Dedova)'le karşılaşınca olanlar olacak; iki genç, coşan müziğin de etkisiyle, ilk görüşte aşkın en güzel örneğini vermek üzere, birbirlerine şöyle bi yarım saat göz süzeceklerdir..
Muhtelif açılarla devam eden bu bakış sürecinin, destansı bir aşkın başlangıcı olduğunu, içimizi hafakanların basmasından anlarız ve yalvaran gözlerle etrafımıza bakarak, bu meşum sekansın bir an evvel bitmesi için Kök Tengri'ye dua ederiz..
'Tuhaf şiveli' Ziyad Han (Fahreddin
Manafov), oğlunda erkeklik yönünden bir eksiklik
bulunmadığını görecek ve sevinecektir..
Gelgelelim bu sevinç uzun
sürmez..
Zira, Mahmut ile Meryem'in aşklarının
önündeki engel, Ferhat'ın delmeyi kafasına koyduğu
dağlardan da yücedir..
Fark edeceğiniz üzre, buradaki
devasa mesele, iki gencin farklı dinlere mensup olmasıdır..
Sonunda Keşiş Efendi -pek kıymetli- kızını kaptığı gibi uzaklara kaçırır..
Sonunda Keşiş Efendi -pek kıymetli- kızını kaptığı gibi uzaklara kaçırır..
Hayatı boyunca, "Oğul oğul!" diye kıvranan Han efendi de görür layığını; anasını, babasını, sarayını hiç düşünmeden terk ederek, şeyinin gösterdiği yöne doğru dörtnala at süren o hayırlı evladın kazığını..
Azerbaycanlı yazar Elçin
Efendiyev'in aynı adlı romanından senaryolaştırılan film, Yavuz
Sultan Selim ile Şah İsmail'in orduları arasında cereyan etmiş
Çaldıran Savaşı yıllarına denk düşüyor..
Fantastiğin gerçeğe nazaran
daha ağır bastığı bu Azeri-Türk ortak yapımı, 'Bütün
Türkler Birleşsin' sloganlı Turanizm propagandası da dahil,
siyasete de ağırlık veren bir aşk hikayesi olma iddiasında..
Adeta yama gibi duran, yapay bir
fantastik atmosferle kuşatılmış bu siyasi taraf, neyi neden
savunduğu anlaşılamayan, bölük pörçük
değinmeler halinde olunca, ortaya çıkan şey de ne
anlatacağını bilemeyen bir yapıma dönüşüyor..
Bazı aksiyon sahnelerinde ülke standartlarını aşması, filmin tek olumlu tarafı olurken, en bariz problemi ise, bir sahnede ortaya konan bazı kişi ya da düşüncelerin sadece o bölüme, adeta hapsedilmesi olsa gerek..
Bu durumda, belirli bir genel üslup
tutturamamak ve her yeni sahnede başka bir yöne doğru
yalpalamak da filmin kaderi haline geliyor..
O değil de, bir zamanlar, Mevlana ile
ilgili bir filmde dehşetle karşılaştığım, Özcan Deniz'in
'gerçek ötesi' özellik taşıyan takma sakalını
bana burada yeniden hatırlatan şey, Cemal Hünal'ın peruğu
oldu..
Buradaki varlık nedeni bir türlü anlaşılamayan
ünlü oyuncunun kafasından her an yere düşecekmiş
gibi eğreti duran o meşum şey, doğrusu tam bir gerilim
unsuruydu..
Yönetmen: Mehmet Ada Öztekin
Senaryo: Yerkan Kahraman (uyarlama)
Tür: Dram, duygusal
Oyuncular: Aras Bulut İynemli, Eva
Dedova, Fahreddin Manafov
Yapım: Türkiye, 2013
2 / 5
2 / 5
izlenilesi bi film.. teşekkürler
YanıtlaSil