26.3.13

Mahmut ile Meryem :: Evladın Mı Var Derdin Var


Bir Türk hanlığının hükümdarı olan Ziyad Han'ın yıllarca beklediği çocuğunu/veliahtını bir türlü doğuramayan karısı, sonunda bir gün kuş olup uçacağına inanan Kısır Kadın adıyla maruf -bir nevi cadı- bir kadına ve iyi saatte olsunlar taifesine müracaat eder ve bir takım ritüeller sonucunda da bir erkek evlat sahibi olur..

Gelgelelim, Mahmut adlı bu hanzade, umulanın tam aksine bir genç adam olur çıkar..
Öyle ki kendisine savaştan, kavgadan nefret eden, okumaktan düşünmekten hoşlanan bir hümanisttir diyebiliriz..

Savaşçı bir veliaht umarken, tahtla, 'iktidar'la hiçbir ilgisi olmayan bir oğlan sahibi olan babanın durumu doğrusu içler acısıdır..

Öte yandan, odasına gelerek önünde soyunuveren dünyalar güzeli bir kızın üstünü örtüp kapı dışarı ettiğini gördüğüm zaman, bu oğlan benim gözümde de bitmiştir arkadaşım!.
Olmaz olsun böyle Türk genci!.

Günler böyle geçip giderken, çevreyi şöyle bi gezmeye çıkan Mahmut (Aras Bulut İynemli), bir keşiş kızı olan 'bir içim su' Meryem (Eva Dedova)'le karşılaşınca olanlar olacak; iki genç, coşan müziğin de etkisiyle, ilk görüşte aşkın en güzel örneğini vermek üzere, birbirlerine şöyle bi yarım saat göz süzeceklerdir..




Muhtelif açılarla devam eden bu bakış sürecinin, destansı bir aşkın başlangıcı olduğunu, içimizi hafakanların basmasından anlarız ve yalvaran gözlerle etrafımıza bakarak, bu meşum sekansın bir an evvel bitmesi için Kök Tengri'ye dua ederiz..

'Tuhaf şiveli' Ziyad Han (Fahreddin Manafov), oğlunda erkeklik yönünden bir eksiklik bulunmadığını görecek ve sevinecektir..
Gelgelelim bu sevinç uzun sürmez..
Zira, Mahmut ile Meryem'in aşklarının önündeki engel, Ferhat'ın delmeyi kafasına koyduğu dağlardan da yücedir..
Fark edeceğiniz üzre, buradaki devasa mesele, iki gencin farklı dinlere mensup olmasıdır..
Sonunda Keşiş Efendi -pek kıymetli- kızını kaptığı gibi uzaklara kaçırır..
Bunu gören bizim kara sevdalı Mahmut da durur mu, düşer peşlerinden yollara..



Hayatı boyunca, "Oğul oğul!" diye kıvranan Han efendi de görür layığını; anasını, babasını, sarayını hiç düşünmeden terk ederek, şeyinin gösterdiği yöne doğru dörtnala at süren o hayırlı evladın kazığını..

Azerbaycanlı yazar Elçin Efendiyev'in aynı adlı romanından senaryolaştırılan film, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail'in orduları arasında cereyan etmiş Çaldıran Savaşı yıllarına denk düşüyor..

Fantastiğin gerçeğe nazaran daha ağır bastığı bu Azeri-Türk ortak yapımı, 'Bütün Türkler Birleşsin' sloganlı Turanizm propagandası da dahil, siyasete de ağırlık veren bir aşk hikayesi olma iddiasında..

Adeta yama gibi duran, yapay bir fantastik atmosferle kuşatılmış bu siyasi taraf, neyi neden savunduğu anlaşılamayan, bölük pörçük değinmeler halinde olunca, ortaya çıkan şey de ne anlatacağını bilemeyen bir yapıma dönüşüyor..




Bazı aksiyon sahnelerinde ülke standartlarını aşması, filmin tek olumlu tarafı olurken, en bariz problemi ise, bir sahnede ortaya konan bazı kişi ya da düşüncelerin sadece o bölüme, adeta hapsedilmesi olsa gerek..
Bu durumda, belirli bir genel üslup tutturamamak ve her yeni sahnede başka bir yöne doğru yalpalamak da filmin kaderi haline geliyor..

O değil de, bir zamanlar, Mevlana ile ilgili bir filmde dehşetle karşılaştığım, Özcan Deniz'in 'gerçek ötesi' özellik taşıyan takma sakalını bana burada yeniden hatırlatan şey, Cemal Hünal'ın peruğu oldu..
Buradaki varlık nedeni bir türlü anlaşılamayan ünlü oyuncunun kafasından her an yere düşecekmiş gibi eğreti duran o meşum şey, doğrusu tam bir gerilim unsuruydu..



Yönetmen: Mehmet Ada Öztekin
Senaryo: Yerkan Kahraman (uyarlama)
Tür: Dram, duygusal
Oyuncular: Aras Bulut İynemli, Eva Dedova, Fahreddin Manafov
Yapım: Türkiye, 2013

  2 / 5





1 yorum: