Günlük işlerini bile dans
edercesine ve bir koreografi marifetiyle halletmekten hoşlanan,
fıkır fıkır hareketlerle mücehhez, hayat dolu, neşesi
mebzul bir kadın olan Marina ile onun -anasına çekmiş-
küçük kızına mecburen ayak uydurmaya çalışan
Neil de, adeta bir sfenks durgunluğu içindeki o her zamanki
halinden -zaman zaman- uzaklaşarak, kendince bale figürleri
bile yapmaya kalkışır..
Oynar başlıklı bu ana-kızla
Paris'lerde baş edemeyeceğini anlayan oğlan, onları kendi
çöplüğüne yani ABD'ye götürmeye
karar verir..
Mutluluk kumkuması üçlümüz ABD'ye vardığında da aynı enerjiyle, faaliyetlerine devam ederler; süpermarkette el arabası kaydırmaca mı istersiniz, yatakta karakucak güreş müsabakası mı..
Tabii ki bu cicim ayları fazla uzun sürmeyecek, çocukluk aşkı 'güzeller güzeli' Jane'i görür görmez ona hallenen 'utanmaz adam' Neil, onca yoldan getirdiği Marina'yı da gurbet elde yüzüstü bırakacaktır..
Bu sırada perdeye, muhtelif papazlık
faaliyetleri sırasında çekilmiş görüntülerle
yansıyan Peder Quintana, halâ arayıp da bulamadığı
Tanrı'nın şüpheli varlığı kafasında, istediğini
yakalayıp takdis etmekte, kilisesine düşen günahkârların
da -bi güzel- günahlarını çıkarmaktadır..
Sıra tam da Marina'nın günahlarına
ve Terrence Malick’in 'ilahi aşk'ına gelmiştir ki ABD Diyaneti,
Peder'in tayinini başka bir kiliseye çıkarır..
Terrence Malick, sinemasal her açıdan özenerek yaptığına tanıklık ettiğimiz 'The Tree of Life'dan artan bazı malzemeleri toparlamış, bu filmi de adeta 'şefin spesiyali' mantığıyla bu malzemelerden oluşturmuş gibi..
Başlangıcı ve sonuyla aşkı konu
edinen film, bu bin yıllık klişeyi 'nasıl anlatsam da ilginç
kılsam'ın derdinde, debelenip duruyor..
Yönetmenin, "Kafası biraz
karışık bir elden çıkmış gibi duran şu 'didaktik' metnimle görüntüleri şöyle bi savurursam; hele şu insani
aşktan çıkıp, bi de hafiften 'ilahi aşk'a varabilirsem,
amacıma ulaştım demektir," iç sesini, film boyunca
işitmenin -gözümün yanında- özümü de
yorduğunu itiraf etmeliyim..
Emmanuel Lubezki'nin el kamerasıyla elde ettiği 'aşırı estetik' görüntüleri izlerken hissedilen şey şu oluyor: Yönetmen de dahil tüm ekip, seyirciyi de içine alacak yepyeni bir dünya yaratmak için değil de, izleyicisini bilhassa dışarda tutmayı seçmiş 'soyut' bir sanatsal projeyi gerçekleştirmek için bir araya gelmişler..
Öyle ki biz hiç umurlarında
bile değiliz..
"'Aşırı hisli' karelerden
oluşan bir slayt gösterisiyle bile film yaparım ki ben,"
mealinde bir iddia içinde gördüğüm yönetmene
-haddim olmayarak- biraz sakin olmasını tavsiye ediyorum..
Sürekli 'Ben buradayım ülen!'
diye bağıran 'şairane' bir kamera, şiirsel olması amaçlanmış,
ama şiir olamamış, kısa kısa sözcük ve tümcelerden
ibaret 'gizemli' bir metin, sahneleri karmakarışık bir biçimle
sıralayan bir kurgu..
Tüm bunların deneysel bir lezzet
yaratmadığını söylemek haksızlık olur; ancak, iyi bir
filme yol açmadığı da başka bir gerçek..
To The Wonder / Aşkın İzleri
Yönetmen ve senarist: Terrence
Malick
Tür: Dram, duygusal
Oyuncular: Ben Affleck, Olga Kurylenko,
Javier Bardem
Yapım: ABD, 2012, 112'
2.5 / 5
2.5 / 5