13.4.13

Oblivion


TOM CRUISE’un oyunculuğunu üstlendiği Oblivion, TRON: Legacy’ nin vizyoner yönetmeninden ve Rise of the Planet of the Apes’ in yapımcılarından, Dünya’nın öngörünün üzerinde geleceğine dair, bir adamın geçmişiyle yüzleşerek sürüklendiği keşif yolculuğunu ve insan ırkını kurtarmak için verdiği savaşı anlatan orijinal ve sarsıcı bir yapım.

2077: Jack Harper (Cruise) tahliye edilmiş olan bir dünyada güvenlik ve tamir elemanı olarak çalışmaktadır.
Gezegenimizden geriye kalanları silip süpürmek isteyen uzaylıların tehdidi ile yıllardır süren iç savaş sonrasında, Jack'in görevi neredeyse tamamlanmak üzeredir.
İki haftalık bir süreç içinde, evi olarak adlandırdığı bu zarar görmüş dünyadan, çok daha uzakta bulunan ve hayatta kalanların oluşturduğunu Ay Kolonisine katılacaktır.

Jack’in, nefes kesen gökyüzünde, kilometrelerce yüksekte devriye gezerek yükselişe geçen yaşamı, güzel bir yabancıyı kurtarmasıyla inişe geçer. Bu dişi yabancının gelişi, mantığı aşan bir bağlantıyla bir olaylar zincirini tetikler ve Jack’i, bildiğini sandığını her şeyi sorgulamaya zorlar.



Dünya'nın geçmişine ait bölük pörçük ve şok edici gerçekleri keşfedince, Jack kendi içinde varolduğundan bile haberi olmadığı kahramana bürünmeye süreklenecektir. Artık, insanlığın kaderi, dünyamızın çok yakında sonsuza kadar yokolacağına inanan bir adamın ellerindedir.

Bu destansı macerada Cruise’a eşlik eden oyuncular; Jack’in dürtülerinden kuşku duyan ve takımın lideri olan Beech rolünde, Oscar ödüllü MORGAN FREEMAN (The Dark Knight Rises, Wanted),

Gerçek sevgiyi aramak üzere zamanda ve uzayda yolculuk eden Julia Rusakova rolünde, OLGA KURYLENKO (Quantum of Solace, Seven Psychopaths),

Jack’in navigatörü ve sonsuza dek dünyadan ayrılmaya can atan Victoria “Vika” Olsen rolünde ANDREA RISEBOROUGH (W.E., Happy-Go-Lucky),

Jack gittikten sonra, devrimin asıl kumandanı olmayı  hedefleyen yedek kumandan Sykes rolünde NIKOLAJ COSTER-WALDAU (Mama, Televizyon’da Game of Thrones) ve bütün tahliye işlemini denetleyen ve kendi amaçları olan Komutan Sally rolünde, Oscar® ödüllü MELISSA LEO (The Fighter, Frozen River)

Yönetmen ve yapımcı JOSEPH KOSINSKI, çizgi romandan uyarlanan bu orijinal hikayeyi olağanüstü bir sinema olayına dönüştürmek için sahne arkasında çok seçkin bir ekiple işbirliği yapıyor. Oscar® ödüllü görüntü yönetmeni CLAUDIO MIRANDA (Life of Pi, TRON: Legacy) tarafından yönlendirilen ekibin yapım tasarımcısı DARREN GILFORD (TRON: Legacy, Idiocracy); Görsel Efekt Süpervizörü Oscar® ödüllü ERIC BARBA (The Curious Case of Benjamin Button, TRON: Legacy), Görsel Efekt Yapımcısı ve yardımcısı STEVE GAUB (TRON: Legacy, Terminator Salvation), Yardımcı yapımcı BRUCE FRANKLIN (TRON: Legacy, Terminator Salvation) ve Orkestra Şefi JOSEPH TRAPANESE (TRON: Legacy).

Yapımda emeği geçenler; Editör RICHARD FRANCIS-BRUCE (Harry Potter and the Sorcerer’s Stone, The Shawshank Redemption), Kostüm tasarımcısı MARLENE STEWART (Tropic Thunder, Date Night) ve Besteci M83.

Oblivion’ın yönetmeni Kosinski’ye yapımcı arkadaşları  PETER CHERNIN (Rise of the Planet of the Apes, upcoming The Heat), DYLAN CLARK (Rise of the Planet of the Apes, The Heat), BARRY LEVINE (Detroit Rock City, upcoming Hercules) ve DUNCAN HENDERSON (Master and Commander: The Far Side of the World, Harry Potter and the Sorcerer’s Stone) eşlik ediyor. Ekibin üzerinde çalıştığı senaryo KARL GAJDUSEK (Trespass, upcoming The Last Days of American Crime) ve MICHAEL DEBRUYN’a ait.

Bu aksiyon-macera filminin Uygulayıcı Yapımcıları ise DAVE MORRISON (44 Inch Chest), JESSE BERGER (Hercules) ve JUSTIN SPRINGER’dir. (TRON: Legacy).
Oblivion’un çarpıcı 4K çözünürlükteki çekimleri, iç mekanlar; Baton Rouge, New Orleans, Louisiana ve dış mekanlar; New York, Mammoth, Kaliforniya ve İzlanda olmak üzere Amerika Birleşik Devletlerinden İzlanda’ya kadar uzanır.




Oblivion Uçuşa Geçiyor: Yapımın Başlangıcı

2005 yılında, Joseph Kosinski ilk filmi TRON: Legacy’yi yönetmeden beş yıl önce, Oblivion başlığı altında 12 sayfalık bir hikaye yazar. Yazdığı uzay macerası 2077 yılında geçmektedir – uzaylı istilasından tam 6 yıl sonra -  yıkılmış bir dünya üzerinde, evrendeki yeri hakkında şüpheleri olan bir tamirci olan Jack’in görevlerini takip ederiz.

Bu gözüpek pilot, gezegendeki son tamirci olarak görev yapsa da Jack, otoriteleri sorgulamaktadır ve bunu bir zamanlar tanıdığı dünyayı korumak için yapmaktadır. Muhteşem bir yabancı önüne çakıldığı anda inandığı  herşeyin altı üstüne gelir ve karşılaştığı yeni ve sarsıcı gerçekliği kabul etmek ya da reddetmek zorundadır. En sonunda, dünya üzerinde kalanların, yeni bir kader inancı ve amaç taşıyan liderleri olur.

"Oblivion"ı bir senaryoya çevirmek Kosinski'nin eski bir rüyasıydı, ancak zamanlama uygun değildi. Bu gecikme bir tesadüfe yol açtı ve birkaç yıl sonra Kosinski, Radical Stüdyolarının kurucuları Barry Levine ve Jesse Berger ile tanıştı. Birlikte, piyasada "ashcan" adıyla bilinen Arvid NELSON’ın yazdığı, ilustrasyonlarının ANDRÉE WALLIN tarafından yapıldığı ve sanat yönetmenliğini Kosinski, Levine ve Radical Stüdyolarından sanat yönetmeni JEREMY BERGER’in üstelendiği bir çizgi roman için ortak oldular. Böylece yatırımcılara nasıl birşey hedeflediklerini gösterebilme olanağı buldular.

Kosinski, çizgi romanın hikayesini şöyle anlatır; "Bu aksiyon-macera, büyük bir savaş sonrası harabeye dönen Dünya' da, 2077 yılında geçer. Hikaye Jack’i merkez alır, sıradan bir tamirci, büyük bir misyonun ayrılmaz parçası haline gelir. Ansızın gelen bu harika bir gizem, insanlıktan geriye kalanları kurtarmanın anahtarı olacaktır.” ve şöyle devam eder; “Gerçeği inkar etmek ile, gerçeği aramak isteyenlerin gözlerini örtmek arasında bir fark vardır – ki bunun ne demek olduğuyla yüzleşmek, hayli zor olsa gerek.”

Kosinski, bu bilim-kurgu yolcuğunu anlatmak için uzun zamandır beklediğini itiraf ediyor. The Omega Man, Blade Runner ve 2001: A Space Odyssey gibi filmlere, “Hyperion” gibi kitaplara ve Twilight Zone gibi televizyon şovlarına hayran olarak büyümüş. Yönetmen, geleceğin hayali ve tasarlanmış teknolojilerinin sağlam bir temelde biraraya gelmesinden hoşlandığını itiraf eder. Şöyle diyor; “Her zaman Chris Foss, Peter Elson ve Chris Moore’un ürettiği 70’lerin bilim-kurgu sanatını çok sevmişimdir ve bugün Görsel Efekt Teknolojisinin neler sağlayabildiğini de biliyorum. Ortak geçit arayüzünü ve gerçek manzaraları kullanarak eşsiz ve görülmemiş birşey yaratabiliyorum.”

Levine ve Berger bu genç yönetmenin vizyonundan çok etkilenirler. Levine, projeye olan ilk tepkisini şöyle hatırlıyor; "Joe'nun hikayesini okuduğumda, insan doğası ve karakteri üzerine zorlayıcı, özgün ve teşvik edici buldum. Oblivion harika bir macera-aksiyon filmi, ama özünde, özdeşleştiğiniz bir karakter yatıyor, işte bunu iyi bir film yapan da bu."

Aslında, çizgi roman film için bir ön adım oluyor. Kosinski, 2010 yılında Uluslararası Comic-Con San Diego Kongresinde, TRON: Legacy’den ufak bir görüntü sunduğunda, hayranlarından çok büyük destek almıştı. Nitekim, kongrede Radical Stüdyoları standında çizgi romanının 30.000 kopyası dağıtılmıştı. Levine hatırladıklarını şöyle anlatıyor; “Comic-Con’da Oblivion ashcan’ın Joe tarafından imzalı bir kopyasını almak için bekleyen en az 1.000 kişilik bir kuyruk vardı. Hikayenin yanısıra, akılda kalıcı olması için unutulmaz illüstrasyonlar ve logo ürettik. Bunu bir senaryoya çevirmek büyük bir sıçrama olacaktı. Konsept bir öyküyü set ile birleştirmek çok akıllıca bir yaklaşım. Kimse daha önce böyle bir şey görmemiştir.”

Ekip, projeye olan tepkiyi Comic-Con’da test ettikten kısa bir süre sonra, Universal Pictures Kosinski’yle çalışmak üzere devreye giriyor, Radical Stüdyoları ve Chernin Entertainment’la birlikte Oblivion senaryosu üzerine çalışılmaya başlanıyor.

2011 yılına damgasını vuran Rise of the Planet of the Apes ile imtiyazlarını katlayan deneyimli yapımcı Peter Chernin, filmle ilgili olarak, spekülatif kurgu, akıl ve içten duyguları birleştiren, öncü niteliğinde çağdaş bir model olduğunu vurguluyor. Chernin,Oblivion’ı şöyle anlatıyor; "Oblivion’ın hikayesi insanlarla bağdaşıyor, çünkü hikayenin özündeki kişi kendi insanlığını keşfetmeye çalışıyor. İşte bu filmin kökü, ve bu kadar tatmin edici olmasının nedeni de bu…"

Kosinski ve Levine Rise of the Planet of the Apes’in yapımcısı olan arkadaşları Dylan Clark’a katıldılar, bir diğer yandan da Chernin ve Duncan Henderson, Master, Commander: The Far Side of the World ve Harry Potter and the Sorcerer’s Stone gibi filmlerdeki inanılmaz set işleriyle tanındılar.

Karl Gajdusek ve Michael deBruyn’in çekim senaryosuyla birlikte, filmin üreticileri sonunda bu büyük projeyi Oblivion yapımına dönüştürebileceklerdi.

Clark tasarım ve altyapıyla ilgili olarak şunlar söylüyor; “Oblivion, Joe’nun sunduğu muhteşem görsellikte bir dünya. Dünyanın başına bir şey geliyor ama bu, kir-pas içinde ya da karanlık görünmüyor. Capcanlı, çok renkli ve eşsiz görünüyor. İşte bizi çeken bu; konsept tasarım ve daha önce hiç görmediğimiz bir şey.”

Yaşadığımız yüzyılın son döneminde geçen bu hikaye için Kosinski, futuristik bir dünya geleceğini ve elbette 60 yıl sonrasında yaşanabileceği konusunda da inandırıcı olacak şekilde yaratabilmek için üst düzey bir tasarım ekibiyle çalışması gerektiğini biliyordu. TRON: Legacy’nin tüm anahtar isimlerini, kendi kıyamet-sonrası-dünya versiyonunda biraraya topladı.

Henderson, yönetmeninin bu meydan okumaya göğüs gerebileceğine inandığını şu sözlerle belirtiyor; “Joe harika bir hikaye anlatıcı. Beni bu projeyi yapmaya iten şeylerden biri özgün hikayesi. Seyirciyi, bildiğini düşündüğü ama sonrasında aslında pek de mantıklı olmadığını farkettiği bir yolculuğa çıkarıyor. Sırlar sırasıyla kendini ifşa ediyor, sanki soğan kabuğu soyarmış gibi. Gittikçe hikayeyi keşfediyorsunuz ve gerçeklerle bilgilendirildikçe yepyeni bir resim oluşuyor. Birbiri ardına gelişen fantastik bir açığa çıkış.  


   

Yeniden Dolan Dünya: Aksiyon-Maceranın Oyuncu Kadrosu

Aksiyon filmleri genelde oyuncularla dolup taşar, ancak Oblivion’ın kendine has özelliklerinden biri de küçük bir oyuncuna kadrosuna sahip olmasıdır. Jack’in terk edilmiş dünya üzerindeki son tamirci olmasıyla birlikte kurtulanların varolma ihtimali epey düşüktür. Senaristlerin oluşturduğu şekilde, oldukça dar olan ve bir kaç rol üzerinde dönen öykü için, film üreticilerinin de bildiği gibi Oblivion‘ın kadrosunun mükemmel aktörlerden oluşması son derece hayati önem taşıyor.

Kosinski, Jack rolünü en mükemmel şekilde canlandıracak aktörleri gözden geçirirken, Tom Cruise kesinlikle listenin başındaydı. Yönetmen, Cruise’un ajansından telefon açıp, kendisinin Radical Stüdyolarından çıkan çizgi romanı gördüğünü ve oturup film üzerinde sohbet etmek istediğini söylediğine hala inanamıyor. Sonra, Kosinski ve Cruise Burbank’ta bir uçak hangarında buluştu ve Kosinski ona sinopsisi ve projenin çekim görsellerini gösterdi. Birkaç saat sonra Cruise, Kosinski’ye, onunla bu filmi beraber yapmak istediğini söyledi. Böylece, Cruise’un projeye eşliğiyle, bir yıllık geliştirme süreci başlamış oldu.

Kosinski, ortaklık üzerine şunları söylüyor; “Tom’un, neyin bir filmi mükemmel yaptığına dair özel bir öngörüsü var. Onunla çalışmak olağanüstü bir deneyim, sadece yapım aşamasında sette değil, daha öncesinde, karakteri oluşturma ve senaryoyu geliştirme sürecinde de…”

Cruise, Oblivion kadrosuna katılmasıyla ilgili olarak şunları söylüyor; “Hikayeyi okudum, Joe'nun daha önce yönettiği filmlerin kliplerini de seyrettim ve hemen onu aradım. Buluştuk, bana TRON’dan bazı parçalar gösterdi ve çok etkilendim. Kendi kendime “Bu adam gerçekten usta bir yönetmen, çok yetenekli’ diye düşündüm. Joe, başka dünyalar yaratan biri ve Oblivion’daki vizyonu çok ilgimi çekti. Hayatımda hiç buna benzer bir şey görmemiştim, arzuladığı yönetme şekli ve filmin içerdiği tüm öğeler bakımından. Minority Report’tan beri bilim-kurgu türünde bir film yapmamış olmama rağmen, bu türü çok seviyorum ve Joe’nun iyi bir iş çıkaracağını biliyordum”

Yapımcılar, Jack karakterinin, film için özel tasarlanmış ve bir eşi daha olmayan bir uçağı kullanma sahnesinin, lisanslı bir pilot tarafından oynanacak olmasından çok heyecanlandılar. Chernin diyor ki; “Tom tam bir uçuş delisi. Kendisi zaten bir pilot. Bubbleship’i kullanırken çok eğlendiğini düşünüyorum, bunu beyaz perdede de görebilirsiniz.”

Kadroda Cruise’un yanı sıra Julia ve Victoria (aka “Vika”) rollerinde Olga Kurylenko ve Andrea Riseborough var. Chernin, bize yapımın seçimlerini anlatıyor;: “Bu iki rolün, oyuncular tarafından iyi bir şekilde sunulmasının, hikaye anlatımının duygusal boyutunda çok büyük önemi vardı. Doğru oyuncuları bulmak için çok uğraştık. Olga, Julia karakterine ruh ve derinlik kazandırdı, öte yandan Andrea taze bir kan ve karaktere hayat kazandırdı. İkisi de birbirlerini çok iyi tamamladılar ve karakterlerini, senaryoda yazılı olan şeylerin ötesinde ele aldılar.”

Filmi yapanların da bildiği gibi, gezginin yere çakılması ve Jack’le aralarında derin bir bağın oluşup, onu bazı şeyleri sorgulamaya iteceği zamanla ile ilgili sahneleri çekeceğimiz günler çok çetin geçecekti. Sonra, Quantum of Solace ile başarılı bir çıkış yapan, Bond kızı olan Julia Rusakova’yı buldular” Clark şöyle anlatıyor; Julia’yı seçme hikayemiz Tom’unki kadar zorluydu. Bulunması zordu ama Olga, sert bir Ukraynalı kadın olarak, oynayabileceğini ve başarısını ispat etti. Yapabileceğini aklımızdan bile geçirmediğimiz şeyleri üstlendi.

Kurylenko, yorucu görevlerde cesur olduğunu itiraf ediyor; “Bazı şeyler filmde göründüğü gibi değildir. Julia, Jack ve Vika’nın hayatında, sorunlara yol açıyor. Mükemmel ve ideal hayat düzeni yerle bir oluyor. Bu bir kaos ve oynaması çok zevkliydi. Ayrıca, rolün pek çok fiziksel aktivitesi var, bunlar daha önce hiç yapmadığım şeyler.

Julia, onun gözü önünde yere çakılana kadar, Jack’in yanında yıllardır sadece bir kadın var. İtaatkar ve görev bilinci olan Vika Olsen, bulundukları görevde Jack’in navigatörü. Jack kuşkuyla baksa da Vika, onun otoriteyi sorgulamamasını ve herşeyi olduğu gibi kabullenmesini istiyor. İngiliz asıllı Riseborough, hikayedeki rolüyle ilgili şunları söylüyor; Jack ve Vika hayattan farklı şeyler beklediklerini anladıkları bir anı yaşıyorlar. Vika mükemmel bir strateji uzmanı ve birçok yönden pozitif ve yapıcı bir ruhu var ama bazı eylemleri kontrolcü hatta bazen radikal olabiliyor.

Clark, Riseborough’nun Cruise için en iyi partner olduğunu anlatıyor; “Vika’yı oynaması için, dil ve beden kontrolü çok net olan birini bulmalıydık. Andrea geldiğinde, aklımızı başımızdan aldı.”

Jack dünya üzerinde hayatta kalan bir grupla karşılaştığında, o ve Vika’nın yalnız olmadığını  anlar. Böylece Beech sahneye girer, direnişin hırslı liderini Oscar® ödüllü Morgan Freeman oynadı. Oyuncu bu rolü almasıyla ilgili konuşuyor; “Oblivion’ı bir film olarak farklı kılan, yaratıcılık, kostümler, set ve makineler. Başlı başına yeni bir dünya. Joe, tam bir mükemmeliyetçi, bu da onunla çalışmayı bir zevk haline getiriyor, ne istediğini bilen biri.”

Oblivion Cruise ve Freeman gibi iki yıldızı ilk defa karşı karşıya getiriyor, yapımcılar filmin böyle bir fırsatı sunduğunu düşünüyor. Levine, direnişin komutanı rolüyle ilgili yaptıkları seçimiyle ilgili olarak, bir adam kahramanımız hakkında ondan daha fazla şey biliyor” diyor ve ekliyor; “Beech karakterini, varoluşu olan birinin canlandırması gerektiğini biliyorduk, filmin kadrosu oldukça ufak, yani saklanacak yer yok. Duygularınızı göstermelisiniz ve hepimiz, Morgan Freeman’ı oynarken izlediğimizde büyüleniyorduk.”

Cruise, efsanevi oyuncuyla olan çalışmasını  şöyle anlatıyor “Morgan’la 1990 senesinde ikimiz de Oscar’a aday gösterildiğimizde tanıştım. Ben, Born on the Fourth of July, o da Driving Miss Daisy ile aday gösterilmişti. Ona hayranım, o Oscar gecesini hatırlıyorum, ona selam vermek ve filmdeki oyunculuğunu ne kadar beğendiğimi söylemek için can atıyordum. İkimiz de, bir gün beraber çalışmaktan memnun olacağımızı söylemiştik.  Bunu gerçekleştirmek maalesef birkaç yıl aldı ama, onunla çalışma şansına eriştiğim için çok mutluyum. O harika bir adam ve olağanüstü bir aktör.”

Hayatta kalan grubunun yedek kumandanı  Sykes rolünde, Televizyon dizisi Game of Thrones‘daki çıkışıyla ve Mama fimiyle tanınan Coster-Waldau var. Bu mücadelede Beech’in yanında savaşçı olarak yer alıyor. Freeman, kendi karakterini tanımlıyor; “Beech hayatın eskiden nasıl olduğunu biliyor, ama Sykes şu anki çevrenin içinde büyümüş biri.” Henderson, Coster-Waldau’yu överek devam ediyor; Nikolaj’ın Game of Thrones’daki fan desteği gittikçe büyüyor. Sağlam sezgileri ve seyirciyi memnun eden bir zekası var.”

Coster-Waldau bu filmdeki anahtar konuyu ve yapıma dahil olmasındaki motivasyonu paylaşıyor; “Hayatta kalanlar, bu berbat hayatı yaşadılar. Başka birşey bilmiyorlar. İnsanlığa olan şey, bu hikayeyi ilginç kılan şey. Ne kadar kötü şeyler yaşanırsa yaşansın, Sykes son damlasına kadar savaşacak… ve her zaman bir ümide sahip olacak.

Oblivion kadrosunun diğer tarafında, Emir-komuta merkezinin sesi ve Jack ile Vika’nın amiri Sally rolündeki Oscar ödüllü Melissa Leo var. O her ne kadar tatlı dilli olsa da Sally hafife alınmamalı. O tam bir iş kadını, daima ve daima. İlgisini çeken tek şey, görevin tamamlanması, neye mal olursa olsun. Leo, rolü almasıyla ilgili olarak konuşuyor; “Joe, birçok alandaki muazzam yeteneğini harmanlayarak gerçekten eşsiz şeyler yaratıyor. Senaryoyu açtığım anda, benden ne istendiğini ve bunun ne kadar özel bir proje olduğunu anlamıştım. Oblivion’ın özünde insanın hikayesi yatıyor. Bu, hikayenin ve teknolojinin beraberliği. Bu, geleceğin film yapım şekli.”

Kosinski, Sally’nin Jack’in ihtiyaç  duyduğu pek çok cevaba ışık tuttuğuna şöyle dikkat çekiyor; “Melissa, esrarengiz bir şekilde, kendini sanki evrenin anahtarını  ellerinde tutuyormuş gibi sunmayı başarıyor. Sally Vika ve Jack’le uzaktan etkileşimde bulunuyor olsa da, Melissa, zekice tansiyonu yükseltiyor ve asıl karakterler için belirsizlik yaratıyor. Bunu hissediyorsunuz, her an, onlara yardım edebilir ya da onları yok edebilir.”




Çatlayan Ciltler: New York Kütüphanesinin İnşası 

Oblivion’un yapımına Mart 2012’de dev Celtic Stüdyolarında, Baton Rouge Louisiana’da başlandı. Üçte ikisinden çoğu güneyde gerçekleşti. Bu süre içinde kullanılan yedi setin beşi bu 93.000 metrekarelik stüdyoda inşa edildi. Döndürcü sette, Kosinski ve 350 kişilik bir ekip New York Halk kütüphanesini yeniden inşa ediyordu. Bu set, New York'un 5. bölgesinde, 42. Caddede bulunan kütüphanenin inanılmaz bir kopyası, kıyamet-sonrası bir his yaratmak üzere 10.000 metrekarelik bir alana inşa edildi.

İlk hafta olmasına rağmen alınan ilk görğntülere göre Cruise, hünerli ekip ve hünerli koordinatör ROBERT ALONZO hummalı bir çalışma içindeydi. İki kat yüksekliğindeki alanda, Cruise gri formasını giymiş ve elinde bir tüfek duruyordu. 16 metrelik bir uçurum New York Halk kütüphanesinden kalan kalıntıları sergiliyordu. Jack’in kablosu koptuğunda bir masa üzerine çakılıyor. Bu, Cruise için daha çakılacak beş masanın sadece biri anlamına geliyor.

Yetmezmiş gibi, senaryo icabı patlamalar oluyor, Jack bir uzaylı tarafından kapılan bacağıyla yerde sürükleniyor, yanmış deri ve kitapların külleri bütün yeri kaplıyor. Ard arda çekimlerden sonra Oscar® ödüllü görüntü yönetmeni Claudio Miranda’nın kamerası Cruise ve Alonzo’nun koreografisinin en iyi anını yakalıyor. Hareketli kamera 18 metre yüksekliğe ulaşıyor kablolarla örülü sette aksiyonu takip ediyor.

Alonzo, Oblivion’ın kapsamından ve büyüklüğünden bahsediyor; “Böyle bir çekim ve bu tip bir planlama pek çok zorluğu da beraberinde getiriyor. Aksiyon hakkında konuşacak olursak, çok dolu bir proje. Aksiyon üzerine aksiyon. Bu bir Tom Cruise filmi için gayet doğal. Tom, tam bizim adamımız… kesinlikle bir dublör, buna şüphe yok…ve bunda da çok başarılı.”

Yapımcı Clark diyor ki; “İnsanların Tom’un kendi dublörlüğü yaptığını bilmesi önemli, üstelik böyle bir filmde. Koşmak, atlamak ve yumruk yemek için dublörler vardır, bir de uçmak, motosiklet kullanmak için vardır. Tekrar söylüyorum, Tom eğitimli bir pilot ve eğitimli bir motosiklet kullanıcısı, aynı zamanda taşıt kullanıcısı. Hepsini yapabiliyor. Bu filmin pek çok yönü var. Bu bir aksiyon- macera filmi ve bu nedenle Tom birçok tehlikeli ve korkutucu şey yapmak zorundaydı.”

Pek çok iyi dublörün bile sınırları  vardır. Görsel Efekt Yapımcısı Steve Gaub kadronun bir yenisini canlandırmanın imkansız olduğu planların sanal sahneleri üzerine konuşuyor; “Aksiyonlarda insan ile mümkün olmayan şeyleri, görsel efektlerle yaratıyoruz. Jack’in inanılmaz manevralar yaptığı yerler var. Bu çekimleri İzlanda’da yaptık, sonra hepsini sanal ortamda birleştirerek perdeye aktardık.”

New York Kütüphanesi sahnesi çarpıcı  ve inanılmaz. Prodüksiyon tasarımcısı Darren Gilford ve sanat departmanı hiç bir detayı atlamadılar. Tavandan 12 dev avize ve her birinden 150 adet ışık sarkıyor. Burası, bir aksiyon çekimi için tam bir oyun odası.”

Kosinski ve Miranda kütüphane sahnesini, henüz yeni çıkmış olan Sony F65 dijital kamerasıyla çekmeye karar verdiler. Bu kamera 4K çözünürlükte ve görüntüye getirdiği inanılmaz derinlik ve berraklık farkedilir derecede, özellikle bu filmin gösterileceği IMAX sinemaları için. Görüntü, yüksek çözünürlükte bir görüntünün tam dört katı, F65’nin esnekliği de yapım için çok uygun. Miranda şunu paylaşıyor; “Genelde düşük ışıklarda çalıştık ve F65 düşük ışıklarda çalışmak için gerçekten mükemmel”




 Troposfer’de Hayat: Gökkuleyi Hayal Etmek

Henüz iki film üretmiş olsa da, Kosinski, jenerasyonunun estetik açıdan en vizyoner yönetmenlerden biri olduğunu, en zengin ve büyüleyici tasarımları, muhteşem güzellikleri ve aksiyonları yarattığını, üzerinde düşünülmüş fikirlere, güçlü temalara ve akılda kalıcı tasarımlara sahip olduğunu kanıtladı. Bu Gökkule'den başka bir şey değil.

21. yüzyılın sonlarında, bulutlar üzerindeki dünya, harap olmuş  dünyanın adeta bir kontrastını sunmaktadır. Jack ve Vika hayatta kalanların oluşturduğu koloniye katılmadan önce son bir göreve çıkmaktadırlar, konforun ve nefes kesen bir görüntünün tadını çıkarmaktadırlar.

Gilford, bu evrene ait esinlenmesini şöyle anlatıyor; “Bu iki dünyanın tezatlığı. Bulutlar üzerindeki dünya, tasarım açısından çok önemliydi. Yukarıdaki dünyayı, yüksek teknolojiyle, berrak, ve sentetik bir çevre olarak yaratmalıydık. Aşağıda ise, harabeler ve geriye her ne kaldıysa o var. Geçiş kısmı ve bu dünyaların birbirleriyle birleştiği alan çok önemliydi.”

Gilford, Jack ve nd Vika’nın evi olan Gükkule izleyicinin tanık olduğu ilk mekan, Kosinski için dünyadan kilometrelerce yükseklikte, Troposfer’in yüzeyinde bulunan bu yerin incelikle dizayn edilmesinin çok önemli olduğunu söylüyor. Bu yapının bir mühendislik harikası olarak ayakta durmasını istiyorduk. Gökkule'nin, sanki mimarinin futuristik bir gelişimi, mühendisliğin onu sağlam tutacak noktaya gelmiş olduğunu hissetmek istiyorduk.”

Bu modern yapı, mavi-gri renk paletiyle, tasarım özellikleri,sunduğu fonksiyonel olanaklarla, atmosfer üst katmanında bir yaşam. Gökkule'nin salonu, oturma odası, yemek odası, yatak odası, mutfağı, reviri, banyosu ve spor alanı tamamen pratik olması üzerine inşa edildi. Gilford şöyle paylaşıyor; “Jack and Vika bulutların üstüne bir vahada yaşıyorlar. Dolayısıyla, bu huzurlu, güzel dünya ile aşağıdaki tehlikeli ve vahşi ortam arasında ciddi bir tezat var. “

Görüntüleme başlamadan beş ay önce, Gökkule’nin yapımına Celtic Stüdyolarının 5. setinde başlandı. Bölüm inşasından, ışıklandırmaya kadar, tüm çalışanlar ve yapım elemanları, bir tasarımcının rüyasının gerçekleştirmek için saatlerce çalıştı. Yapımcı Henderson, bu vahanın yapımıyla ilgili amacın kutsallık hissi aratmak olduğunu söylüyor. “Biz Gökkule çekimlerini yaparken ortamda bir zen hissi vardı, Kimse ayakkabı giymiyor, çoraplarıyla geziyordu, hiçbir şeyi bozmamaya gayret ediyorlardı.

En gerçekçi sonuca ulaşmak için ve öyle de yansıyabilmesi için, Kosinski tüm Gökkule'nin camdan inşa edilmesini istedi, gerçekten de tüm çekimler sırasında bulutların üzerinde gibiydik… mavi fon kullanmak yerine... Görsel Efekt ekibi ve bu yenilikçi çalışma stili, Görsel Efekt Süpervizörü Eric Barba ve Pixomondo’nun Görsel Efekt Süpervizörü BJORN MAYE tarafından yönlendirildi.

Kosinski ve eski tip projeksiyon sistemlerinden öğrenilecek çok şey olduğunu biliyordu, buna benzer stiler Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey filminde de kullanılmıştı. Bu metodu, Gökkule'nin setinde de kullandılar. Barba Production Resource Grubu (PRG) ile bir takım oluşturdu, böylece gerçekçi bir gök görüntüsünü sete yansıtabildiler.

PRG, Olimpiyatlar, Oscar Ödül Törenleri, Super Bowl gibi etkinliklerdeki işleriyle tanınırlar. Şirket çok büyük mekanlarda çalışmakta deneyimlidir. Ama Oblivion’da bu sefer ufak mekanda da aynı yaratıcılığı kullanmak zorundaydılar. Ve üstelik içeride hali hazırda bir set de var. Kamera testleri yapmak, Kosinski, Barba ve Miranda’yı mutlu edecek görüntüyü oluşturmak üç hafta aldı.

Projeksiyondan Gökkule için yansıtılan görüntüler Görsel Efekt ekibi tarafından Hawaii’de çekildi. 2012’nin Ocak ayında, ilk fotoğraflama başladı – dört gün sürdü –ekip tam 10,000 feet yükseklikteki Maui tepesine çıkarak Haleakalā kraterini çektiler ve orada, alçalarak ve alçalarak, üç kamerayla birlikte farklı açılardan birbirinden çok farklı görüntüler aldılar. 120 derecelik açıyla çekilmiş bu panoramik fotoğraflar 1920 piksel’e 1080 piksel boyutlarında çekildi. Sonunda, film boyunca kullanılmak üzere için 10 değişik görüntü seçildi.

Üç farklı kamerayla gökyüzünden alınan bir görüntüler birbirine görünmez bir şekilde eklendi. Bu manzaranın için giren krater ise silindi. Takımyıldızları, harap olmuş ay görüntüleri gibi filme özel bazı detaylar gece görüntülerine eklendi. Sonuç, 35 dakikalık sağlıklı, aksamayan ve berrak bir görüntü elde edildi. Özetle, bozulmamış gökyüzü, 20 HD projektör ve 34 video bağlantısıyla, 19 katlı görüntünün, 12 metreye 152 metrelik uzun ekranlara görüntü yansıtılmasıyla sağlandı. Buna ek olarak, 2 teknisyenimiz sadece bu sistemi kullanmakla kalmadılar, ekipmanların sessiz ve uzun süreli çalışmasını sağlamanın bir yolunu da icat etmiş oldular.

Projeksiyon elemanlarından ZACH ALEXANDER diyor ki; “Gece semamız vardı, fırtına, bulutlu gece, daha parlak olan bir tane daha, iki farklı dün batımı, iki tip gün doğumu ve elbette mavi gökyüzü. Sonra bu seçimlerin yarısını, başka bir oda için kullandık, Kosinski’nin sanatsal bakış açısına göre de bunları elden geçirdik. “

Ekip de oyuncular da bu kreasyonlardan büyülendi. Offers, şöyle paylaşıyor; Haftalarca Gökkule'nin içinde yaşamak ve çalışmak sanki sıradan hayatın dışında bir şey yaşamak gibiydi. Bu muazzam ve panoramik manzaranın dışında. Tom ve ben mavi fonda çalışmak zorunda kalmadık, her tür yansımayı görüyorduk, set inanılmazdı.

Başrol oyuncusu da aynı fikirde. Cruise diyor ki: “Yeşil fonda çalışmamak gerçekten bir aktöre yardımcı  oluyor. Hiç şüphe yok, bulunduğum en huzurlu ve en güzel setti. Doğal aydınlatma bizim ışıklandırmamız oldu. Etrafımıza yansıtılan bulutlar, göksel ve organik bir his yarattı.  “

Ayrıca, büyük Gökkule'nin uzantıları, Jack’in çalışma odası, tamir yaptığı yer, Vika’nın hava geçirmez kontrol odası da Celtic Stüdyolarının farklı  setlerinde çekildi.

Dünyadışı  Ulaşım :Bubbleship

Gökkulenin yaşam alanı sınırında Bubbleship’i indirmek için bir bölüm var. Bu, Jack’in dünya yüzeyine yolculuk edebilmesi için kullandığı araç. Kosinski yıllar önce hayal ettiği aracı görmekten çok memnun oldu. Bir jet ve Bell 47 helikopter sentezi sonunda yaşama kavuştu. “Bubbleship film için tasarladığımız ilk şeydi.” diyor ve ekliyor, “Top Gun” ile büyümüş olan herkes ve benim gibi 80’leri sevmiş olanlar, Tom’un tekrar kokpite dönmesinden büyük keyif alacak. “

Oblivion, Jack’in pilotluğunu yaptığı Bubbleship özgür kalıp, kinetik esneklik, 360 derece bağımsızlık ve kaygısızlığa sahip olduğu çılgınca koreograflanmış çarpışma sahneleri sırasında; korku, heyecan ve yükseklik üzerine yeni deneyimler yaşatıyor.

Cruise Bubbleship’le ilgili deneyimleri üzerine; “Joe bana konsept çizimleri gösterdiği zaman, çok havalı olduğunu düşündüm. Ben bir pilotum ve yaptığı dizaynı çok beğendim. Ekranda göründüğü kadar güzel. Her bir parçası incelikli ve düzgün. Ve her tür aksiyon için benim vücuduma göre tasarlandı. Umarım biri gerçekten üretir ve gerçek anlamda uçarız.

Aracın Tasarımı

İlk görsellemeler başlamadan bir yıl önce, Camarillo, - Wildfactory ekibinin kilit tasarımcısı DANIEL SIMON, uçan bir cihaz üretti. Tasarımın tüm onaylı parçalar biraraya gelince Los Angeles’taki depoda inşa edilmesi dört ay sürdü. Sonra tekrar parçalara ayrılarak çekim için sırasıyla Louisiana, İzlanda, Mammoth ve California’ya götürüldü. Kosinski’nin görüşü; “Bu bir Bell 47 helikopterinin jet ile karşımı ve New York MoMA binasında duruyor.

Tasarı için Simon NASA teknolojisinden ilham aldı. Hala izleyici için Bubbleship’in uçma prensibini anlamanın zor olacağını biliyor. Futuristik hatlarda olan aracın tuşlardan, pedallarına, joystick’den koltuk suspansiyonuna kadar tüm kokpiti bir helikopter niteliğinde. Aliminyumdan yapılma ve tam 2 ton ağırlığında. Bubbleship, 7 bölüme sahip, 4 teknisyen pilota eşlik ediyor. Kargoyla yollanması için demonte edilmesi gerekiyor, sadece bir forklift tarafından taşınabilir. Birleştirilmesi ise 4 saat durmaksızın çalışan 4 kişilik bir ekiple yapılıyor. Bubbleship’in gövde, kokpit, kuyruk, iki motor ve iniş takımları gibi tüm aksamların birer panelleri var ve hepsinin elle sökülmesi gerekiyor. İniş takımları baz olarak uçağın dik durmasını sağlıyor. Otora bağlı iki kapı da kokpitin simultane bir biçimde açılmasını sağlıyor.

Simon, aracın yapısıyla ilgili konuşuyor; “Konsepte göre tüm tasarım sürecindeki önemli olan Bubbleship’i böcekvari şekilde hafif kılmaktı. Bu yüzden bu kadar kırılgan br iniş takımına karar verdik, aslında bu 3 ayaklı. Tasarımın başında, tam tersini yapmıştık, arkada 2 ayak vardı. Futuristik ve birleşik bir yapı baz alınarak yapılmış bir iskelet, hem uzayda hem de atmosferde uçabiliyor. Uzay mekiği ve bir uçuş aracının sadece bir çizimden doğan birleşimi.”

Yapım tasarımcısı Gilford, ekibin Bubbleship için birkaç parçayı daha somutlaştırmaya ihtiyaç duyduunu söylüyor; “Bubbleship’i tamamlamamız gerekiyordu. Gökkule setinde durduğu yerdeydi, kokpitte her yöne serbest bir dümenimiz vardı, birkaç görsel aldık. Sonra görsel efektlerle tüm aracı kokpitin arkasına yerleştirdik. Birkaç parça da ekledik, mesela bir kaç tane çarpmış Bubbleship inşa ettik. Tahmin edebileceğinizden daha eğlenceliydi.”

Görsel Efekt yapımcısı Gaub, ekibinin bu zorlu çalışmasından büyük gurur duyduğunu ve emeklerinin sonucunu gördüklerini söylüyor.  “Bubbleship tasarımı kusursuz, hayatımda gördüğüm en havalı şeylerden biri. Görsel Efektlerle ona ağırlık ve sanki istediği yönde hareket edebilirmiş gibi bir his verebiliyoruz. Helikopterlere aşinayız, uçaklara da öyle. Ama bu bir sentez. Yani, izleyiciyi bu şeyin uçabileceğine inandırabilmemiz için tüm detaylara dikkat etmemiz gerekiyor."

Bubbleship Yörüngesi:

Set 6’da Bubbleship’in gimbali oluşturuldu. Bubbleship kokpit’in tıpatıp bir kopyası- ama sadece camı yok - bu teçhizat, yeşil fon yardımıyla hava yolculuğunu canladırmaya elveriş sağlıyor. Aynen öyle, Görsel Efekt ekibi sonrasında tüm manzarar detaylarını ve ışıklandırma varyasyonlarını denediler. Kokpit (iki kişilik) bir hareket temeline bağlı. Gimbal, 360 derecelik bir eksende dönebiliyor, böylece Cruise ve Kurylenko’nun maruz kaldığı santrifüj güç ve yer çekimi efekti izleyici tarafından hissedilir hale geliyor.

Hidrolikler ve akü ortada bulunuyor ve depolama seviyesi 1700 psi. Bilgisayardan Bubbleship’e komut geldiğinde voltaj, emiri ulaştırıyor ve sağa, sola, yukarı ya da aşağı hareket ediyor. Gimbal’in hareket mantığı bir uçuş simulatörü benzeridir ve 6 silindirli bir heksapod formundadır.

Gimbal teçhizatı 45 derece eğim kapasitesine göre cıvata bağlantıları yapılmıştır. 22 derece yukarı ve 22 derece aşağı hareket eder. Bu hareketler için, oyuncular herhangi bir giysi giymek zorunda değildir, sadece emniyet kemerlerini takmaları yeterlidir. Özel efekt koordinatörü MICHAEL MEINARDUS’un uzmanlığı koordinatör Alonzo’nun hüneriyle, oyuncular gerçekten bir uzay aracında uçuyor gibi görünürler.

Görsel Efekt Ekibi, yapım sonrasında, Kokpit’e ve Bubbleship’in geri kalanına cam yerleştirdi. Aslında, arka fonlar İzlanda’nın belli bölgelerinde çekildi. Bu planlar, Bubbleship’in hareketlerine tam uyacak şekilde çekildi ve bazıları ilk görsel çalışma sonrasında özel efektlerle modifiye edildi.

Ruhsuz katiller ve Uyku Bölmeleri: Set Parçaları

Wildfactory, tasarımcı Daniel Simon ve set ustası DOUG HARLOCKER, Bubbleship’in kendisi geriye kalan tüm önemli mekanik parçaları üretti.  Ruhsuz katiller, önlerine çıkanı ezen, geri kalanları silip süpüren varlıklar ve Jack için tehlike arz eden şey ise, onların kendisi ölmesine sebebiyet verme durumuna karşı sürekli tetikte olmayışıdır. Harlocker diyor ki; “Buna çok öncesinden karar vermiştik, bir drone tüm aksamlarını açtığında kaba halde bir makine gibi görünüyor, tüm paneller açıldığında ortaya terminatör-vari, korkutucu bir görüntü çıkıyor.”

Gilford’a Simon’un tasarımını yaptığı drone uçakları, Harlocker tarafından en son teknolojiyle üretilmiş. “Tasarladığımız pek çok şey ilk önce bilgisayarda yaratılmaya başlandı, sonrasında geometrini katkısıyla 3D kalıplara dönüştürüldü. Bu bizim, inanılmaz karmaşıklıkta pervaneler üretmemize olanak sağladı.”

New York Halk Kütüphanesi sahnesi drone’ların yer aldığı ilk sekans özet olarak, 3 tane drone çizimden üretildi, 2 tane beyaz, tamamen kapalı, bir tanesi ise açılır – kapanır. Bütün drone’lar şekil değiştirebilen ekipmanlara sahip, böylece uzaktan kumanda ile döndürülebiliyor, hareket ediyor ve ışıklandırılabiliyorlar.

Kosinski’nin onayından sonra da 2D modellemeler yapıldı. Bu aşamadan sonra 3D modelleme aşamasına geçildi. Pervane yapım süreci – film sırasında da devam etmek üzere – belirli mekanda belirli görüntüler almak için genellikle birkaç ay sürdü.

Harlocker, sadece parçaların süpervizörlüğünü  yapmadı, 30 adet köpük parçanın iç yüzeyleri ile de ilgilendi.  Oblivion pervane ekibi, Jack’in ve uzaylıların silahlarını da tasarladı. Kahraman ekipmanları olarak, Jack’in plazma-meşalesi, sis bombaları ve Vika’nın iyileştirici spreyinin de bulunduğu sağlık ekipmanını tasarladı.

Ekibin araştırma listesinde yakın gelecekte üretilebilecek ve kullanılabilecek ürünler bulunuyor. Mükemmel bir su şişesi ve yiyecek paketi için bile oldukça uğraş verildi. Grafikler, boya ve elektronik eşyalardan LED detaylarına kadar. Jack’in Vika’ya verdiği saksıdaki ikonik çiçek bile Kosinski’nin özel istekleri doğrultusunda üretildi. Yönetmen,  İzlandaki mekan araştırmalarında rastladığı bir bitkiyi tercih etti.

Harlocker’ın kauçuk odası, Celtic Stüdyolarında oluşturuldu. “Silahlar da bu mekanda bulunuyor, silahların kopyaları ise hafif kauçuktan yapılıyor. Harlocker şöyle anlatıyor; Bu çok işimize yaradı çünkü bazı silahlar 15 kilo.  Hem hafif hem de gerçekçi görünen silahlar olmalıydı. Gerçek silahların üzerlerinde 800 lümen fenerler var, bir silah üzerinde bulabileceğiniz eve tüm seti aydınlatabilecek en güçlü ama en ufak fenerler. Bütün sahne öncelikle, çukurdan inen Jack’in silahının ışığıyla aydınlanıyor. Bu, tam bir fener ve pil değişimi şölenine dönüştü çünkü ışıkları çok güçlü ama yanma süreleri sadece 10 dakika.”

Kumaştan kauçuğa, plastikten çeliğe malzeme departmanı çok çeşitli materyaller kullanarak, tüm ürünlerin filme en iyi şekilde adapte olabilmesi için sanat ve kostüm departmanlarıyla yakın bir ilişkide çalıştılar.

Lazer modellemeler, farklı laser taramasıyla elde edildi. Çok renkli lazerler kullanıldı, Standart lazer olan kırmızının yanında mavi ve yeşil lazer de kullanıldı. Oblivion izleyicinin bunu görme fırsatı bulacağı ilk filmlerden biri olacak. Ancak bu lazerlerin kullanımında güvenlik birinci sırada, çünkü eğer bir noktada çok fazla odaklanırlarsa metrelerce ötede bile yangın çıkarabilirler. Bu yoğun ışık odakları hidroskopa bağlanır böylece kolayca kontrol edilebilir ve yönleri değiştirilebilir. İki teknisyen tarafından, güvenli bir şekilde, iki ışık dalgasının setteki renk ve boyut ve güç ayarları yapılır ve yönetmenin isteğine göre özellikleri belirlenir.

Tipik olarak, lazer efektleri post-prodüksiyonda bilgisayar grafikleriyle de yapılabilir ama Kosinski drone’ların hayata geçmesi ve Oblivion setinde tahribat yaratması fikrini çok sevdi. Filmin yapımında bu yeni teknolojinin kullanımı gerçekten çok yeni, ışık dalgalarını  kullanıldığı iş alanları genelde konserler ve stadyum şovlarıdır. Lazerlerle, istenen herhangi bir desen ve renk elde edilebilir ve kolayca değişiklik yapılabilir. Kosinski, bu sonuçtan çok memnundu.

Odyssey Uçuşu: Uzay Mekiği Yapımı

Celtic Stüdyolarının 7. setinde sanat yönetmeni KEVIN ISHIOKA önderliğindeki ekip iç mekanda gerçekleşecek Odyssey setini inşa ediyor. Hedef, kokpitin gerçek bir uzay mekiğinin benzeri olması. Kosinski ve Miranda için doğal bir görünümün yanında Cruise ve Riseborough çekimleri sırasındaki hafifliği çok nemli.

Sorulacak soru elbette böyle pratik bir setin nasıl yapılabileceğidir. Bunu başarmak için silindir sisteminden bir giriş açık bırakılıyor ve serbest bir şekilde 15 metrelik yatay bir kablo ve 20 metrelik dikey bir kablo setin 9 metre altına bağlanıyor. Donanım koordinatörü DAVID HUGGHINS, yerçekimine karşı gelen bu sisteminin bir benzerini Jeremy Renner’ın Mission: Impossible—Ghost Protocol filmindeki manyetik sahnede de kullanılmıştı.

Dört kişi XYZ uçuş ekipmanını ve elektrik motora ve hidrolik sisteme bağlı 450 metrelik kablonun kontrolünü  sağlıyor, gereken her noktaya ulaşıyorlar. Operatörler aşağı ve yukarı doğru yönlendirirken bir başka operatör de spesifik komutlar vererek güvenliği sağlıyor. Güvenlik ve performansta verimlilik için XYZ uçuş ekipmanının kesinlikle düzgün olması gerekiyor. Herhangi bir kaza yaşanmaması için oyuncu kastı ve ekip, haftalarca bu düzeneğe bağlı bir şekilde çalışıyorlar.

Çekim günlerinden birinde Kosinski, Cruise ve Riseborough’a duvardan güç alıp kokpitin hafifliğini dengelemelerini öneriyor. Fazladan bir dönüş sağlamak için Odyssey setinin silindirik sistemi, saat yönünün tersine hareket ederek, daha fazla hareket ediyormuş gibi görünmesine neden oluyor.

Kosinski, uzay mekiğinin yapımı sırasında, kilit sahnelerin yeniden canlandırmalarının aslına uygun olmasına özen gösteriyor. Bu nedenle Astronot RICK SEARFOSS’u teknik danışman olarak çağırıyor. Searfoss, mekik kumandanı olarak, Odyssey setinin yerçekimsiz ortamda geçen tüm kokpit hareketlerini ve senaryo repliklerini yönetiyor.

Komutan Searfoss, kontrol panellerinin yerleştirilmesinden, grafik ve video playback’lerinin hazırlanmasından itibaren, sanat departmanını  yönlendiriyor. Film ekibine ve oyunculara, kontrol sistemlerinin nasıl kullanıldığını ve kalkışın, yükseliş ve inişin nasıl gerçekleştiğini gösteriyor. Searfoss şöyle anlatıyor; “Yerçekimsizliğin canlandırılması hem astronot eğitiminde hem de film çekimi için ilginç bir deneyim. Ama zekice hazırlanmış kamera açıları ve aktörlerin atletik becerileriyle bunu gerçekçi göstermek mümkün. Bunun da ötesinde, eğer bir de gerçekçi konuşmalar eklerseniz, artık hazırsınız demektir.”

Celtic Stüdyolarındaki diğer setler, Empire State binasının hediye dükkanı, ve New York otel odası. Bunlar set dışı yapımlar, ayrıca Vika’nın görev kontrolü amacıyla komut verdiği sahne için 911 Güvenlik Merkezinde de çekim yapıldı.

Eve Dönüş:Raven Rock ve Radyasyon Bölgesi

Oblivion’ın çekim takviminin başlarında bir kaç hafta New Orleans’ta Beech ve Sykes‘ın liderliğini yaptığı ve Raven Rock olarak bilinen yerde saklanan hayatta kalanlar grubunun çekimleri yapıldı. Kosinski şöyle anlatıyor;  “Raven Rock ve Dünya, Gökkule'den bakıldığında tamamen tezat bir estetik. “

Mississippi Nehrinin yakınındaki devasa büyüklükteki elektrik santralinde çekim yapıldı, bu aynı zamanda New Orleans’taki en eski elektrik santrali olma özelliği taşıyor 1885 yılında kurulmuş  ve 40 yıldır kullanılmıyor. Bu santral sanki kesinlikle inşa edilemez gibi duruyor. Büyük alan, pas, detaylar herşey benzersiz ve dünyadaki kurtulanlar için harika bir yer.

Freeman:“Raven Rock, kurtulanların yıllardır yaşadığı bir yeraltı mabedi, ellerinden gelen en iyi şekilde inşa ettikleri bir kale.”

Paslanmış çeliğin varlığı ve tamamen açıkta kalan tavandan dolayı binanın güvenliği kimse içeri girmeden ve çalışmaya başlamadan önce kontrol edildi. Tüm kadro kask takarak içeri alındı.  Giriş sadece cadde tarafında bulunuyor, bu elbette istenen şeyleri materyalleri istenen alanlara taşımayı zorlaştırıyor. Bir gece, seti 17 santimlik yağmur suyu bastı. Ekip, fırtınanın geçmesini beklemek ve filmin çekimleri devam etmeden önce suyu çekmek zorundaydı. Bu elbette küçük bir engeldi, bu yağmur, ateş toplarına ve patlamalara mani olmadı.

Ayrıca, Raven Rock setinde, bir arşiv bölümü vardı. Orada, kurtulanların insanlık tarihine ilişkin buldukları kitaplar ve sanat eserleri bulunuyor, çocukların da eğitim gördüğü  yer burası. Arşiv odasının çok eski görünebilmesi için özel bir çimento karışımı kullanıldı, dünyadaki son savaştan kalan kalıntılar olduğunu izlenimi verildi. Buna ek olarak, Andrew Wyeth ve Claude Monet’nin yanısıra “Bağımsızlık Çanı” gibi sanat eserleri de var, Wyeth’in Christina’nın Dünyası” eserinni kullanım hakları zaten Oblivion’dan önce alınmıştı.

Jack’in Halk Kütüphanesinde bulduğu diğer değerli şeylerden biri de “Antik Roma’da Yatan”  adlı kitap. Harlocker anlatıyor; “Bu pek çok basımı olan, kalın, Roman deri kaplı bir kitap. İngiltere’den farklı basımlarını edindik. En beğendiğimizi seçtik ve bir tane kopyasını yapmak istedik ancak Joe, drone saldırısından sonra kitabın yanmasına karar verdi, böylece beş tane fazladan kopya hazırladık.

Yıllarca, hayatta kalanlar ve sömürücü uzaylılar, radyasyonlu bölgeye yaklaşmıyorlar, çünkü öleceklerine inanıyorlar. Jack için bu bir sorun değil. Dört gün boyunca Baton Rouge’a 1 saatlik mesafede Angola hapishanesinden 15 mil uzaklıkta bir radyasyon bölgesi seti oluşturduk.

Yapım asistanlarından, ekibin ve aktörlerin kumlu yüzeye olabildiğince az temaz etmelerinin sağlanması istendi. Yürüdükleri yüzey daima temizlendi ve yönetmenin ‘kestik’ dediğini duydukları anda koşarak serinleme çadırına gidip buz ve içeceklerini aldılar.

İnsan eliyle yapılmış olan bu kum taneleri tamamen güneşe maruz kalıyor. Bu durum Cruise’un en büyük dövüş sahnesi için üstesinden gelinemez bir durum yaratıyor. Ekip şapkalardan kendilerini korudukları örtülerden tanınmıyorlar bile, Cruise bizi en sıcak çekim günlerinden birine götürüyor. “Böylesine dayanılmaz bir ısıya maruz kalmamıştım, badeniniz o kadar ısınıyor ki, vücut ısınızı düşürmek zorunda kalıyorsunuz. Tüm o anlar boyunca elbette şunu düşünüyordum, ‘Bu çekim için saatimiz var, peki ya kaç dakika soğumaya vaktimiz var?’ ”

Louisiana’daki hem taş ocağı hem de kum havuzu mekanlarının benzerleri İzlanda’da da bulunabilir. Ancak bu, lava gölleri, yüzeye çıkan kabarcıklar ayrıca sis ve yıkıntı anlamına geliyor.

Baton Rouge bölgesindeki bazı çekimlerde yoğun bir şekilde kum ve kaya vardı. Odyssy seti de duman, harabe ve yıkıntılarla doluydu. Yağmurun yağması, yerin daha doğal bir hal almasını sağladı, böylece inşa etmeye ve çekim yapmaya daha uygun bir yer haline geldi. Bu setler, fonda İzlanda’dan alınan görüntüler kullanılarak genişletilebiliyor.

Özel Efekt Departmanı gün boyunca ve gün bitiminde de çalışıyorlar. Asıl vakit alan şey, drone’lar veya Bubbleship değil, çok sayıda patlama ve ateşleme. Harç, propan, parlamalar için ise titanyum güçlü patlamalar yaratıyor. Çeşitli boyutlarda propan kullanıldı. Ne çapta bir efekt istendiğine göre harç, odun, mantar ve tozla dolduruldu. Bazı sekanslara özel patlamaların devreleri Odyssey çarpışma setinde olduğu gibi, sekansın çekimi sırasında ateşleniyor. Hız ayarlanıyor ve güvenli bir şekilde yapılabilmesi için de önceden defalarca test ediliyor.

New York Manevrası:Empire State Binası

Bütün oyuncu kadrosu ve çekim ekibi üç günlük bir çekim için New York’gitti. İki tam gün, ikonik bir yapı olan Empire State binasının çekimleri için harcandı. Avlu ve binanın 5. Caddedeki girişi filme alındı.

Oblivion, 86. Katın en üst kısımda, güneybatı köşesinde çekildi. Set ekibi, güneybatı köşesinin büyük bir alanını kapatarak burayı kendi evleri haline getirdiler, her gün ortalama 10,000 ziyaretçinin akın ettiği bir yeri. Bir çok turist, Amerika’nın en heyecanlı turistik ortamlarından birinde, Cruise’u iş başında görmekten heyecan duydu.

Ekipmanları 86. Katı taşımak büyük bir iş ama Empire State binasının çalışanları  neyse ki ekibe asansörleri ekipmanları taşımak için kullanmalarına izin verdiler. Cruise’un 5. Caddedeki çekimleri yapılırken haber çabuk yayıldı ve Cruise’nin hayranları fotoğraf çekmek, merhaba deyip el sallamak için sete akın etti. Plan çekimleri arasında Cruise vaktini fotoğraf çektirerek ve imza dağıtarak geçirdi.

Yönetmen, Manhattan’ı yeniden yaratılışındaki ikilemi şöyle anlatıyor; “Empire State binasında bir izleme alanı  yarattık. Tepede ve İzlanda’da flashback anları çektik. Elimizde gerçekten gerçeküstü sahneler var. Manhattan’da, 14 milyon insanın ortasında, muzazzam metropolisin üstten görünümünü ve bir hafta sonra aynı setin İzlanda’daki hali... yüzlerce metrekare alanda tek bir insan bile yokken.”

İzlanda Mercek Altında: Dış Mekanlar ve Uydu Birimleri  

Oblivion’ın çekimlerini İzlanda’da yapmak Kosinski’nin uzun zamandır rüyasıydı. Ülkede yazların uzunluğu ve günün 22 saatinin aydınlık olması da verimli çekim günleri hayli uygun bir durumdu. Yönetmen şöyle diyor; “Savaş yeryüzünü taş devri zamanındakine dönüştürmüş, Tamamen terkedilmiş. Kara kumlar ve canlı renkler kayaları kaplamış ve peyzaj oldukça ıssız ama çok güzel.”  İronik bir şekilde, Sally’nin bulunduğu komuta merkezi sadece geceleri bağlantıda değil. Bu çekimlerde belli berlirsiz bir gece aydınlığı bulmak mümkün. Kosinski diyor ki; Bu film genellikle günışığında geçiyor, dolayısıyla biz de İzlanda’nın doğal ve eşsiz ışığından yararlandık.

Oblivion’ın İzlanda’daki 10 günlük çekiminde 300 kişilik ekibin neredeyse yarısı İzlanda'lıydı. Sekiz haftalık hazırlığın çoğu bütün ekipmanların yüklenmesi ve Bubbleship’in montesiyle geçti. Planlamalara göre ucu ucuna gelen çekimler azimli bir şekilde gerçekleştirildi.

Haziran ayının ortasında ve Temmuz başlarında İzlanda’daki hava en mükemmel halindeydi ancak yer yer yağmur ve sert hava, set kurulumunu ve çekim günlerini zorlaştırdı.  Clark hatırladıklarını şöyle anlatıyor; “Dünya, bu filmin ana karakteri. Jack’in uğruna savaştığı şey o ve İzlanda dünyanın hayata geri dönüşünü gösteriyor. Kara kumların altında yosunlar var, buzulların altında da su. Ülkenin renkleri ve güzelliği bize karakter kazandırdı.”

Akueyri’ye 2 saatlik bir mesafede,  Lake Mývatn’in 30 mil uzağında, ekip kendini 10,000 yıllık amfi tiyatro şeklindeki Hrossaborg kraterinde buldu. Bu krater, Northeast’deki stadyumunun yıkım sonrası bir kopyası oldu, bir futbol sahası büyüklüğünde. Görsel Efektler sayesinde bu mekana stadyumun oturma yerleri ve giriş kısmı eklendi.

İzlanda’nın manzarası ve kara kumlarıyla bilinen alan savaş sonrası Empire State binasından bakınca görülen bir manzara oldu. Kara kumlar üzerinde bir set kurma, bu tip bir yol üzerinde 1 saat alıyor, üstelik ıssızlığın ortasında olduğumuzu düşünürsek. Kosinski’nin ekibi burada, Jack’in gerçeküstü manzara üzerinde motor süreme sahnesini çekiyor. Uydu helikopter birimi bu esnada, diğer sekanslar için İzlanda’nın görüntülerini alıyor.

Oblivion’snın Özel Efekt süpervizorü Eric Barba ve Pixomondo’nun süpervizorü Bjørn Mayer, fonda gerekli olan görüntüleri toplamak için bir uçuş planı düzenlediler. Hava birimi, dünyanın en ünlü volkanı Eyjafjallajökull’u bile filme aldı. 2012’deki volkanik patlama Avrupa seyahat trafiğini mahvetmişti. Volkandan hala aktif lava akmaya devam ediyor, yarattığı kanyonun buzul duvarları içinde hala lava akıyor.

Earl’ün tepesindeki helikopterli bir çekim günü, tüm ekip, ekipmanlarla birlikte, buraya yakın olan Gullfoss şelalesinden yola çıkarak dağın tepesine taşındı.

İzlanda’da bütün ekipmanın belli bir yere ulaşımını sağlamak, kolay bir görev değildi. Ulaşım sorumlusu AARON SKALKA’nın işi, kamyonları, arabaların, botların, uçakların, hatta çekim ekipmanının, bir yerden istenen yere sağlıklı bir şekilde ulaşmasını sağlamak. Ulaşım araçlarının ağırlığı genelde 30 ton. Buna ek olarak, 15 tane denizler arası yük konteynırı İzlanda suları üzerinden geçiyor. Bu ulaşım, yapı malzemelerini de kapsıyor; bitmiş setler, yapım aletleri, özel efekt ekipmanları, kişisel eşyalar, yedek eşyalar ve kereste.

Hazlı Ulaşım:Moto- Bike

Moto-Bike, Glendale’in , GLORY Motor İşleri tarafından tasarlandı ve California’da üretildi. Firmanın sahibi JUSTIN KELL, Kosinski tarafından nasıl bir motor yapması gerektiği konusunda bilgilendirildi, ancak aynı zamanda gerçek bir motosiklet gibi kullanılır olmasını da istedi. Motor, Cruise’un da hareket edebilmesine ve kullanımına uygun olacak şekilde üretildi.

Altı haftadan daha uzun bir sürede, Kell ve ekibi birbirinin eşi 3 tane motor yaptı.  İki tanesi Jack karakterinin kullanımı için, bir tanesi de Jack ve Julia’nın beraber kullanabilmesi için ise iki kişilik bir motordu.  Kell, Jack’in motoru için Honda CRF450X'i seçti. Motorun arazi kullanımına, özellikle de İzlanda’nın siyah kumuna dayanıklı, saatlerce kullanılabilecek ve dinlenmeye bırakılabilecek bir motor olması istendi.

Beyaz Moto Bike’ın karbon fiber tekerlekleri, Güney Afrika’da BlackStone Tek. tarafondan yapıldı. Motosiklet, üzerinde Cruise’nin belirli atlamaları yapabilek şekilde tasarlandı. Kell, bu futuristik motoru 120 mil yükseğe sıçratmayı hedefledi. Kell diyorki; “Motocross’a uygun bir motor istedik ve Tom, bunu kullanabilecek biri, bu bize hareket alanı sağlıyor..”

Cruise, modifiye motor hakkında konuşuyor;  “Aldatıcı bir tasarım çünkü Olga’yı taşımam gereken zamanlar da var. Çocuklar harika bir iş başarmış, sadece görüntüsü değil, dengesinin değişimi de harika. İzlanda arazilerinde koşuyor ve sıçrıyor olmanın yanı sıra, bu motor benim kask takmadan da güvenli bir şekilde motor kullanabilmemi sağladı. Onlar için bu dengeyi ayarlamanın oldukça zor olduğunu biliyorum, böyle birşeyi kullandığım için çok şanslıyım.”

Oyuncu, Oblivion setinde 50. yaş gününü kutladı ve film yapımcıları Moto-Bike’lardan birini Cruise’a hediye etti. Gilford, Moto Bike’ın aldığı son şekilden çok memnun. Bubbleship’den çıkmışa benziyor, Jack aslında onu Bubbleship’ten katlanmış bir şekilde alıyor. İlk başlarda bundan pek de emin değidik, çıkardığı anda katları açılıyor ve birden bunu bir motosiklet olduğunu farkediyoruz.”

Dünyadaki Yabancılar:Aletler ve Silahlar

Bütün savaşları sona erdiren savaştan sonra, Dünya üzerinde hayatta çöpçü uzaylılar kaldı. (Jack’in inanışına göre öyle). Bu yaratıklar dublörler tarafından oynandı ve kostümlerin elbette güvenli ve işlevsel olması gerekiyordu. Maskeler, güçlendirilmiş uçuş aksamları olarak kullanıldı, görseli abartmak amacıyla pek çok şey kullanıldı. Işıklar kulaklıkları aydınlattı, kameralar kostümleri süzerken, her bir uzaylı giysisi kendine has görünüyordu.

Çöpçülerin yer aldığı sekanslar, Askeri Danışman emekli subay SEAL, DOUG MCQUARRIE tarafından yönetildi. 10 uzaylı dublörü ve dublör ekibinin geri kalanıyla çalıştı. McQuarrie, bu ekiple bir uzaylı askeri kampı yönetiyor ve bir dublör kadınla, Kara’yı oynayan ZOE BELL. Silahlarla çalışarak, McQuarrie dublörlere, bir uzaylı olarak nasıl sürüneceklerini, yürüyeceklerini ve çatışma sırasında nasıl koşacaklarını öğretiyor.  McQuarrie, çöpçülere Bak! Vur! Öldür! diye bağırmaktan hiç çekinmiyor.

Kosinski ve McQuarrie, bu uzaylıların bir askeri grup gibi değil, oranın yerlileriymiş gibi görünmelerinin daha önemli olduğunu düşündüler.  McQuarrie diyor ki “ Bu uzaylılar bazı hareketleri fazlaca esnek yapıyorlar, atletik anlamda yetenekli dublör ekibimizle çalışıp, basit askeri becerileri de kullanarak bunun için özel bir stil yarattık.”

McQuarrie, Jack Reacher filmi için askeri danışman olarak Cruise’la çalışmıştı, beraber iyi çalıştıkları belliydi. McQuarrie ve Cruise bir kaç kez münazara ettikten sonra, Jack’in nasıl ateş ve hareket edeceğine, ve başlarıyla nasıl iletişim kuracapına karar veriyorlar, sadece Oblivion için tasarlanmış çok sofistike silahlarla çalışıyorlar. McQuarrie şöyle anlatıyor;  “Bunlar futuristik silahlar, o yüzden hareketleri de ona göre değiştirerek inandırıcı olmasını sağlamalıydık.”

Raven Rock, uzaylıların yaşadığı  ve aynı zamanda şuuru yerinde olmayan Jack’i taşıdıklarını yer. Gilford, özellikle tamir yapabilmeye olanak tanıyan bir platformun gerekliliğinden söz ediyor. Şöyle anlatıyor; “İstediğimiz şey, arazilere uygun taşıtlar bulabilmek. Aradığımız türde bir snowcats bulduk, Vermont’tan Eski bir alet, onu buraya getirdik ve parçalarına ayırmaya başladık. Tren mekanizmasını kullanmaya alışığız, o nedenle bu tip bir platform kurmaya başladık. Özel Efekt gurusu MIKE MEINARDUS bizim için onu parçaladı ve platform üzerinde bir alan oluşturdu.”

Meinardus ve ekibi tank benzeri bir taşıt üretti, onu MK makineli tüfeklerle tamamladık ve 50 kalibrelik mermilerle doldurduk, bir kerede 100 atış yapabiliyordu. Aynı zamanda 40 mm’lik bomba atabilen bir bomba-atarı da vardı. Kızağın üzerindeki taret bükülebiliyor, hidrolikler sayesinde yukarı ya da aşağı yönde ilerleyebiliyordu. Bu gerçekten ciddi bir savaş makinesiydi.

İnsanüstü Hassasiyet:Kamera Uçuşu

Oblivion, sinemalarda gösterime girecek olan, Sony CineAlta F65 kamera ile çekilmiş ilk film olma onuruna sahip. Bu 4K-output kamera, 8K çipi sayesinde olağanüstü keskin detaylar sağlıyor. İzlanda’nın destansı güzelliğini çekeceğini bilerek, Kosinski bu kamerayı sadece nefes kesen mekanları çekmek için değil, aynı zamanda, renkleri ve tonları algılatabilmek için istedi. “Gerçekten daha modellemeler başlamadan montajda ciddi bir kuyruk olmuştu.” Bu yüksek çözünürlük yönetmene istediği herşeyi sağladı. Kosinski şöyle ifade ediyor; bu kamerayı seçmemin nedenlerinde biri, yüksek çözünürlük sensörünün bulunması. 4K görüntü alıyor ve üretilmiş her tür kameradan 4 kat daha yüksek çözünürlüğe sahip. Yüksek kalitede keskinlik sağlıyor, sadece oyuncuların gözlerindeki parıldamayı değil, ayrıca manzaranın inanılmaz detaylarını da görüyorsunuz. İzlanda’nın peyzaj detaylarının bu kamerayla muhteşem bir şekilde yakalanacağını ve büyük ekranda mükemmel görüneceğini biliyordum.”

Raven Rock ve Odyssey setinde ve Baton Roug’daki Hooper yolunda, bu eşsiz uçan kamera fazlaca kullanıldı. Ağırlığı yaklaşık 55 kilo olan bu alet, Gyro başlığın ve HD kameranın bir kombinasyonu. Bu aleti bir helikopter ve 5 kişilik ekiple, bilgisayara bağlantılı olan bir kablosuz sistem yardımıyla ve uzaktan kumandayla yönlendirdik.

Uçan-Kamera, sabit ve hantal bir kamera teçhizatının veremeyeceği kadar hareket özgürlüğü ve persfektifi sağlıyor. Uçan drone’ların bakış açıları kadar sabit açıları da çekmek hızlı ve kolay. Uçan-Kamera ekibinden EMMANUEL PRÉVINAIRE şöyle anlatıyor; “21. Yüzyıl, robotlarla ilgili, bir bilgisayarınızın olması da somut model bir makinenizin olması demek. Bilgisayar, insanın gerçekleştiremeyeceklerini mümkün kılıyor. “

Uçan-Kamera, daha önce Mission Impossible, Harry Potter ve James Bond filmlerinde de kullanılmıştı. Bu çığır açan teknoloji, Oblivion setinde de yer alıyor.  İlk olarak drone uçaklarının gökyüzünden yere inme sahnelerinde kullanıldı. Dönerek, tepeden aşağı ilerliyor ve Raven Rock’ın büyük kapılarında inişe geçiyorlar. Bu teknoloji, Kosinski’nin bu eylemi defalarca tekrarlayabilmesini sağladı. Her biri birbirinden sadece santimetrik olarak farklı. Bu hassas uygulama, Uçan-Kamera takımının bir süredir denemesini yaptığı bir şey. Bu teknoloji, GPS ve uydu bağlantılarını dijital sinema deneyimi için biraraya getiriyor, bu, bugüne kadar mümkün değildi.

HAIK GAZARIAN Uçan-Kamera üzerine şunları söylüyor; “Avrupa’daki ekibin tüm üyeleri, mühendisler, pilotlar ve kamera operatörleri, herkes bu anın hayalini kurdu ve gerçekleştiğini monitörlerden gördük. Oblivion’ın dev setinde ”  oldukça benzersiz bir teknoloji anlayışı ve sinematografi vuku buldu.

Gerçekliğin Ötesinde: Görsel Efektler

Özel Efekt süpervizörü Barba, daha önce Kosinski ile TRON: Legacy’de biraraya gelmişti. Kosinski’nin hayalinin izleyicinin Bubbleship’in gerçekten uçtuğuna, Gökkulenin kilometrelerce yüksekte bulunduğuna ve drone uçaklarının muhteşem hızına inandırmak olduğunu anlamıştı. Henderson şöyle anlatıyor: “Bu boyutta bir film yapmak için çok fazla Özel Efekt bileşenleriniz olur. Yine de Joe, olabildiğince çok şeyi film çekimi sırasında yapmak istedi. Bu iki yöntem de elimizde vardı ve bu, hikayenin dengesini sağladı, böylece özel efektler de harika göründü, çünkü konuya göre işlendi.”

Yönetmen, Özel Efekt ekibi yardımıyla kurduğu dünya üzerine şunları söylüyor; “Görsel Efekt yönünden, en büyük zorluğumuz, filmde yer alan gerçek görüntüler ile birbirine iyi geçirilmesini sağlamaktı. Çünkü bu filmin çoğunluğu kamera ile yaratıldı. Kesinlikle hiçbir dijital öğenin göze batmasını istemiyorduk. Yani, drone’lar uçarlarken gerçekten setteki bir kamera tarafından çekildiği izlenimini vermeliydik.”

Görsel Efekt Uzmanı ve Yapımcı  yardımcısı Steve Gaub devreye giriyor ve Oblivion’ın görselleme öncesi Kosinski’yle yaşadığı süreçten sözediyor; “İlk animasyonları yapan bir görsel efekt ekibimiz var. Ne kadar çabuk odaklanırsak o kadar erken set imajlarını hazırlayabilecektik. İstediğimiz şey, pratik anlamda fotoğraflama ile bilgisayar bazlı imaj yaratımını, yarıya biraraya getirmekti.”

Görsel Efekt ekibi post-prodüksiyon boyunca ihtiyaç duyulacak tüm materyallerin listesini topladı, (bilgisayar ortamında gerçekleşmiş imajları ürettiklerinde) Sabit görsellerden yola çıkarak, karmaşık plan detayları da dahil olmak üzere kayıt ve aydınlatma için gerekli olabilecek tüm bilgileri topladı, bunlar her çekim günü yapıldı.

Yaklaşık 400 bilgisayarın desteklediği  Özel Efekt ekibi, inanılmaz detaylı dokuların ve ışıklandırma bilgilerinin bilgileriyle setteki herşeyi 3D modelliyor, böylece Bubbeship’ten oyunculara kadar herşey Görsel Efekt çekimlerine uygun hale geliyor. Özellikle gölgeler uğraş gerektiriyor çünkü çoğu aksiyon sahnesi gün ışığının altına gerçekleşiyor ve bilgisayarda üretilmiş imajlar da bu gerçek ortama kusursuz şekilde adapte edilmek zorunda.




Grinin Tonları: Oblivion Kostümleri

JFK, Terminator 2: Judgment Day, The Doors ve Tropic Thunder gibi filmlerde çalışmış olan ve tamamen dizayn edilmiş futuristik bir ortam yaratmaya geldiğini bilerek Oblivion ekibine katılan ünlü kostüm tasarımcısı Marlene Stewart, Kosinski’nin modern yaklaşımını hayli beğenmiş. Stewart şöyle açıklıyor;  “Joe herşeyin basit ve akıcı olmasını istedi, elle üretim ve teknolojinin bir karışımı olacaktı.  En zorlayıcı kısım, son derece sınırlı olan renk paletiydi, sadece grinin tonları. Grinin sonsuz sayıda ton skalası olduğunu öğrendik ve yeşil-grilerden, kahverengi ve sarı-gri tonlarında kadar bir grafik hazırladık, ancak durum şu ki; aslında kullanabileceğimiz sadece 2-3 gri tonu vardı.”

Stewart’ a göre; “Jack’in ilk forması, bir süper kahraman kostümü olarak yapılmadı. Bir bakımdan aşina olabilmeyi ve doğal çevre koşullarına uyum sağlamasını istedik.” Kostüm Tasarımcısı ve ekibi 250’den fazla çeşit kumaş ve desen kullanmış. Jack’in kostümü için kalıplar ve gövde için plakalar, dirsekler ve dizler için ayrı koruyucular hazırlandı ve logo dayanıklı boya ile giysiye basıldı, böylece  kostüm tamamlanmış oldu.

Cruise, tüm dublörlük aktiviteleri de bu giysi ile yaptığı için, bütün hareketlere ve aktivitelere meydan verecek bir kıyafet olması gerekliydi. Deri, esnek kumaşlar, poliüretan ve elastik materyaller kullanılarak yapılan kostüm, motocross görüntüsüne de hayli uyuyordu. Gerinin tonlarının yanı sıra, giysi büyük bir titizlikle hazırlandı ve bir tarihsel bir karakter verdi. Ayrıca botlar ve eldivenler de en başında çizilerek üretildi. Cruise’un giysi giyme ve eskitme yoğunluğuyla başa çıkmak için film çekimleri boyunca kullanmak üzere 26 adet kopyası yapıldı.

Tasarımcı için sadece Jack, Vika ve Julia’nın değili Raven Rock’ta yaşayanların giysileri de birer meydan okumaydı. Stewart, savaş sonrası hayatta kalan direniş topluluğunun kostümlerini tasarlamak için Ironhead Stüdyolarıyla yakın çalışma içindeydi.

Kosinski’nin aklında çöpçülerin giysileriyle ilgili fikirler vardı. 10 baş çöpçünün, Beech ve Sykes’ın kıyafetleri için Stewart ve Ironhead Stüdyolarıyla görüştü. Her bir kostüm 25 parçadan, 3 ya da 4 ayrı katmandan ve iç soğutma sisteminden oluşuyor. Alt giysi, oyuncularından fazla ısınmamaları için kotondan yapılma. Her bir çöpçüyü giydirmek 30 dakika sürüyor. Elbette, tüm parçalar, boyanmış, eskitilmiş ve çevreye uyumlu hale getirilmiş.

Ayrıca, Raven Rock setindeki giysilere katkı  olarak, Stewart, 100 ayrı kurtulan kostümü sağlayarak büyük bir meydana okuma sağladı. Stewart, tüm tasarımlarını, dünyanın sonunun yaşandığı bir zamana uygun olabilecek şekilde düzenledi. Etrafta varolabilecek her şey, cesur bir şekilde kostümlere adapte edildi.

Dünyanın Sonuna Müzik: M83 Müziği

Kosinski 2005’de Oblivion hikayesini yazdığında, film müziği için M83’nin ardındaki dahi olan Anthony Gonzalez'i listesine koymuştu, M83 müziğinin anlatmak istediği hikayeye fazlasıyla uyacağını düşünüyordu. Filmi yaptığı zaman, bu girişimi kalıcı hale geldi.

Depeche Mode, The Killers ve  Kings of Leon gibi gruplarla turneye çıkmış olan , Fransız grubun ilk albümü 2001’de piyasaya çıktı ve yakın zamanda da 6. albümü ve ilk çitf-cd yayınları olan “Hurry Up, We’re Dreaming” piyasaya sürüldü. Yönetmen diyor ki; “Onun müzği sadece yeni bir soluk değil, aynı zamanda çok da duygusal. Bu filme çok uyuyor.”

Kosinski ve TRON: Legacy yapımındaki orkestra şefi Joseph Trapanese, görsel açıdan farklı olan Oblivion için yükselen ve genişleyen melodiler ürettiler. Kosinski şöyle devam ediyor; “Bu bir bakıma sentez bir film müziği. M83 müziğinden ayırt edemeyeceğiniz elektronik bateriler, ama bir yandan da tamamen orkestral şekilde  oluşturulmuş parçalar ve korolar.  Bütün bunlar biraraya gelince, filme uygun ancak kendini fark ettiren ve güzel şekilde harmanlanan bir şey ortaya çıktı. Çok orijinal tınlıyor, bu da orijinal bir film için arzuladığım tek şeydi.”

M83 bize bu işbirliğini anlatıyor; “Her zaman bir soundtrack albümü yapmak istemişimdir. Böyle büyük ve uğraşılmış bir yapım ile başlamak olağanüstü, kendimi çok şanslı hissediyorum. Joe ve ben bu proje için önce fikir alışverişiyle başladık, bilim-kurgu film müzikleri üzerine araştırma yapmaya başladık.” M83 daha önce de film müziği teklifleri aldı ancak kabul etmedi. “Şimdiye kadar Oblivion gibi beni senaryosuna ve hikayesine aşık eden bir yapım olmadı. Hikaye ve Joe’ya ilham olan şeylere karşı bir bağlantı hissediyorum, böylece altından kalkabildim. “

Yapımcılar bu seçimden çok memnunlardı. Clark açıklıyor; “Anthony Gonzalez Joe’nun uzun zamandır takip ettiği biri. M83 albümlerinin hepsi sanki birer Oblivion öncesi hazırlık tadında.  Joe da yetenekli bir müziyen, bu birliktelik sanki takdir-i ilahi gibi.


Filmin mmknmrtb notu:   7   /10




1 yorum: