Siz onun tipine bakıp da aldanmayın-
dış görünümünün aksine adeta bir centilmen
kibarlığına ve barış güvercini yumuşaklığına sahip,
ağırkanlı bir adamdır 'sesçi' Murat (Yusuf Nejat Buluz).
Eski adı İmroz olan Gökçeada'ya,
ortam seslerini kaydetmeye gelen Murat, bu arada çektiği
fotograflarla da bir sergi kotarmayı plânlıyor olsa gerek..
Elinde mikrofonu ada sokaklarında
dolaşırken tanıştığı 'yaşlı' Madam Styliani (Rüçhan
Çalışkur) ile giderek samimiyeti ilerleten kahramanımız,
onun da sesini kaydetmeye başlar..
Sanki konuşmak için yıllarca
bu adamı beklermiş gibi bir ruh hali gözlenen Rum kadın,
kendi özel hayatının geçmişini anlatırken, adanın
geçmişindeki trajik gerçekleri de ortaya koyacaktır..
'Allah bir kapıyı kapatırsa başka
bir kapıyı açar' derler, sayın seyirciler..
Madam gitmiştir, karısı ise zaten
artık yoktur; ama şimdi, Madam'ın Fransa'da yaşayan torunu Eleni
(Mediha Didem Türemen) adaya gelmiştir..
Bu hoş bayanla Murat'ın
birbirlerinden etkilendikleri bellidir; ama, adamın ağırkanlılığına
eklenen fazlasıyla çekingen hali kızın canını sıkarken,
biz seyircileri de neredeyse infiale sürükleyecektir..
Öte yandan, Murat ile ona nazaran
bir hayli genç olan Eleni'nin benzerlikleri inanılmazdır..
Aynı romantik hassasiyet, aynı
kırılganlık ve aynı ağır kanlılık..
Kadersiz kahramanımız -kâbus
misali o kadından sonra- ruh eşini bulmuş gibidir..
Lâkin -kusura bakmayın ama- ben
bu adama hiç mi hiç güvenemiyorum..
Öncelikle filmdeki bazı
tuhaflıklara dikkat çekeyim: Profesyonel bir sesçinin
yaşantısına odaklanan ve ses kayıtlarının başat rol oynadığı
bir filmi -baştan sona- ses senkronizasyonu bozuk bir kopyadan
izledim ki sanırım bu kötü bir şaka olmalı..
Bu arada, hep vurguladığım o
ağırkanlılık -korkarım ki- karakterlerin kişilik
özelliklerinden falan değil de, yönetmenin tercihinden
kaynaklanmakta..
Yapma arkadaşım ya, "Minimalist
sinemada bilumum hareketler yavaş olmalıdır" diye bi
algılaman varsa eğer, unut bunu lütfen..
En önemli tuhaflık da sessizlikte
susan, ama motosiklet gürültüsünün içinde
sohbet etmeye çabalayan; aydınlıkta hareketsiz durup da
zifiri karanlıkta -çeyiz sandığı karıştırmak da dahil-
her türlü araştırma ihtiyacıyla faaliyete geçen
'acayip huylu' insanların varlığıydı..
O değil de, karanlık/ışıksız
sahnelerde, diyafram ya da ASA ayarlarıyla oynanarak elde edilmiş o
-çamur misali- grenli görüntüye kim karar verdi
allasen!.
O da değil de, hadi Fransızca olanlar
bizi ilgilendirmiyordu diyelim; ama, Rumca konuşmalara neden alt
yazı konmaz ki?.
Yoksa filmin -olmayan- gizemi bununla
mı sağlanmaya çalışıldı?.
Senarist ve yönetmen Selim
Evci'nin bu ikinci uzun metrajını değerli kılan tek şey,
İmroz'un kadim sahibi olan Rumları -her ne şekilde olursa olsun-
adadan / aslında tüm ülkeden kovalamanın hesabı içindeki
bir iğrenç zihniyeti hatırlatmasıydı..
Gerisi ise, sadece görüntü
yönetiminin parladığı bazı sahnelerle süslü,
tamamen anlamsız ve işlevsiz sekanslara sahip -maalesef-
becerilememiş bir 'minimalist sinema' denemesi..
Yönetmen: Selim Evci
Senaryo: Selim Evci, Murat Yaykın
Oyuncular: Yusuf Nejat Buluz, Rüçhan
Çalışkur, Mediha Didem Türemen
Yapım: 2012, Türkiye, 117'
2 / 5