6.
Uluslararası Elazığ Çaydaçıra Film ve Sanat
Festivali'ne çağrıldığımı idrak ettiğim an heyecanla
sarsılmadım desem yalan olur..
Etkinliğin basın sorumlusu olan
arkadaşımıza, "Emin misin?" diye sormamın sebebi de
buydu zaten..
Nasıl heyecanlanmam; benim, bir film festivaline -hem
de kendiliğinden- çağrılmamın ihtimali, Halley kuyruklu
yıldızının dünyamıza çarpma ihtimaline neredeyse
eşittir..
Demek ki her an tetikte olmalıyız ey dünyalılar!.
İtiraf
ediyorum; altıncı kez yapılan -hem de- 'uluslararası' bir
festivali izlemek yeterince istek uyandırıyor, ama beni asıl
heyecanlandıran şey, Doğu Anadolu'ya ilk kez gidecek, Elazığ'ı
görecek ve bir nevi cevizli sucuk olan Orçik'in tadına
bakacak olmamdı..
Zamanı geldi, bindik bir tayyareye, serin bir
öğleden sonrasında vardık Elazığ'a..
Kentin hayli
uzağındaki Hazar Gölü kıyısında konumlanmış mütevazı
bir otel olan Mavigöl'e yerleştiğimizin akşamı da festivalin
açılışını yaptık..
Böylesi festivallerin, basının
ilgisini çekerek, kentlerinin ülke çapında
tanıtımlarını yaptırmaktan başka pek bi misyonu olmadığını
zaten tahmin ediyordum; ama, artık gözlerimle de görmüş
oldum..
Bu konuda şikâyetçi miyim?.
Asla!.
Ben sadece
bir durum tespiti yapıyorum efendim..
Yoksa, bir yıl boyunca -biraz
da mecburen- haftada on adet film izleyen bir adam olarak bu durum,
ilaç gibi geldi bünyeme..
Peki öyleyse ne yaptım:
Çok afedersiniz ama yattım, kalktım, yedim, içtim,
gezdim, tozdum, eğlendim..
Dediğim
gibi, bu türden festivallerin adındaki 'film ve sanat'
sözcükleri daha çok lafta kalmakta, olaya sadece bir
prestij kazandırmaktadır..
Sorarım size: 'Uluslararası Elazığ
Çaydaçıra Film ve Sanat Festivali' mi daha saygı
uyandırıcı, yoksa 'Elazığ Orçik Festivali' mi?.
O değil
de, şu 'Onur Ödülü' kavramını kim ortaya atmışsa,
Allah ondan razı olsun valla.. Bu sayede, eski Yeşilçam'dan
kalma oyuncularımızın eline plaketler falan tutuşturarak, hem
onların kıymetini bilmiş oluyor, hem de basının ilgisini o
etkinliğe çekmiş oluyoruz..
Kısa
adı ESİNDER olan, Elazığ Sinema Derneği tarafından düzenlenen
bu festivalin ağır topu, 'sultanımız' Türkan Şoray idi..
Şoray'ın kırk bir yıl önce, Elazığ'ın Harput yöresinde,
Cemo adlı filmini çekerken attan düşüp de
boynundan yaralanma hadisesi, festivalin programını oluşturan ana
unsurlardan biriydi..
Önceki gece 'onur ödülü'nü
alan oyuncumuz, ertesi gün, attan düştüğü yeri
ve ameliyat olduğu hastaneyi ziyaret ederek, 'duygusal anlar'
yaşadı..
Ama asıl bomba, yöresel kıyafetler giyinmiş
Sultan'ın, Çayda Çıra oynamasıyla patlatıldı..
Benim üç metre ötemde gerçekleşen bu
'muhteşem' olayı, ulusal ve yerel medyanın büyük ilgisi
nedeniyle pek de sağlıklı izlediğim söylenemez..
Büyük
kalabalığın arasından Şoray'ın kâh kollarını, kâh
manalı bakan gözlerini -bir kaç saniyeliğine-
seçebiliyordum ama dansının nasıl olduğu hakkında bi
yorumda bulunamayacağım..
Hemen yanı başında gerçekleşen,
böylesine olağanüstü bir hadiseyi bile oturduğu
yerden -çay içerek- izlemeyi tercih eden -sözde
basın mensubu- bu adamı, festival yetkililerine ihbar ediyorum;
lütfen gereği yapılsın..
Açılış
gecesinin onur ödüllerine dönecek olursak; eskilerden
Aytaç Arman, yenilerden de Oktay Kaynarca, bu şerefe nail
olanlardandı..
Kaynarca'nın, bu yılki festivalin temalarından
biri olan 'anne' olgusunu vurgulayan 'bilimsel' açıklaması
ortalığı şöyle bi salladı..
Parmak izlerinin, bebeğin anne
rahminin duvarına dokunmasıyla oluştuğundan ibaret olan bu
açıklama, bilim dünyasını şoke ederken; 'geçici'
bir aydınlanma yaşayan bendeniz ise, vecd ile ayağa kalkarak,
"Sübhanallah kardeş, ibretlik bir paylaşım bu!"
deyu bağırmamak için kendimi zor tutuyordum..
'Açılış
ünlüleri' gidince Türkan Şoray'ın yerini Oya
Aydoğan, Aytaç Arman'ın yerini de Mahmut Cevher almıştı..
Onlarla birlikte, Elazığ'ın açık ve kapalı cezaevlerini
ziyaret ettik..
Konferans salonlarında toplanan hükümlülerle
kaynaşarak, sosyal sorumluluğumuzun bir kısmını üzerimizden
attık..
En aklı başında konuşan, en doğru tespitlerde bulunan
ünlümüz olarak, Suna Yıldızoğlu'nu tanıyıp sevdik
ve mahkumlardan gelen bir istek üzerine, onun güzel
sesinden İspanyol Meyhanesi dinledik..
Benim
anladığım anlamda bir film festivali olmasa da her açıdan
güzel bir şehrin, güzel tatlarını, güzel
insanlarını bana tanıtan; basın camiasından yeni ve şahane
arkadaşlarla beni buluşturan bu etkinlikten gayet hoş duygularla
ayrıldım..
Bunun için, başta dernek başkanı Serdar Kara
olmak üzere, tüm emeği geçenlere şükranlarımı
sunuyorum..
(İşbu
yazı, 'kültür mafyası dergisi'nin Haziran 2013 tarihli
sayısında yayınlanmıştır)