'Psikopat' duruşuna rağmen,
yakışıklı bir genç adam olduğunu pek gizleyemeyen Julian
(Ryan Gosling), uzunca bir süredir ağbisi Billy ile burada
yaşamakta, paravan niyetine işlettikleri bir Thai boks kulübünde
takılırken, uyuşturucu ticaretiyle de yollarını bulmaktadır..
Annelerini tanıdığımızda psikopat
özelliğinden daha bi emin olacağımız bu ailenin belki de en
azılısı olan ağbi Billy, on altı yaşındaki bir 'yerli'
fahişeyi öldürdüğünde, film daha yeni
başlamıştır; öte yandan, bir şeylerin sonuna da epey
yaklaşılmış gibidir..
Emniyetin bu cinayet üzerine görevlendirdiği, 'İntikam Meleği' lâkaplı 'emekli ve gizemli' polis şefi Chang (Vithaya Pansringarm)'ın devreye girmesiyle yakalanan Billy, ölen kızın babasının insafına terk edilir..
Kızını ya da 'Ekmek teknesi'ni
yitirmiş babanın intikamı çok feci olur..
Düzeni sağlamak uğruna her
olasılığı kollayan Chang'in, daha sonra da babanın sağ elini
kesmesi, geride kalan kızlarını da kötü yola düşürmemesi
için ona yönelik son bir uyarıdır..
Bu arada, suç örgütünün
lideri konumunda olduğunu anladığımız seksi ve asabi anne
Crystal (Kristin Scott Thomas), büyük oğlunun cenazesini
için Bangkok'a gelmiştir..
Crystal'in asıl derdinin, oğlunun
intikamını almak olduğu çok açıktır..
Ancak bu iş için, küçük
oğluna güvendiği söylenemez..
Öç ateşiyle yanan Kadın,
başka yollar denediği sırada, annesinin ortaya çıkmasıyla,
içinde saklı 'Oedipus Kompleksi'nin depreştiği açıkça
fark edilen oğlu Julian için intikam, artık bir saplantıya
dönüşmüş gibidir..
Danimarkalı senarist-yönetmen
Nicolas Winding Refn -Drive (2011) sonrası- 'kankası' Ryan
Gosling'le giriştiği bu son projesinde yine, bir nevi
estetikleştirilmiş 'sınırsız' şiddetle sarıp sarmalanmış
gövdeleri kanla götürürken, başarılı olan ya
da olamayan bir seri intikam girişiminin de destanını yazıyor..
Bunu yaparken de, tekinsiz bir atmosfer
içinde, az diyaloglu, yoğun duygulu, depresif bir hüznün
hakimiyetindeki mevcut üslubunu, şiddeti daha da
sertleştirerek, daha simgesel ve stilize bir anlayışla
geliştiriyor..
Filme olan tek itirazım, fazlasıyla
'yapay' bir dünyada debelenen, fazlasıyla stereotip özellikli
karakterlerin, herhangi bir özdeşleşmeye imkân
tanımamasıydı..
Özdeşleşme, elbette bir filmin
olmazsa olmazı değildir..
Ancak, bu duyguyu yaşamamanın,
'benzeri' filmler açısından bir eksiklik hissi yarattığını
da düşünüyorum..
Hâl böyleyken, Chang'dan
yediği şahane güzellikteki dayakla, suratına bakılmayacak
kadar çirkinleşen Julian'ı seyrederken, içimin
yağlarının eridiğini inkâr edecek değilim..
Tabii bu duruma özdeşleşmek mi
dersiniz -yoksa- fazlasıyla yakışıklı bu oğlanı kıskanmak
mı?. Orasını artık siz bilirsiniz..
Hemen her karakterin 'normal dışı'
veya abartılı tavırlarına uygun olarak, gerçekle
fantezinin sık sık yer değiştirmesi ve aynı sahneyi -kısa
aralıklarla- farklı ortamlara taşıyan 'tuhaf' kurgusuyla filmin,
Julian'ın beyin kıvrımlarında 'simüle' ederek oluşturduğu
'hakikat'i, seyirciye -yeniden- sunduğunu düşünüyorum..
Ya da Julian'ın, 'tanrısal /
şeytani' Chang'la ete kemiğe bürünen, aşırı kaotik
bilinçaltında yarattığı bir kâbustan ibarettir olup
biten hemen her şey..
Daha çok kırmızının
ağırlıkta olduğu, neon ışıltılı parlak renklerle vurgulanan
ışık kullanımıyla oluşturulan görüntüler ile
buna tam bir uyum sağlayarak, perdeden adeta taşan 'dışa vurum'
özellikli ses ve müzik tasarımı -son tahlilde- daha çok
semboller üzerinden yürüyen ve de şahesere yaklaşan
bir 'ekspresyonist' yapıt ortaya koyuyor..
Only God Forgives / Sadece Tanrı
Affeder
Senarist - Yönetmen: Nicolas
Winding Refn
Oyuncular: Ryan Gosling, Kristin Scott
Thomas, Vithaya Pansringarm
Yapım: 2013, Fransa, Tayland, ABD,
İsveç, 90'
4 / 5
Bu aralar soluksuz Fringe'i bitirmeye uğraşan ben için oldukça uygun bir filme benziyor!!!
YanıtlaSil