Filmimizin yakışıklı jönü Josh (Xavier Samuel), kız kardeşi Tina'yla (Sharni Winson) nişanlı olduğu kankası Rory ile birlikte, Avustralya'nın şirin bir sahil kasabasının plajında cankurtaranlık yapmaktadır..
Bir sabah sahilde yine iş
başı yapan arkadaşlardan 'kadersiz' Rory, bir köpekbalığının
saldırısı sonucunda parçalara ayrılarak -erken yaşta-
dünyadan -filmin henüz başında da- oyuncu kadrosundan
ayrılmak zorunda kalır..
(Dikkat ettiyseniz eğer, işte bu
yüzden o arkadaşı canlandıran aktörün ismini buraya
yazma ihtiyacı duymadım.. Böylesine de hassas dengelerin ve
titiz prensiplerin kollayıcısı, ultra ilginç bir kişiliğe
sahibimdir, vesselam..)
Neyse efendim..
Rory'nin zamansız ve acı ölümüyle birlikte hayatları alt üst olan yaslı gençlerden Tina Bacı, Singapur'a gitmiş; Josh Oğlan da bir süpermarkette çalışmaya başlamıştır..
Rory'nin zamansız ve acı ölümüyle birlikte hayatları alt üst olan yaslı gençlerden Tina Bacı, Singapur'a gitmiş; Josh Oğlan da bir süpermarkette çalışmaya başlamıştır..
Bir gün yine olanlar olacak; Josh
markette çalışırken, Tina'nın Singapur'dan yanında başka
bir oğlanla döndüğüne tanık olacak, markette
hırsızlık yapan bir genç kız yakalanırken, iki adet
soyguncunun da kasayı boşaltmaya geldiği görülecektir..
Süpermarket içinde bunlar
yaşanırken bölgede meydana gelen deprem ve ardından oluşan
korkunç büyüklükteki tsunami, ortalığı bir
anda cehenneme çevirir..
Devasa boyuttaki ilk dalgayla birlikte
market ve otoparkı suyla dolmuş, müşterilerin çoğu da
aniden bastıran bu suda boğulmuştur..
Hayatta kalabilenler, marketin stand
üstleri ya da araba tepesi gibi yüksekte kalan yerlere
çıkarak, önce boğulmamaya, sonra da başlarına ne
geldiğini anlamaya çalışır..
Neyse ki filmin başından beri bize
tanıtılan hemen herkes hayatta kalır da, esasen ne mal olduklarını
az çok bildiğimiz bu tipleri bir de bu hengâmede
tanımak zorunda kalmayız..
Ne diyeyim.. Allah'ın takdiri ya da
senaristin iş bilirliği işte..
Hadi artık buraya kadar da anlatmışken
hepimizin dört gözle beklediği ve filmin asıl vadettiği
olayı da söyleyeyim de hep beraber rahatlayalım: Yalnız bana
'teknik olarak' böyle bir şeyin nasıl gerçekleşebileceğini
hiç sormayın lütfen- Tsunamiyle coşan sular, iki adet
'manyak' büyüklükte köpekbalığını da markete
sürüklemiştir ki biri otoparkın yollarında, diğeri de
stand aralarında yiyecek insan aramaktadır..
Köpekbalığı konseptli bir film
olur da denizde ya da herhangi bir sulu ortamda çılgın
atarak, yakaladığı insanları parça pinçik yaparak
yemeyen köpekbalığı olur mu?.
Daha doğrusu, yandan yandan işlenen
yan öyküler ne olursa olsun, ne kadar ilginç olursa
olsun, böyle bir filmde her an beklenen, hatta deli gibi yolu
gözlenen tek olgudur bu 'yemek' sahneleri..
Burada da farklı bir durum yok..
Ancak, asıl olayını okyanustan
süpermarkete taşımak gibi bir güzellik var ki zaten bu da
filmin biricik 'farklı' özelliği..
Başta, koskoca köpekbalıklarını
sığ bir suda, market reyonları arasındaki daracık alanda
yüzdürmeyi beceren zihniyet olmak üzere, dizi dizi
mantık hatalarıyla dolu filmin, açılıştaki 'plajlı'
sekansının -en azından teknik açıdan- güzel
kotarıldığını söyleyebilirim..
Bu durum, geri kalan kısım için
bir umut vadederken, marketi basan tsunamiyle birlikte irtifa
kaybeden filmimiz de aynen suya çakılıyor..
Avustralya yapımı filmin -şu
tesadüfe bakın ki- Avustralyalı olan yönetmeni Kimble
Rendall'ın 2000 yılında yaptığı Cut / Haykırış filmini
izledikten sonra hakkında pek de hoş şeyler düşünmediğimi
hatırlıyorum..
Onca yıl bekleyip de ikinci filmi
olarak bunu yönettiğine göre, kendisine iki çift
laf etmezsem eğer bi yerim şişer valla: Yapma Kimbıl'ım yapma
arkadaşım.. Sen de film çekmeyiver n'olacak?. Bak ben
çekiyor muyum?.
Bait / Yem
Yönetmen: Kimble Rendall
Senaryo: Shayne Armstrong, Duncan
Kennedy
Oyuncular: Xavier Samuel, Sharni
Winson
Yapım: 2012, Australia-Singapore,
93'2 / 5