Zira filmimiz, her yerde konferanslar falan vererek, metafizik meraklılarını bilgilendiren bu çiftin tanıklıklarına ve anlattıklarına dayanmaktadır..
Katolik kilisesi tarafından Ed,
'Şeytan İlmi' konusunda önemli bir Demonolog, Lorraine ise
durugörü yeteneği güçlü bir tür
medyum olarak tanınır, ruhlar alemine meraklı kitleler tarafından
da sevilip sayılırdı..
Kendilerini, 'tencere-kapak'
benzetmesinin mümtaz birer temsilcisi olarak görüp
takdir ettiğim bu arkadaşlarımızın çözüme
kavuşturduğu bir olayı anlatarak başlar film..
İki genç kıza, yeni taşındıkları evde buldukları bir taş bebek üzerinden musallat olmaya çalışan bir iblisin ettiklerinin bir hikâyesidir anlatılan..
İki genç kıza, yeni taşındıkları evde buldukları bir taş bebek üzerinden musallat olmaya çalışan bir iblisin ettiklerinin bir hikâyesidir anlatılan..
Ancak 1971 yılında, ABD'nin Rhode
Island eyaletinin kırsalında vuku bulan acayip dehşetli bir başka
olay, kendilerine -en hafif tabirle- 'enteresan' denebilecek bu
'ruhsal ikili'nin de asla unutamayacakları meş'um bir deneyim
olacaktır..
Ki filmimizin de asıl konusunu işte
bu vaka oluşturur..
Yerleşim yerlerinden oldukça
uzakta, asırlar önce inşa edilmiş bir çiftlik evinde
ortaya çıkan bir takım kötü ruhlar tarafından
dehşete sürüklenen Perron Ailesi ve onlara yardım etmek
için çabalayan Warren Ailesi..
Bir adet oğlan bulma umudu ve inadıyla
durmadan çalışarak, en sonunda kendilerini tam beş adet kız
çocuğuyla baş başa bulan Carolyn (Lili Taylor) ve Roger
Perron (Ron Livingston) çiftinin yeni taşındıkları evde
karşılaşacakları kâbus, keşke 'beş evlatlı ebeveyn'
konsepti kadar tolere edilebilir olsaydı..
TIR şoförü olan baba
Roger'ın -uyanıklık ederek- ucuza kapattığı anlaşılan bu
tarihi ev, eskiden beri içinde ve civarında yaşanmış bir
takım uğursuz olayların etkisiyle, adeta kötü ruhlar
cehennemine dönüşmüştür..
Önce ailenin -duruma hemen uyanan- köpeğine takarak, zavallı hayvanı öldüren adı
batasıca bu hortlaklar, daha sonra da çocuklardan başlayarak,
tüm aileye musallat olurlar..
Eh bu durumda tek çare
Warren'gillerdir elbet..
Bir evde daha önce yaşamış, ama
o zaman zarfında çok istedikleri bazı şeyleri gönlünce
yaşayamadan ölmüş insanların ya da başlarına gelen çok
feci bir takım belalarla acı çekerek öteki tarafa
göçmüş ruhların, kendinden sonra aynı evde
yaşamak gafletinde bulunan 'zavallılar'a musallat olma, onları
kafayı yedirtecek kadar korkutma, canından bezdirme hadisesidir,
'hayaletli/ cinli/ iblisli ev' fenomeni..
En fenası da tasallutta bulunan o kötü
ruhun, ev halkından birinin içine girerek bedenini ve ruhunu
ele geçirmesidir ki işin bundan sonrasına Demonoloji ana
bilim dalı bakmakta, en sonunda orası da vakayı, Vatikan Devleti
İlahiyat Fakültesi'nin Uygulamalı Exorcism bölümüne
havale ederek, aradan sıyrılmaktadır..
Korku evrenine, Saw (2004) ile muhteşem
bir giriş yapan yönetmen James Wan, bundan sonraki hiçbir
filminde bu başarısını tekrarlayamadı..
'Astral seyahat' mevzulu Insidious(2010)'la hafiften kıpırdanır gibi olan Wan Sineması, şu son
atağıyla da iyi ile vasat arasındaki malum yerini korumaya devam
ediyor..
Korku klişelerini, herhangi birini
dahi es geçmeden kullanan film, 'Hayaletli ev'
mağduriyetinden, içine iblis kaçırmaya; ölümcül
lanete bulaşmaktan, hayalet avcılığına ve ayrıca Katolik
kilisesinden izin belgeli şeytan çıkarma ayinine dek, korku
sinemasının en 'can alıcı' alt türlerini bir araya
getiriyor..
James Wan'ın, en ufak bir yaratıcılık,
türe katkı sağlayacak herhangi bir orijinallik içermemesine
karşın, tüm bu unsurları -usta oyuncuların da katkısıyla-
iyi bir biçimde işleyerek seyirciye sunabilmesi, artık onun
sinemasal bir ustalığa eriştiğinin de göstergesi oluyor..
"Kötü ruhlar ne zaman,
hangi delikten nasıl çıkacak acaba?" beklentisi
dışında, pek de merak edilecek bir ortam yaratamayan -ayrıca
bunun için acelesi de olmayan- filmin zayıf tarafı,
öyküsünde sürprizlere yer vermemesi idi..
Rahatlıkla tahmin edilebilecek
olayların yavaş yavaş gelişmesi, seyirciye, bunların oluşmasını
sabırla beklemekten başka bir alternatif bırakmıyor..
Neyse ki hortlakların gazabına
uğrayan aileyle, hayalet avcılığı yapan ailenin kendi
yaşantılarına dair sahnelerle gerçekleştirilen geçişler
ve mekan değişiklikleri, bu monotonluğu gidermede başarılı oluyor..
Büyük ihtimâl, 'iyi
korku filmi' eksikliğinin çekildiği bir döneme
rastladığından olmalı; en fazla 'eli yüzü düzgün'
özelliğe sahip bir yapım olarak niteleyebileceğimiz The
Conjuring'in başarı seviyesinin -gördüğüm
kadarıyla- abartıldığını düşünüyorum..
O değil de filmin, bariz bir
Hıristiyanlık propagandasıyla, zaman zaman adeta Vatikan destekli
bir 'kamu spotu'na dönüşmesi, hassaslığıyla maruf özümü
oldukça rencide etmiştir, arz ederim..
Son olarak izninizle, gerçek bir
yaşam öyküsüne dayandığı özellikle ve ısrarla
belirtilen filmin yapımcılarının kulağına eğilerek, "Atma
Tayyip din kardeşiyiz," demek istiyorum..
Ve onlardan gelecek itirazları da,
"Keşke böyle şeyler gerçek olsa bebeğim; ama
benim bu masallara karnım tok," diyerek savuşturmayı
düşünüyorum..
The Conjuring / Korku Seansı
Yönetmen: James Wan
Senaryo: Chad Hayes, Carey Hayes
Oyuncular: Vera Farmiga, Patrick
Wilson, Lili Taylor, Ron Livingston
Yapım: 2013, ABD, 112'
6 /10
6 /10