1950’li yılların Büyükada’sında kocaman bir konakta yaşayan zengin bir ailenin iki yaşındaki kızları Ela (Melis Mutluç), geçirdiği bir 'lanet' hastalık sonrası, hem gözlerini, hem de duyma -dolayısıyla da konuşma- yetisini kaybetmiştir..
Daha yeni- doğumuyla hayatlarını
bambaşka ışıklara boğan sevgili yavrularının bir anda ne dertlere düçar olduğunu gören anne ve baba,
yıkılan hayallerinin enkazı altında debelenirken, perişanlıktan
öteye savrulan o hâllerini tahmin etmek, pek de zor olmasa
gerek..
Ancak, asıl perişanlığı yaşayan,
görmeyen, duymayan, konuşamayan ve kendini bildiğinden beri -dokunma duyusuyla anlamaya çalıştıkları dışında- çevresindeki her şeyden habersiz varolmaya çalışan, o
zavallı kız çocuğudur..
Mevcut bu durum nedeniyle, her geçen
yılla, çevresine ve hayata karşı
olan nefreti daha da bi katmerlenen Ela, adeta vahşi bir hayvanı
andıran davranışlarıyla, katlanılması zor bir evlat haline
gelir..
Yavrusunun bu hali ne kadar
katlanılmaz, ne kadar acı verici olursa olsun, anne Handan (Ayça
Bingöl) için ondan 'kurtulmayı' düşünmek, imkânsızın da ötesindedir..
Ama -ne de olsa alt tarafı bencil bir erkek
olan- baba Refik (Turgay Kantürk) için bu
'bela'dan kurtulmanın yolu, onu bir tımarhaneye
kapatmaktır..
Bu sırada ortaya çıkan Mahir
Hoca (Uğur Yücel), bu türden engelli çocuklar
üzerine tecrübeli bir eğitimcidir belki ama, aynı
zamanda 'dediğim dedik çaldığım düdük', 'başına
buyruk kıçına kuyruk' bir alkoliğin de tekidir..
Hoca'nın ve Anne'nin ısrarı,
Baba'nın inadını kırar ve çok zorlu bir eğitim ile
öğretim süreci başlar..
Ailesinin geçmişinde, bu
kızınkine benzer bir gerçeği bizzat yaşamış olan bu yaşlı
adam, giderek güzel bir genç kıza evrilen Ela (Beren
Saat) üzerinde büyük bir 'sabırla' yürüttüğü
çalışmasında bakalım başarılı olabilecek midir?.
Uğur Yücel'in yönettiği
Benim Dünyam, Hint yapımı Black (2005) adlı filmin -iddia
edildiği gibi uyarlaması değil de- yeniden çevrimi, yani
remake'idir..
Zira uyarlama ya da adaptasyon denen
işlem o özgün eseri, hedeflenen kitleye göre
düzenlemenin yanı sıra, yeni bir yorumlamaya da tabi tutar..
Burada karşılaştığımız yöntem,
sadece isimlerin Türkleştirilmesi, geriye kalan hemen her
unsurun da tamamen 'Hintli' bırakılmasıdır..
Bir de 'mecburen' yapılan bir
değişiklik var ki o da, Hint filminde özellikle vurgulanan
Hıristiyanlık yerine, din olgusunun tamamen devre dışı
bırakılması..
Yaşasın laikliği dinsizlik olarak
algılayıp benimseyen, cumhuriyet burjuvazimiz!.
Bunun gibi bir takım mecburi
değişiklikler dışında, neredeyse kelimesi kelimesine sadık
kalınarak çevrilmiş diyalog ve planlardan oluşan sahnelere
karşın, pek de 'becerilememiş' bir filmle karşı karşıyayız..
Varlığıyla Black'i bir üst
basamağa taşıyan 'incelikli' sahne ve esprilerin, burada -adeta
sıkıcı bir görevi baştan savarcasına- çalakalem ve
de kabaca geçiştirilmesini, bu başarısızlığın birincil
nedeni olarak görüyorum..
Bu durumun, 'uyarlama' yerine
'kopyalama' yapmanın olası ya da doğal sonucu olduğunu da kabul etmek zorundayız..
Yani işin özüne inmenin zorluğunu tercih etmek yerine,
biçimi kopyalamayı amaçlayarak, 'mal'ın kolay yoldan pazara sevkidir söz konusu olan..
Öte yandan Black'in, Arthur
Penn'in yönettiği The Miracle Worker (1962)'dan uyarlandığını
göz önüne alırsak, Benim Dünyam'a -bir nevi-
'tavşanın suyunun suyu' muamelesi de yapabiliriz..
İşin doğrusu, Uğur Yücel'in
'yaratıcılık' anlamında hiçbir katkı sunmadığı
filmini, bu benzetmeyle nitelendirmekte hiçbir beis görmüyorum..
Oyuncu seçimiyle de
'inandırıcılık' sorununu had safhada yaşayan bir yapım bu..
İmajı hususunda medya tarafından her
gün bombardımana uğratıldığımızdan, o güzel yüzünü
her gördüğümde hemen yanında -tüm şirinliğiyle-
Kenan Doğulu'nun belirdiği bir Beren Saat hayalini kafamdan
silerek, onu tamamen alâkasız bu role nasıl oturtabilirim ki?.
Keşke bu rol, tanınmamış bir
oyuncuya verilseymiş; zira sayın Saat -tüm iyi niyetli
çabasına karşın- filmin hiçbir anında sağır,
dilsiz ve âmâ o-la-mı-yor!.
Hoca rolünde Uğur Yücel'in,
Küçük Ela'da Melis Mutluç'un ve ana acısını
layıkıyla yansıtan Ayça Bingöl'ün
performanslarını görmezden gelmek de olmaz..
O değil de Uğur Yücel öylesine
Aziz Nesin'e benzemiş ki; keşke Nesin'in hayatı sinemaya konu
olsa, o da bi güzel oynasa..
Ela'nın çektikleri yetmezmiş
gibi bir de Mahir Hoca'nın 'alzheimer'a yakalanacağını
düşündüğümüzde- her haliyle, duygusal
sömürüye açık böyle bir senaryodan oluşan
bir filmi, "Duygu sömürüsü yapılıyor ya."
biçiminde eleştirmek, bana hiç de adil ve mantıklı
gelmiyor..
Aynı şekilde, Benim Dünyam'ın
Black'e nazaran daha bi 'seyirci ağlatmaya' yönelik olduğunu
da söyleyemeyiz..
Gelgelelim şöyle de bir gerçek
var ki Şevkat Yerimdar'ı izlerken bile duygulanan bendeniz 'sulugöz', bu
filmden hiç etkilenemedim..
Hatta bir kaç yerde kahkaha
attığımı dahi söyleyebilirim, ama ağladığımı asla..
O değil de, zaten 'kendinden iç
bayıltıcı' bir mevzuya hiç durmaksızın eşlik eden o
ağlak müzik, duygulandırmak bir yana sadece bunaltıyor yahu..
O da değil de dostlar!.
Genç kız olmanın belli
belirtileriyle hocasına aşık olmaya kadar giden 'doğal' süreç,
çeşitli kaygılarla kesintiye uğratıldığında oluşan
mutsuzluk, ne de acıdır yahu!.
Aslında bunun çaresi o kadar
açık ve net ortadadır ki..
Ama müsaade ederseniz, ben şimdi
bunu açıkça zikretmeyeyim..
Zaten her şeyi dobra dobra
söylemekten, birileri adımı çıkarmış sapığa..
Öyleyse ben şu iki sloganla bu mevzuyu
kapatayım diyorum:
Kahrolsun doğal davranmayı ayıp,
günah, sapıklık olarak niteleyen yobaz zihniyet!.
Kahrolsun insanın 'insanca' yaşamasına
ve mutlu olmasına engel koyan her türlü 'sözde' din
ve ahlâk kuralları!.
2.5 / 5
Yönetmen: Uğur Yücel
Senaryo: Uğraş Güneş, Can Yücel
Oyuncular: Beren Saat, Uğur Yücel,
Ayça Bingöl, Turgay Kantürk, Melis Mutluç
Yapım: 2013, Türkiye