Son sınıfı idrak ettiği okulunda, akranları tarafından sürekli dışlanarak dalga geçilen
Carrie White (Chloë Grace Moretz), evde de, dindarlığını
bağnazlığa yükseltirken resmen 'psikopatın allahı' haline
gelmiş annesi (Julianne Moore) tarafından zulüm gören bir şirin kızımızdır..
Kendisine uygulanan tüm bu olumsuz
etkenlerle daha da içine kapanan, sessiz ve çekingen
tabiatlı Carrie, son 'darbe'yi de kendi bedeninden alacaktır..
Okulun soyunma odasında duş alırken
'dehşetle' farkına varır ki regl olmuştur..
Kızcağızın ilk kez karşılaştığı
bu doğal ve fizyolojik hadise hakkında hiçbir bilgisi yoktur..
"Kör olasıca annesi ne güne duruyor vre." deyu, bana yüklenmeyin lütfen..
Zavallı kız, sadece cinselliği değil, kızlı-erkekli karma eğitimi bile büyük günahlardan sayan bir 'dinci faşist' -pardon- 'muhafazakâr demokrat' zihniyetin ABD temsilcisi olan o anasından bu konuya dair ne bi bilgi, ne de yardım alabilmiştir ki..
"Kör olasıca annesi ne güne duruyor vre." deyu, bana yüklenmeyin lütfen..
Zavallı kız, sadece cinselliği değil, kızlı-erkekli karma eğitimi bile büyük günahlardan sayan bir 'dinci faşist' -pardon- 'muhafazakâr demokrat' zihniyetin ABD temsilcisi olan o anasından bu konuya dair ne bi bilgi, ne de yardım alabilmiştir ki..
İyi haber: Mezuniyet balosuna günler
kala gerçekleşen bu olumsuz gelişme, Carrie’nin içinde
uyuyan bir büyük gücün uyanmasına vesile olur..
Meğer o ezilen kız, düşünce
gücüyle nesneleri hareket ettirebilen ya da fiziksel
özelliklerini değiştirebilen bir 'telekinetik' değil miymiş..
Bence artık dostları ve özellikle
de düşmanları ayaklarını denk alsalar, kendileri için
çok daha hayırlı olacaktır..
Lâkin, ben kime diyorum ki
allasen!.
Ünlü yazar Stephen King’in
ilk romanından ilk kez 1976 yılında Brian De Palma tarafından
uyarlanarak beyaz perdeye kazandırılan bir film, Carrie..
Şimdi ona bulunduğumuz yerden
baktığımızda- öyle pek de ahım şahım bir yapım olmasa
da, efektlerinin dönemin şartlarına göre iyi
kotarıldığını, gerekli olan atmosferini layıkıyla oluşturarak
etkili olabildiğini söyleyebiliriz..
Yönetmen Kimberly Peirce bu kez,
aynı filmi 'bazı teknik katkılarla' günümüze
uyarlayarak, bunun dışında da -neredeyse- her sahneyi aynen, ama
özellikle de efektleri abartarak çekmeyi yeğlemiş..
Mevcut 'mebzul' olanakları kullanan
yönetmenin böylesine coşmasını anlıyorum belki ama,
sonuçta bunun karakterlere ve filme katkısı pek de olumlu
yansımamış ki..
Sonuçta, bizim mahcup ama
'kudretli' kızımız, bir nevi 'Supergirl' haline dönüşerek komikleşmiş sanki..
Buna karşın -genel anlamda-
o kadar da başarısız bulmadığım bir yeniden çevrimle
karşılaştım diyebilirim..
Bence, zamanında büyük
takdirle karşılanmış, efsaneye dönüşmüş her
filmin remake'inin başına gelmesi hemen hemen kesin olan bir
durumla karşı karşıyayız burada da..
Bu otomatikman devreye giren bir
yanılsama, hatta bir inkâr mekanizması aslında..
Burada olduğu gibi, ortaya konan bu 'yeni şey' eskisinin kalitesine yaklaşamıyorsa eğer, tepki daha da
şiddetli olacaktır..
Çocukluğumuzun ya da
gençliğimizin atmosferiyle, anılarıyla ayrı bir büyü,
bir kutsiyet kazanmış herhangi bir 'değer'i korumaya alma
çabasından başka bir şey değildir bu tepkimiz..
Bu filmden hemen sonra De Palma'nın
Carrie'sini yeniden izlediğimde, bu 'tuhaf gerçek' o kadar
yalın göründü ki özüme..
Nedense- yüzünü her
gördüğümde bana hep 'haza bir Katolik kadın' resmi
çizen Julianne Moore, oyunculuk gücünü de
ayrıca konuşturduğu, 'erkekleri kan kokusu almış birer köpek
gibi gören anne' rolüne cuk otururken, daha önceden
tanıştığım ama Kick-Ass (2010) sonrası kendisini 'manevi
kızım' ilan ettiğim Chloë Grace Moretz de ondan geride
kalmıyor..
O değil de, öyküdeki 'Sue
Snell' karakterine itirazım halâ devam ediyor: Carrie'ye
yaptıklarından ne kadar pişman olursa olsun- onun yaşındaki,
güzelliğiyle popülerliğinin zirvesinde dolaşan bir kız,
üstelik lise mezuniyet balosu gibi hayatının en önemli
gecesini tek başına evde geçirmeyi kabullenemez, üstelik
daha da acayip davranarak, yakışıklı sevgilisini bir başka kızla
paylaşamaz yahu!.
Son olarak 'ne kadar ilginç bilmiyorum ama' bir saptamayla huzurlarınızdan ayrılayım: Adet kanıyla başlayıp, domuz kanıyla sona
eren bir filmdir bu ve ikisinin de muhatabı Carrie'dir maalesef..
3 / 5
Carrie / Carrie: Günah Tohumu
Yönetmen: Kimberly Peirce
Senaryo: Lawrence D. Cohen, Roberto
Aguirre-Sacasa, Stephen King (Roman)
Oyuncular: Chloë Grace Moretz,
Julianne Moore, Gabriella Wilde, Portia Doubleday
Yapım: ABD, 2013, 100'