27.2.14

Huysuz :: Bir Nevi Molière Müzikali


Engin Alkan’ın kaleme aldığı ve yönetmenliğini üstlendiği Huysuz, huzurevinde yaşayan ve Molière oyunlarındaki başarısı nedeniyle, zamanında “Molière’in Huysuzu” lakabıyla ünlenmiş eski bir tiyatro oyuncusunun zihninde canlanan, biraz gerçek, biraz hayal, kahkahası bol müzikal bir gösteri.

Molière’in “Hastalık Hastası”, “George Dandin”, “Zoraki Evlenme”, “Cimri” ve Teodor Kasap’ın Molière’den adaptasyonu olan “İşkilli Memo” oyunlarından yola çıkılarak yazılan müzikalde, Engin Alkan, Büşra Pekin, Deniz Uğur, Haki Biçici, Gülhan Tekin, Umut Temizaş ve Esra Akbaş birlikte rol alıyor.

AYSA Prodüksiyon Tiyatrosu’nun sahneye taşıdığı “Huysuz”un müzikleri Selim Atakan’ın, dekor ve ışık tasarımı Cem Yılmazer’in, kostüm tasarımı Tomris Kuzu’nun, koreografisi Senem Oluz’un, dramaturjisi ise Sinem Özlek’in imzasını taşıyor.

“Molière’in Huysuzu” lakaplı eski tiyatro oyuncusu Armağan Özcan’ın hafızasında kalan pek çok Molière oyunundan izler taşıyan eğlenceli, aşklı, entrikalı, danslı, müzikli rengarenk bir komedi olan “Huysuz”da; Özcan’ın kendisi hastalık hastası, cimri, huysuz bir ihtiyarken, huzurevinin sakinleri, başhekimi, hemşiresi, hastabakıcısı da oyunun diğer karakterlerine dönüşür.




Tedavi masraflarına para dökmekten kurtulmak için kızını ille de bir doktorla evlendirmek isteyen Harpagan, evin hastabakıcısı, hizmetçisi ve belki de her şeyi olan Anjelik’in tüm uyarılarına rağmen kararından dönmez.
Oysa kızı Sümbül, kalbini çoktan yakışıklı Klean’a kaptırmıştır.
Ama Klean evlenme teklif etmek için cesaretini toplayamadan, budala doktor adayı Arif ve kibirli annesi Mürşide Huzurlu, Sümbül’ü istemeye gelmişlerdir bile.
Anjelik, Harpagan’ın genç ve seksi karısı Madam Biju’ya mektup taşıyan Memo’dan, Madam Biju’nun çevirdiği dolapları öğrendiğinde; Sümbül’ü bu zoraki evlilikten kurtarabileceğini düşünse de, Klean ve Sümbül arasındaki yanlış anlaşılmalar işleri iyice karıştıracaktır.




mmknmrtb der ki ::


Dramatik bir müsamere havasında başlayan ve kısa süren ilk tablonun zayıflığıyla "Eyvah!" dedirten oyun, hemen akabinde bambaşka bir kimliğe bürünerek hem kendi coştu, hem de biz seyircileri coşturdu..

'Biz seyirciler coştu' derken şunu belirtmekte yarar görüyorum; tecrübelerime göre komedinin en uyduruk şekline tuhaf bir sadakatla bağlı -gülmeye endeksli- bir seyirci kitlemiz vardır ve bunlar sahnedeki adam ne yaparsa yapsın kahkahayı koyvermeye hazırdır.. (Bkz: Nejat Uygur ve Ağzı Açık Hayranları)

Çok şükür ki, özümü hem sinemada, hem de tiyatroda komediden adeta soğutan o tür komiklikten ve o tür seyirciden oldukça uzak bir komedi anlayışının ortama hakim olduğunu gördüm..
Bu yüzden de ayrıca mutlu oldum hakim bey..




Engin Alkan'ın, Moliere'in muhtelif oyunlarından yararlanarak kolajdan ziyade adeta bir füzyon yarattığı Huysuz'da, yanlış anlamalar, ani karşılaşmalarla falan 'komik durum' yaratarak oluşturduğu 'vodvil'i kullanımı da çok ilginç geldi bana..

Bir başkasının, oyununun esası olarak ele alacağı bu 'demode' komedi yöntemini Alkan, sadece bir 'araç' olarak gösteriyor ve altını çizip vurgulamadan da geçip gidiyordu..

Belli ki onun asıl yapmak istediği şey, başta 'Yabancılaştırma Efekti' olmak üzre, 'Epik Tiyatro' unsurlarını sıkça kullanarak hatta interaktif anlar yaratarak, gelenekseli, 'çağdaş' bir dille ve özgün bir üslupla sahnelemektir; ki bunu rahatlıkla başardığını söyleyebilirim..

Bence, BKM Mutfak'ın Türk Tiyatrosu'na kazandırdığı en büyük değer olan Büşra Pekin ile bu oyunun çok şeyi olan Engin Alkan özellikle döktürüyor belki ama, aslında bütün oyuncular kılıktan kılığa girerek, adeta sınırlarını zorluyorlar..




O değil de 'Femme Fatale' özellikli Madam Biju rolünde Deniz Uğur'un olağanüstü performansı, beni en çok şaşırtan gelişme oldu..
Her göründüğü sahnede bir nevi 'seks türbülansı' yaratmayı başararak, bir de üstüne sempatik olabilmek hiç de kolay değil..

Canlı müzik yapan bir grubun eşliğinde söylenen leziz parçalarla müzikal olmanın hakkını da layıkıyla veren Huysuz, Moliere eserlerinin olmazsa olmazı olan, bireyden aileye, oradan da kurumlara ve tüm topluma yönelik eleştirilerini, mizaha bi güzel katık ederek ve de çekinmeden ortaya koyuyor..

Şöyle söyleyeyim; oldukça iyi yazılmış bir metne, ustaca yazılıp icra  edilmiş şarkılara, çok renkli, çok albenili, pek kullanışlı, pek sempatik kostüm ve dekorlara sahip bu iki perdelik oyuna gidip -yanlış hesaplamadıysam eğer- üç saat boyunca seyreyledikten sonra, "Pişman oldum ki ben!" diyecek birini ben tanımıyorum..
Ne yalan söyleyeyim, tanımak da istemem yani..