Kırklı yaşların ortasındaki
Tuncer, yıllar önce karısından boşanıp kendi hayatına
yönelmiştir.
Babasının varlığından habersiz büyüyen Tuba ise 18 yaşını doldurmasına üç hafta kala, bir anda karşısında Tuncer’i bulur.
Babasının varlığından habersiz büyüyen Tuba ise 18 yaşını doldurmasına üç hafta kala, bir anda karşısında Tuncer’i bulur.
Tuncer, yıllardır göremediği
kızıyla bu uzun zaman dilimini telafi etmeyi istemektedir.
Birlikte çıkacakları yolculuk her ikisine de hiç tatmadığı duyguları armağan edecektir.
Birlikte çıkacakları yolculuk her ikisine de hiç tatmadığı duyguları armağan edecektir.
Tuba, babası olduğunu iddia eden deli
dolu ve gizemli Tuncer’i tanırken, büyük sürprizlerle
karşılaşacaktır.
Babasıyla ilgili tek bir anısı bile
olmayan Tuba için anılarda kalacak 'an'lar inşa etmeye
çalışır Tuncer.
Çünkü hayat,
yaşanamayanlara hayıflanmak değildir...
'An'lar inşa eden Tuncer Efendi..
He canım he..
He canım he..
Anlat..
Sen ne palavracı bir adammışsın
yahu!.
Madem kızını bu denli seviyordun da
tam on beş yıldır neden hiç arayıp sormadın onu acaba?.
"İşte hayat şartları, zartları
zurtları" gibisinden bir takım bahaneler sıralayabilirsin;
ama asla inandırıcı olamazsın ki..
Seni tanımayan, hatta ölmüş
bilen kızını ne hakla kaçırır, zavallı anasını
kederler içinde bırakırsın?.
Her şeyden önce insan biraz
utanır yahu, sıkılır..
Nerdee?.
Üstelik çıkmışsın
kızının karşısına, saçma sapan şaklabanlıklarla komik olmaya çalışarak sabrımızı da zorluyorsun..
Finale doğru ortaya konan bir
'sürpriz'in etrafının üstünkörü
doldurulmasıyla oluşturulmuş, ama delik deşik olmasının önüne
geçilememiş bir senaryodan daha iyi bir film çıkamazdı
doğrusu..
Ayrıca filmin 'cast' sorunu yaşadığı
da bir gerçek..
Bunun en bariz örneği, Tuba'yı
canlandıran Eda Ece..
Tiplemesi ne kadar uyduruk olursa
olsun- Yetkin Dikinciler gibi usta bir oyuncuyla 'partner' olabilecek
kapasiteye sahip değil bu kızımız..
Ne antipatik tipi ve duruşuyla, ne de tutuk oyunculuğuyla bu rolünün hakkını verebiliyor..
Filmin, handiyse 'müziğin
istismarı' denebilecek kadar kötü müzik kullanımına
bir örnek vermem gerekirse eğer; Baba'nın gayet normal bir
şekilde, gayet normal bir kafeye girmesiyle devreye giren parçanın,
gladyatörlerin arenaya çıkış müziği kadar
dehşetengiz olmasını zikredebilirim..
Demin bahsettiğim finaldeki -pek de
sürpriz değil ama- o 'twist' olmasa eğer, karnesine 'çok
kötü' notu düşülmesi elzem olan bir film, Kızım İçin..
O değil de, sözde sempati
yaratmak amacıyla, öyle acayip bir baba figürü
oluşturulmuş ki Tanrı hiçbir çocuğu böylesine
zıpır bir babayla terbiye etmesin.. Amin!.
2 / 5