Ergenliği henüz geride bıraktığım zamanlara
denk gelen güzelim seksenli yılların -Kenan Evren'den sonraki-
en büyük kâbusu AIDS hastalığıydı..
Her türlü haltı yediğimiz o
dönemde, öncelikle Evren'in eline düşüp de idam
edilmediğime şükrederim, bir de belanın diğer büyüğü
olan bu mendebur hastalığa yakalanmadığıma..
Biz burada böyle yuvarlanıp
gittiğimiz zamanlarda, sadece filmlerden ve çizgi romanlardan
tanıdığımız ABD'nin -cow'ları ve cowboy'larıyla meşhur-
Teksas vilayetinde mukim bir elektrikçi, -tek kelimeyle-
fütursuz bir hayatın içinde gününü gün
etmekteymiş..
Ek meslek olarak rodeoculuk da yapan
Ron Woodroof (Matthew McConaughey), kâh boğanın üzerinde
sekiz saniyeden fazla kalmaya, kâh aynı mevzuda bahisler
açarak kendinden daha gerzek kovboyların paralarını
götürmeye çalışır..
Her gece mebzul miktarda kokaini
galonlarca alkole katık ederken, araya sıkıştırdığı
fahişelerle de kombo yapan bu adamın bir deri bir kemik görünüşü
meğer bu müthiş performansından dolayı değil de
yakalandığı AİDS'in son aşamasına gelmesindenmiş..
Kendisine sadece otuz günlük
bir ömür bırakan bu 'acı sürpriz'le neye uğradığını
şaşıran Ron, kötü kaderine öyle kolayca boyun
eğecek biri değildir..
Mevcut tıbbi gelişmenin ve tedavi
sürecinin, iyileşmesi için yeterli olmadığını gören
kovboy, araştırmaları sonucunda ulaştığı bazı alternatif
tedavi yöntemlerini kendi üzerinde denemeye başlar..
Bir yandan eski kötü
alışkanlıklarını sürdürürken, öte yandan
bilinçsizce uyguladığı ilaç tedavileri başta pek bi işe yaramaz..
Ancak, 'alternatif tedavi' konusunda giderek kendini geliştirmesi, hem kendi üstünde iyi neticeler almasını, hem de yeni bir 'meslek' edinmesini sağlamıştır..
Ron, sayıları müthiş bir hızla artan AIDS'li hastalara -daha çok
yurt dışı kaynaklı- ilaç sağlayan bir kulüp kurar..
Tabii ki paralı- üyelik
sistemiyle çalışan bu kulübün FDA (Amerikan Gıda
ve İlaç Dairesi) onaylı olmayan ilaçlar kullanması
Ron'un başını ağrıtacak; büyük ilaç firmaları
ve devletle karşı karşıya gelecektir..
Bütün bu süreç
boyunca, ilk günden beridir doktoru olan ve kendisiyle duygusal
bir bağ kurduğu da gözlenen Eve (Jennifer Garner) ile
hastanede tanıştığı, 'transseksüel' Rayon (Jared Leto),
Ron'un yanında olan nadir kişilerdendir..
Craig Borten ve Melisa Wallack’ın
gerçek olaylardan esinlenerek yazdıkları senaryodan
beyazperdeye aktarılan Dallas Buyers Club, ölümcül
hastalığıyla mücadele eden bir adamın bu esnada yaşadığı
hem bireysel/zihinsel, hem de sosyal dönüşümü
lâyıkıyla yansıtan, mükemmel bir drama..
C.R.A.Z.Y. (2005), The Young Victoria
(2009) ve Café de Flore (2011) gibi birbirinden şahane
filmlerin Kanadalı yönetmeni Jean-Marc Vallée -bir
istikrar abidesi misali- başarısını sürdürüyor..
Ezelden azılı bir homofobik olan Ron
Woodroof’un biyografik özellikli bu yaşam öyküsü,
aynı zamanda onun bir transseksüelle olan sıradışı
arkadaşlığının izini de sürüyor..
Hastalığı yüzünden
dışlanmasıyla, her anlamda daracık olan lümpen çevresini
ve ilgi alanlarını değiştirmek zorunda kalan kahramanımızın
hayata bakışı kökten bir değişime uğrarken, hep örtülü
kalmış ticari zekası da -insani hassasiyetine paralel olarak-
adeta zirveye ulaşır..
Matthew McConaughey ve Jared Leto ile
kazandığı oyunculuk Oscar'larını kesinlikle hak eden film, ele
aldığı mevzu sebebiyle çok müsait olmasına karşın
asla duygu sömürüsüne girişmiyor; mevcut
hüznünü, klişelerden uzak bir anlayışla ve gayet
gerçekçi bir yaklaşımla ortaya koyup, hiç öyle
uzatmadan oradan hemen uzaklaşıyor..
Filmin, ABD için olduğu kadar
tüm dünya için de çok önemli bir kuruluş
olan FDA'nın günümüzde de dikkat çekilen, ilaç
şirketleriyle olan parasal bağlantılarına ve ticarete fazla
meyilli hallerine oldukça eleştirel yaklaşması da özellikle
değerli..
Dallas Buyers Club / Sınırsızlar Kulübü
Yönetmen: Jean-Marc Vallée
Senaryo: Craig Borten & Melisa
Wallack
Oyuncular: Matthew McConaughey,
Jennifer Garner, Jared Leto
Yapım: ABD, 2013, 117'
4 / 5