20.4.14

Reha Erdem: Bir filmi 'tamamen' çözmek diye bir şey yok


Reha Erdem’in Jin’den sonra kotardığı ve prömiyerini Toronto Film Festivali'nde yaptığı yeni filmi Şarkı Söyleyen Kadınlar, festivalimizin Ulusal Yarışma bölümünde yer alıyor. Reha Erdem'le içimizde kopan kıyametlerden iyileşme umuduna uzanan bir söyleşi…

Bir grup insan bir adadalar ve tüm felaket uyarılarına rağmen hala kendi zaafları, bencillikleri ve dertleriyle ilgililer. Sizce esas “kıyamet” nedir, bu işaretleri görememek mi?

Aslında “kıyamet” benim lafım değil. Bu “kıyamet” hali biraz da içimizde gibi, herkesin bir şekilde yaşadığı bir durum.  Ama işaretler “görünür” olduğunda ve olaylar birbirini takip ettiğinde adını “kıyamet” koyuyoruz. Farklı farklı küçük, büyük “kıyametler” var belki. Lakin kıyametin manası  “son” değil, aksine sonrasında yeni bir hayat başlıyor. Her dibe vuruşta, o vuruştan bir güç alarak çıkış yapıyoruz.

Peki bu film nereden çıktı?

Bu film de yine aynı, dertlerimle ilgili. A Ay’dan beri inanç meseleleriyle, inanan insanlar, inanmayan insanlar, birbirine inananlar, söylenene inananlar gibi, meselelerle ilgileniyorum. Bunlar aynı zamanda hem maddi hem de maddi olmayan hayat meseleleri. Filmlerimde zaten kendi hayatıma değen şeylerden söz ediyorum. Kendi içimizde patlayan küçük kıyametler yani  kayıplar, bulmalar, teselliler. Bu karmaşanın içinde yeşeren umut da oradan çıkıyor. Hayat zaten böyle ara ara beklenmeyen bir sarsılma ve tekrar düze çıkma hali. Bu aynı zamanda bir korkuları yenme mücadelesi. Bu film de aslında biraz inançlara tutunup, korkuları yenmeye çalışmak çabası gibi. İşte ben de buna çabalıyorum.

Filmde kadınlar, mesela Esma, gönül gözüyle görüyor diyelim. Karşısına çıkanları sezgileriyle yorumlayarak manalandırıyor ama erkekler daha çok mantıklarıyla tepki veriyorlar diyebilir miyiz?

Onun farkı belki, daha düz, daha pür, daha temiz olması. Çünkü o insanlara inanıyor. Belki böyle bir inançla baktığı için olup biteni görüyor. Çünkü bu hayatta biz birbirimizi tam göremiyoruz. Esma karakteri o ruh cömertliğinde olduğu için yanındakini tamamen görebiliyor diye düşünüyorum.  Filmin diğer ana figürü Adem, değişim gösteren bir figür. Değişebilmek büyük cesaret ve maliyeti yüksek! Hastalık buysa, iyileşme de bu. Ama kendi kendine yapamıyor bunu, olsun! Erkeklerin belki de en çok ihtiyacı olan şey biraz sarsalanmak, silkelenmek.

Baktığımız gözler mi iyileşiyor? Yoksa durup dururken bir “kurtarıcı” gelmiyor, yine meselelerle kendimiz başa çıkmak durumundayız değil mi?

Yok tabii ki. Zaten esas mesele bu, kurtarıcı filan yok. Ama yardım var diyelim, herkes herkese yardım edebilir, birbirine iyilik yapabilir; birisinin sırtını kaşımak bile bazen insanı büyük dağlardan aşırtmak gibi büyük bir etki yaratabiliyor, içimizde büyük kapılar açabiliyor. Öbürünün alanlarını açmak, ferahlatmak mesela, en büyük yardım. Alanı açılan insan, kendi öz değerini anlamaya başlıyor. Filmler de öyle. Bizim üstümüze basmayan, geniş alanlar bırakan, bir sürü kapısı bulunan, cevaplarla dolaşmayan filmler  zenginliktir.  Filmler de aynen insanlar gibi. Ben cömert filmler yapmak istiyorum. Bu film de alanlar ve boşluklar bırakma arzusuyla, kapıları herkese açık olsun niyetiyle yapıldı, diyebilirim.




Bu film, A Ay’dan Jin ve Kosmos'a tüm temalar ve metaforların bütünü adeta. Filmlerinizdeki manaları önemseyen, altmetinleri okumaktan keyif alan sıkı sinefil bir izleyici kitleniz mevcut. Bu filmde iç- dış sesler ve kurgu biçimi gibi seyirciyi belki biraz yabancılaştırıcı ögeler var. Bunlar filmin tam olarak anlaşılmamasına yol açabilir mi?

Ne zaman hayatta her şeyi tam olarak anlayabiliyoruz ki? Bir filmi, romanı, müziği ya da şiiri  “tamamen” çözmek diye bir şey yok, hatta çözmek diye birşey yok. Dolayısıyla benim sevdiğim filmler, içinde yatılır, yanında yatılır, içine girilir çıkılır, istediğin tarafına bakılır, karşısında uyunur, sonra tekrar girilir, bazen içinde kaybolunur. Yani insanın filmle kurduğu ilişkiyle dair bir şey bu. Hiçbir ilişki de kurulmayabilir; benim bir sürü filmle kuramadığım gibi.
Farklı olanla, beklenmeyenle karşılaşıldığı zaman “anladım-anlamadım”a giriliyor. Yoksa özgürlüklere de alışmak gerekiyor, alanlara ve boşluklara da. Bu filmimde belki de diğerlerinden biraz daha farklı olarak, mesela ‘lirizmin muslukları kapalı’ denebilir! Bu herkesin kendi başına kuracağı ilişkiyle oluşacak bir şey. Yanımızdakini kabul etmek, yanımızdakine inanmak gibi, bu da bir mesafeyle olur.

Daha ziyade Pagan öğretileri ama din mitolojileriyle çok ilgilisiniz. Bu filmde sanki bir inanç penceresi açık ya da daha doğrudan referanslar mı var?

Az eğildiğimiz konular olduğu için referans gibi geliyor. “İnanç” dendiği zaman mesela, inançlı olmak başka bir şey dindarlık başka bir şey. İnanç meselelerini bütün sanat, dünya tartışıyor ama din tartışılabilecek bir şey değil. Çünkü cevapları var, kitapları var, kriterleri var, kimsenin haddi değil, ama inanç meselesi daha başka bir şey.  Filmde geçen seslerin hiç birisi dış ses değil. Aynen Hayat Var’daki mırıltı gibi bir ses ya da bu sözlerin anlamı Kosmos’un konuşmaları kadar anlamlı. Yani ne kadar anlamlı, ne kadar anlamsız ya da ne kadarı tekerleme, ne kadar sözün söyleniş şekli ya da anlamı var bunlar algıya açık.

İstanbul Film Festivali’yle büyüyen bir kuşaktansınız. Sinemacı oldunuz, festivalde jüri başkanlığı da yaptınız.  Festivalin hayatınızdaki yeri nedir?

Bizimle beraber büyüyen şahane, cömert bir arkadaş gibi Istanbul Film Festivali. 33 yıldır devam etmesi de Türkiye gibi bir ülkede mucize gibi. Açık söyleyeyim,  başına kötü bir şey gelmesinden korkuyorum çünkü böyle güzelliklerin başına hep bir şey geliyor. Özellikle ülkemizde kültür sanat alanı hiç tekin değil, birden birileri çıkıp çakıveriyorlar. İnşallah 100 yılları da görür çünkü kaç kuşak çıkarttı böyle. Sadece sinemacı da değil; bir sürü insan hayatının en güzel günlerini orada geçirdi, geçiriyor. İnancımız  Emek sinemasına yetmedi ama festivalimize yetecek umudundayım, 33 yılda nerelerden geçildi, bugüne de buna inanan insanlar sayesinde gelindi.


Röportaj: Esin Küçüktepepınar


(İşbu röportaj İKSV için yapılmıştır)


mmknmrtb'nin Şarkı Söyleyen Kadınlar'a verdiği not:  3  /5