17.4.14

Robert Lepage & Pedro Pires: İnsanlar iletişim kurduğunu sanıyor


Pedro Pires ve festival seyircisinin İtirafçı, Yalan Makinesi ve Ayın Saklı Yüzü filmleriyle tanıdığı Kanadalı sahne ve film yönetmeni Robert Lepage’ın ortak yönettiği Üçleme adından da anlaşabileceği üzere üç bölümden oluşuyor. 

Birbiriyle bağlantılı üç karakterin hayatını izlediğimiz film, Lepage’ın dokuz saatlik Lipsynch oyununun sinema uyarlaması. 
Gerçek bir edebiyat aşığı, kitapçı Michelle şizofreni tanısıyla yatırıldığı akıl hastanesinden yeni taburcu olmuştur... Michelle’in şarkıcı kardeşi Marie, beyin tümörü sebebiyle konuşma yetisini kaybetmekle karşı karşıyadır... Marie’nin önce doktoru sonra sevgilisi olan, beyin cerrahı Thomas ise elleri titreyen bir alkoliktir... 

Üçleme’yi şu seanslarda izleyebilirsiniz;

20.04.2014  21.30 Feriye
19.04.2014  21.30 Rexx


Yönetmenler sorularımızı yanıtladı.

Neden bu filmi beraber yönetmek istediniz? Aranızda nasıl bir iş bölümü vardı? 

RL: Aslında ben daha çok tiyatro yönetmeniyim. Arada film de çekiyorum. Sinema benim için meslekten ziyade bir hobi. Uzun bir süre boyunca, yalnız bir yönetmen olarak kendi şahsi projelerimle ilgilendim. Bir süre, sinema konusunda kendimi yetersiz hissettim. Benim anlatım dilim değildi. O dönem, film çekmeyi bırakıp daha çok sahneye yöneldim. Daha sonra, kısa filmler çeken Pedro Pires’le çalışmaya başladım. Beyaz perdenin dilinden anlayan biri olduğunu görebiliyordum. Tam bir sinema insanıydı. Sinemanın dinamiklerine ve hikâye anlatımının inceliklerine dair her şeyi biliyordu. Birlikte çalışmaya başladık. Filmi birlikte yönettiğimiz için çok mutluydum. Öyle büyük bir egom yoktur. Liderliği paylaşmayı severim. Operada her şey hem şef hem de yönetmen tarafından yönetilir. Belki sinemada da aynı şey yapılabilir diye düşündüm.

Pedro Pires, görüntü yönetimi ve kurgu da sizin imzanızı taşıyor. Görüntü yönetmenliğini de üstlenmeyi neden tercih ettiniz?

PP: Bence biri diğerini besliyor. Filmi doğal ışıkta çekmem ve önceden planlamak yerine mevcut olandan faydalanmam yönetmenliğimi birçok açıdan etkiledi, tabii kurgunun görüntüyü etkilediği yerler de oldu. Ayrıca, çekimler de alışılmışın aksine, birkaç yıl sürdü. Üç gün orada, beş gün burada. Arada da kurgular yapıldı. Belgesel çekimine yakın bir şey oldu. Hani çektikçe hikâyeler artar ya. Sürekli gelişen bir iş oldu. Robert’le bu yöntemi projelerimizin çoğunda kullanıyoruz.

Senaryo, sizin Lipsynch isimli oyununuzdan uyarlandı. Oyundaki dokuz farklı hikâyeyi, üç hikâyeye ve üç karaktere indirirken metnin odak noktası değişti mi?

RL: Aslında evet; oyun dokuz farklı hikâye anlatıyor. Üçleme, orijinal tiyatro projesinin yalnızca üçte biri. Uzun metraj filme dönüşen bu üç kısa hikâye, derinleşmek, genişlemek için bir filme dönüşmesi gereken hikâyelerdi. Tiyatroda her zaman bir şeyler yarım kalır. Oyunu bir film projesine dönüştürmek, hikâyeyi ilerletmenize ve sahnede gösteremediğiniz şeyleri göstermenize ve farklı katmanları, siyasi ya da psikolojik katmanları anlamanıza yardımcı oluyor.





Neden bu oyunu sinemaya uyarlamak istediniz? Temel arzunuz daha çok kişiye ulaşmak mıydı?

RL: Tabii ki, bunun da etkisi oldu. En popüler yönetmen de senarist de olsanız, filminizi daha fazla insanın izlemesini istersiniz... Ama filmlerin sahip olduğu erişim sizin elinizde yok. Galiba bu biraz da kitap yayımlamak gibi. Kayıt altına almak istiyorsunuz. Tiyatro oyunlarının video kayıtları genellikle çok başarısız oluyor. Eserin hakkını veremiyor. Film uyarlamaları daha sadık oluyor. Adeta zamana karşı koyuyoruz böylece, oyunu bozulmadan saklıyoruz.

Gerçekle düşleri iç içe geçirirken doğallığını da yitirmeyen görsel bir diliniz var. Özellikle beyin ameliyatı sahnesi gerçekçiliğiyle vurucu. O sahneyi çekerken zorlandınız mı?

PP: Aslında o gerçek bir beyin ameliyatı. Kameranın Marie’nin yüzünden beynine doğru hareket ettiği sahne hariç her şey gerçek. Daha önce de söylediğim gibi doğal ışık ve gerçek öğelerle yaratmayı ve ortamda ne olursa, neler varsa onlarla doğaçlama yapmayı seviyorum. Üç beyin ameliyatını çekmeme izin verildi. Gerçek olanı göstermek bizim için önemliydi. Rönesans sanatçılarının merakı gibi. Michelangelo’nun anatomi merakı gibi.

Bu temalarda sizi çeken neydi, modern toplumdaki bireyi nasıl bir geleceğin beklediğini öngörüyorsunuz?

RL: Bu aralar, insanlar bir çeşit bireysel güçleri olduğuna dair bir yanılsama içindeler; çünkü birer Facebook ve Twitter hesapları var; ne dinleyeceklerini, ne izleyeceklerini kendileri seçiyor güya. Bunların hepsi sahte özgürlükler. Biz sosyal hayvanlarız, bir gruba ait olmak isteriz. Ben faşizme ya da diktatörlere inanmıyorum. Ancak kudretli felsefi ya da siyasi liderlerin olduğu o güzel günlere dönmemiz gerek. İnsanlar güçlü kişilerin, ustaların var olduğunu unutmuş gibi. Böyle insanlar size ne yapacağınızı ya da düşüneceğinizi söylemez, sadece sizi yönlendirir. Şu an her şey bir kaos halinde. İnsanlar iletişim kurduğunu sanıyor. Bence bu sadece bir geçiş dönemi. Yakında hepsinin ne kadar soyut olduğunu göreceğiz.

Bir şizofren olan Michelle karakterini canlandıran Lise Castonguay’un performansı gerçekten şaşırtıcı. Kasting sırasında ve oyuncularınızla çalışırken nasıl bir yöntem tercih ediyorsunuz?

RL: Filmde rol alan tüm oyuncular, oyundan. Oyunda bu kısımları kendileri doğaçladılar. Filmdeki diyalogların birçoğu, karakterlerin oluşturulmasına ilişkin fikirlerin birçoğu oyuncular tarafından doğaçlandı. Tabii ki onlara durumun ve karakterin özünü anlattım ama diğer her şeyi onlar yarattı. Tam da bu yüzden farklı bir deneyim oldu. Gerçek bir kasting süreci işlemedi.

33. İstanbul Film Festivali’nde yarışmak size neler hissettiriyor?

RL: Yarışmaya katılmış olmak benim için oldukça gurur verici. İstanbul’un çok önemli bir film festivali olduğunu biliyorum. Asıl önemli ve heyecan verici olan ise diğer cesur film ve yönetmenlerle yarışıyor olmak. Bu festivale gelenler, yeni biçimler, yeni anlatım yolları arayan insanlar. Filmimizin yarışmaya değer bulunması çok rahatlatıcı.
PP: 33. İstanbul Film Festivali’nin bir parçası olmak benim için bir onur. Bu, Türkiye’ye ilk gelişim olacak. Hepinizle tanışmayı dört gözle bekliyorum.


Röportaj: Ceyda Aşar


(İşbu röportaj İKSV için yapılmıştır)


mümkünmertebe'nin Triptyque'e verdiği not:  3  /5