Necip, yıllardır sürdürdüğü
başarılı, profesyonel futbolcu olma hayalini, 1.lige çıkmak
için mücadele verdikleri son playoff maçına kadar
taşımıştır.
Egoların, kazanma hırsının öne
çıktığı maçta, sert bir müdahale sonunda
Necip’in vücudunun tamamı felç olur.
Genç, yakışıklı, yetenekli
ve başarılı Necip, görüp duyabilen, ancak konuşamayan,
hareket edemeyen ve de tepkisini gösteremeyen bir insandır
artık..
Hastanede geçen yoğun bakım ve
tedavi sonrası evindeki ilk günde yaşananlar, Necip’in
yaşamına ve çevresindeki insanlara mercek tutacaktır.
Zavallı Necip'in Gözyaşları
Alabildiğine yaşam enerjisiyle dolu genç bir adam, harika bir yaşam standartı içinde hayatın en zevkli meyvelerini dilediğince yerken başına gelen fazlasıyla trajik bu felaketi ölmeden atlatmıştır..
Fakat bu adamdan geriye kalan 'şey',
benliğini kendi iç dünyasına prangalayarak, lanet bir
esareti dış dünyadan soyutlanmış vaziyette yaşamaya mahkum,
'insani' bir figürden ibarettir..
Film büyük oranda tek bir
mekanda yani Necip'in evinde geçiyor..
Bu tek mekan ve bu mekana sürekli
girip çıkan muhtelif insanlar ve de bu sırada gelişen hüzünlü, komik
ya da heyecanlı olaylar, filme bir vodvil ya da genel olarak bir
tiyatro havası katıyor..
Zaman zaman bu evin dışına çıkan
kamera, Necip'in 'hayal'inde canlandırdığı, içi kaygan bir salgıyla kaplanmış
organik dokulu bir yapının içini gösterir..
Onun 'zihnindeki zindan'
diyebileceğimiz bu 'klostrofobik' yerde, çırılçıplak
vaziyette hapsolmuştur Necip..
Çevresinden gelen ona yönelik sözler ya da suçlamalar karşısında -haliyle- savunmasını yapamadığından, çaresizce çırpınır durur; çıkmak, kurtulmak ister oradan.. ama heyhat!.
Anlaşılan Necip, ölmeden ölmüş
ve kendisine özel olarak dizayn edilmiş bu cehenneme de tıkılmıştır..
Hiç kuşkusuz ki aksi durumda
komik kaçacak bu mekansal uygulamanın ve burada sergilenen
mizansenin başarısını, bu yapımın artı hanesine eklemek gerek..
Her haliyle 'ilginç' bir film
Büyük üzüntü
içindeki annesi dışında hemen herkesin bir çıkar
vesilesiyle Necip'le ilgilenmesi, son sevgilisi ya da sözlüsü
gibi, artık 'eski' pozisyonlarını sürdüremeyeceklerin, kendilerince bir
haklılık mazereti uydurarak ondan uzaklaşması; lâkin -az
çok işe yarar tek organı olan- gözleriyle hayal meyal
tanık olduğu bu gelişmeler karşısında -gözlerinden süzülen
gözyaşları dışında- hiçbir şey yapamaması..
Böylesine korkunç bir gerçeğe, salt acı ve kederin karanlık penceresinden bakmak yerine, onu mizahi bir ortamla yumuşatması ve de zavallı kahramanını, kendisi dışında yaşanan hayatın -istemsiz de olsa- bir elemanı haline getirmesi, filmin en değerli tarafı..
Şurası bir gerçek ki ecnebi
benzerlerine rastladığımız, ancak Türk Sineması açısından
pek denenmemiş bir konu bu..
Aslında felç durumu bu denli
ileri ve olumsuz seyreden bir film kahramanını ben yabancı bir
yapımda da görmedim galiba..
İlk akla gelen örneklerden Mar adentro (2004) ya da Le scaphandre et le papillon (2007)'un
kahramanları, dış dünyayla bi şekilde iletişim kurabilen
insanlardı; burada o da yok..
Hem bu 'radikal'lik, hem de mevcut duruma tamamen ters bir tercihle yapılan mizahi üslup sebebiyle kutlanması gereken bir çaba bu..
Yalnız bu seçimin sinemaya
aktarımında bazı sorunlar yaşanması da o derece üzücü..
Evin liseli gencinin, dayısı olan
Necip'e yönelik -abartının da ötesine geçen-
tepkisi ile hemşire kızın, yatalak ve berbat vaziyetteki Necip'e
aşık olması gibi 'yapay ve anlamsız' durumlar, filme büyük
darbeler vuruyor..
Aynı şekilde, saçlar ve saç
boyaları üzerine aniden devreye giren diyaloglar, durum
itibarıyla absürde meyyal olarak başlarda ilginç
geliyorsa da, sonraki tekrarlarda sıkıcı bir hâl alıyor..
'Ölmeden Ölen Adam' Necip'i canlandıran Metin Akdülger zorlu rolüne karşın, gayet başarılı..
Zaten filmin bir değerli tarafı da
oyunculuklar..
Çok tecrübeli isimler ve
onlara eşlik eden genç oyuncuların 'doğal' oynama çabaları
-pek süreklilik oluşturmasa da- benim için değerliydi..
Sonuç olarak, hararetle tavsiye
edemediğimden kelli, 'kaçırılmış bir fırsat' olarak
değerlendirdiğim; insana ve insani ilişkilere trajikomik bir
açıdan bakmayı samimi bir hevesle deneyen, her haliyle
'ilginç' bir film bu..
Senarist Yönetmen: Ahmet
Küçükkayalı
Oyuncular: Metin Akdülger, Nurhan
Yılma, Öykü Çelik
Yapım: 2014, Türkiye
6 /10