20.6.14

The Railway Man / Geçmişin İzleri



Muhteşem bir biyografiden esinlenilen Geçmişin İzleri, İkinci Dünya savaşı sırasında Japon çalışma kampında esirken işkence gören İngiliz ordu mensubu Eric Lomax’ın sıradışı ve epik gerçek hikayesini anlatmaktadır.

Yıllar sonra Lomax , yaşadıklarının büyük bir bölümünden sorumlu tuttuğu Japon tercümanın hayatta olduğunu keşfeder ve hem onunla hem de zorlu geçmişiyle yüzleşmeye karar verir .

Jonathan Teplitzky’nin yönetmenliğini yaptığı ve Oskar ödüllü Colin Firth’in, Jeremy Irvine’ın , Oskar ödüllü Nicole Kidman’ın başrollerini paylaştığı film güçlü bir hayata tutunma, aşk ve kefaret hikayesidir.

Yıl 1942. Japon Kuvvetleri Singapur’u istila ettiklerinde binlerce cesur genç asker savaş esiri olmuştur.

Churchill bu olayı “ İngiliz İmparatorluğu’nun başına gelen en büyük felaket” olarak nitelemiştir.
21 yaşında ki sinyal subayı ve bir demiryolu sevdalısı olan Eric Lomax teslim olanlardan biridir.
Tayland’da ki Ölüm Demiryolu inşaatına çalışmak üzere gönderilir.
Eric inanılmaz eziyetlere tanık olur.
İnsanların demiryolunun yapılacağı alanı kayalardan ve ormandan çıplak elleriyle temizlemeye zorlandıklarını, dövüldüklerini, aç bırakıldıklarını ve tropikal hastalıklara yakalandıklarını görür.


Esirlere umut verebilmek için gizlice bir radyo yapar. Pasifikte Amerikalıların zaferlerini yada Hitler’in yenilgilerini fısıldadıkça gücünü yitirmiş ve yorgun binlerce çaresiz adam bir gün daha hayatta kalma gücü bulmaktadır.
Radyo Japonlar tarafından fark edildiğinde Eric dayaklara, sorguya ve birçok işkenceye maruz kalır.
Hayatta kalmayı bir şekilde başararak onun ve diğerlerinin savaşta nelere maruz kaldıklarını tahmin bile edemeyecek olan ülkesine döner.
Genç bir Japon subayının gözünün önünden gitmeyen hayali ile kendini dış dünyaya kapatır.
Ve sonra bir gün, uzun yıllar sonra, güzel bir kadınla tanışır – bir trende tabi.
Bu güzel kadın onu uzun zamandan sonra ilk kez güldürür. Gençler gibi flört ederler ve hemen evlenirler. Ama düğün gecelerinde Eric’in savaşın hala bitmediğini söyleyen ve onu geçmişin karanlıklarına doğru çeken genç Japon subayını gördüğü kabusları geri döner. Patti, Eric’i yatak odasının zemininde çığlıklar atarken bulur.
Utanan ve kafası karışan Eric yeniden iç dünyasında kaybolur ve sessiz öfkesini eşine yansıtarak onun hayatını çekilmez bir hale getirir. Patti sevdiği adamın çektiği sıkıntıları ortaya çıkarmak için mücadele eder.
Eric ile aynı sessizlik yeminini paylaşan eski savaş esiri esrarengiz Finlay’i şok edici sırrı açıklamaya ikna eder. Eric’in tam olarak neler yaşadığını bilen kilit kişi olan Japon subay hala yaşamaktadır ve Finlay onun nerede olduğunu bilmektedir.
Patti’nin bir karar vermesi gerekmektedir. İntikam duygularıyla yanan eşine bunu söylemeli midir? Eşi ne yaparsa yapsın onun yanında durabilecek midir? Patti’nin verdiği karar, olağanüstü bir kahramanlık, insanlık ve aşkın gücünün hikayesinin, en nihayet galip geleceği sarsıcı, beklenmedik finaline doğru Tayland’a dönüş yolculuğunu başlatır.



Senarist Frank Cottrell Boyce’un film hakkındaki notları

“Death Railway (Ölüm Demiryolu) olarak bilinen Tayland/Burma Demiryolu inşaatında çalışıp hayatta kalmayı başaranların birçoğu savaş sırasında yaşadıkları konusunda sessiz kalmışlardır.
Yani en azından gündüzleri sessiz kalmışlardır. Geceleri ise öfke ve kabuslarla geçmiştir. Yıllar sonar Eric Lomax sessizliğini bozmuştur. Askerlik günlerine dönüp hem psikolojik hem de gerçek zebanileri ile yüzleşmiştir.
Eric, olağanüstü bir kadının yardımlarıyla kendisine yapılan sorgu ve işkencelerde hazır bulunan subay Takashi Nagase’i arar, bulur ve yüzleşir.
Şaşırtıcı hayat hikayesini “The Railway Man” isimli kitapta anlatmıştır. Bu şaşırtıcı hayat hikayesi aslında tuhaf bir ironi etrafında dönmektedir: Eric’in küçük bir çocukken Edinburgh Waverley Gar’ına giren ve çıkan buharlı trenlerden büyülenmesi ile genç bir askerken Ölüm Demiryolu’nda işkence görmesi ve arkadaşlarının demiryolu inşaatında ölümüne çalışmalarına tanık olması.
Sessizliğini bir kez bozduktan sonra Eric öğrendiklerini - Aslında düşündüğümüzden daha iyi ve daha güçlü olduğumuzu, kırılganlığımızın gücümüzün bir parçası olduğunu, aşkın bizi en karanlık köşelerden çıkarıp alabileceğini - herkesle paylaşmak ister.
York’taki Railway Otel’de Eric’in “Geçmişin İzleri” filminin yapımını bize emanet ettiği an, bizim için en stresli ve zor andı.
Bizden beklenen herşeyi yerine getirdik. Birlikte Edinburgh’e gidip onun hatıralarının bulunduğu her yeri -okulu, işyeri, trenlerin gidiş gelişini izlediği köprü- gezdik. Çocukluğunun geçtiği eve gittik.
Artık o evde yaşamakta olan genç çift döşemelerin altında oyuncak bir tren bulmuş.
Tabi ki Eric’indi.
Tokyo’ya gidip Takashi Nagase ile röportaj yaptık. Eric’in Berwick-upon-Tweed’de ki evine gittik ve benzersiz Bradshaw Tren Tarifeleri kolleksiyonunu inceledik. Tarifelerin bazıları o kadar eskiydi ki Atlı Posta Arabalarının hareket saatlerini bile gösteriyordu.
Deniz kıyısında yürüyüşlere çıktık. Londra’ya ne zaman gelse Soho’da ki ofisimizi ziyaret ederdi. Biz bir kitabın haklarını aldığımızı sanmıştık ama aslında bir adamın hayatının bir parçası olmuştuk. Karmaşık, harika ve önemli bir adamın.


Film çekmek zor iştir ama “Geçmişin İzleri” filmini çekmek daha bir zordu. Senaryoyu yazmak – kalbinin derinliklerinde ki karanlıkla sonuçta vardığı ışığın arasındaki dengeyi kurmak –zordu.
Zaman geçtikçe Eric’in değişimine tanık olduk. İlk tanıştığımızda kitap yayınlanalı çok olmamıştı ve Eric’in Nagase ile yaptığı tarihi görüşmenin üzerinden çok az zaman geçmişti. Zamanla Eric’in halkın tanıdığı biri haline geldiğini, bu role uyum sağladığını, yaşadıklarını daha rahat anlatır hale geldiğini gözlemledik. Zaman aktıkça onun yaşlandığına ve naifleştiğine tanık olduk. İngiltere seyahatleri sona erdi. Dünya da Eric kadar hızla değişti.

Eric’in Nagase ile yüzleşmesi zamanında benzersiz bir olayken artık ulusları oluşturma sürecinde Gerçek ve Uzlaşı Komiteleri vardı.
Öte yandan Eric ile ilk tanıştığımızda onun maruz kaldığı işkenceler insanlık tarihinde ki uzak ve barbarca bir döneme aitmiş gibi görülüyordu. Oysa şimdi suda boğma (water boarding) gibi işkence türleri sıradanmış gibi algılanıyor.
Yıllar ilerledikçe “Biz bu filmi hemen çekeceğiz.”den, “Biz bu filmi Eric ölmeden çekmeliyiz.”e geldik.
Bazen içimizde ki inancı kaybettik. Bazen birbirimize inancımızı kaybettik, ama Eric bize olan inancını hiç kaybetmedi ve biz de kitaba olan inancımızı hiç yitirmedik.

İşin en zor tarafı tabi ki Eric karakterini kimin oynayacağıydı. Eric gibi olamıyordu kimse. Adayların birçoğu -Michael Redgrave, Robert Donat, Roger Livesey- artık yoktular. Aklımıza gelen tek isim, kaybolmakta olan özellikleri  -zerafet , gizlenmiş güç ve zeka- taşıyan Colin Firth’ti.
Trene binip Berwick’e bizimle geldi. Eric’in salonunda oturdu. Tarihi tren tarifelerini inceledi. Birlikte güldüler. Eric güldüğünde her iki elini de kaldırıp ağzını kapattı. Mavi gözleri kısıldı ve ışıldadı. Muhtemelen Colin’i filme bağlayan senaryo kadar o gülüş de oldu.
Nihayet filmi çekiyorduk. O kadar keyifliydi ki bazen üzüntülü bir hikaye çektiğimizi unutuyorduk.

Eric’in aile üyeleri çoğu kez sete gelirlerdi. Yemek karavanının önünde insana tarifsiz tatlar sunan ama aynı zamanda savaş esirlerinin ailelerinde ki büyük kederi hatırlatan bir kalabalık oluşurdu.
Eric’in evinin yakınında çekim yapacağımız bir gün Eric’in hem seti ziyaret etmesini hem de Colin Firth ile görüşmesini planladık. Bütün sabah caddenin sonunda bekledik ama Eric dışarı çıkamayacak kadar yorgundu. Sonunda Colin gidip öğle yemeğini onunla birlikte yedi. Yanında rol arkadaşı Nicole Kidman’ı da götürdü. Bu Eric’i o kadar çok heyecanlandırdı ki hemen şapkasını ve kalın yünlü paltosunu giyip sete gelmek istedi. Ama bizim limana tepeden bakan dik bir noktaya çıkmamız gerekiyordu. Onu kabloların, çekim arabalarının ve ekipmanların arasından tekerlekli sandalyesi ile geçirip tepeye taşımak için kalabalık bir ekip çalıştı.


Biraz Fitzcarraldo biraz da Heath Robinson karışımı bir durumdu. Onu monitörün yanına oturttuğumuzda kameranın üzerine monte edildiği dolly aracını işaret edip “Onu kullanmayı çok isterdim.” dedi. Sonrasında eve dönerken “Bu hayatımın en güzel günlerinde biriydi.” dedi.
Kurgu aşamasındayken Eric vefat etti. Onu kaybettiğimiz için çok üzüldük. Üzüntümüzün diğer bir nedeni de filmi bitirmemize çok az zaman kalmış olmasıydı. Birkaç hafta sonra filmi görebilecekti. Filmi bir gün mutlaka izleyeceğine söz vermiştik. Sözümüzü tutamadık mı? Şimdi düşünüyorum da aslında bu bir af dileme. Eric Lomax’ın muhteşem gelişimi, en karanlık yerden çıkıp yaşananları arkasında bırakabilmesiydi. Neden böylesi bir tecrübenin Dolby Stereo ve Technicolor çerçevesinde yeniden canlandırılmasını istemişti ki? Onun zaten bildiklerine daha fazla ne ekleyebilirdik ki? Onun en büyük zaferi onu tutsak eden karanlık gölgeleri üstünden silkeleyip kalbi dostluk, kekler, sevgi ve buhar trenleriyle dolu ölmesiydi.

YAPIM HİKAYESİ

“Geçmişin İzleri” filmi, Eric Lomax’ın en çok satanlar listesinde ki biyografisinden, Lomax ve eşi Patti ile yapılan bir dizi görüşmeden esinlenilmiştir. Eric, film setini ziyaret edebilecek kadar uzun yaşadıktan sonra 2012 yılında ölmüştür. Film İskoçya, Queensland ve Tayland’da çekilmiştir. Filmin birçok sahnesi on binlerce kişinin öldüğü gerçek Ölüm Demiryolu’nda filme alınmıştır.

UYARLAMA

Frank Cottrel Boyce ve Andy Paterson için en öncelikli ve en zor görev hikayeyi anlatacak doğru yolu bulmaktı. Hikayesini anlatmayan yada anlatamayan karakterleri ekrana taşımak kolay değildir. Lomax “Bu eski Uzak Doğu savaş esiri muhtemelen yaşadıkları hakkında kimseyle konuşmamıştır daha önce. İşkence kurbanları çoğunlukla konuşmazlar.” diye yazmıştı.
Lomax ile görüşmeye başladığımızda kitap yayımlanalı henüz 2 yıl olmuştu. Anladık ki biz hala yayılmaya devam eden bir hikaye ile karşı karşıyaydık ve onlarca yıl
kendini dış dünyaya kapatan bir adam birdenbire halk tarafından tanınan bir adam olmuş ve ondan en özel sırlarını açıklaması bekleniyordu.
Başlangıçta, hikayeyi kitapta yazıldığı gibi anlatmasını bekledik ondan. Ama mesela Eric, Nagase ile yaptığı görüşmenin etkilerini anlatırken , acıların nasıl birdenbire yok oluverdiğini söylediğinde fark ettik ki o bile daha bunun nasıl olduğunu anlamamıştı.


Yapımcı Bill Curbishley kitaptan “bir otobiyografi klasiği” olarak bahsedilmeye başlanmasını son derece haklı buluyordu. Ama kitapta Patti’den çok az bahsediliyordu. Bu durumun Patti’yi incittiğini tahmin ediyoruz ama o bundan hiç söz etmedi. Patti sadık, akıllı, harika bir kadındı. Çok uzun zaman kendi hikayesinin de önemli olduğunu kabul etmeyi reddetti. Demiryolu inşaatında çalışanların çektiğinin yanında kendisinin yaşadıklarının lafı mı olurdu? Colin Firth’in daha sonraları belirttiği gibi Patti olmadan hikaye de olamazdı aslında. O, Eric’in hayatında ki mucizeydi.
Hiç şüphesiz Lomax intikam duyguları içinde “kendini uyutarak” onlarca yıl geçirmişti. Jonathan Teplitzky, Eric ve Colin Firth’in birlikte oturdukları bir günü hatırlar: Colin ona “Nagase’yi öldürmek istedin mi?” diye sorduğunda Eric hemen “Evet” diye cevap verir. Bunu birçok kez düşünmüştü açıkçası. Film yapımcılarının Lomax’ın eski işkencecisini “hapsetmek, canını yakmak , yok etmek” arzularından sıyrılarak nasıl affedebildiğini anlaması gerekiyordu.
Helen Bamber’ın, Eric’in rehabilitasyonunda çok büyük yardımları olmuştur. Bamber, Belsen Toplama Kampına 19 yaşında girip 2-2,5 yıl çalışmıştır. Amnesty vakfı ile çalıştıktan sonra İşkence Kurbanlarına Tıbbi Yardım Vakfını (Medical Foundation for Victims of Torture) kurmuştur. Eric onunla ilk tanışmasını anlatırken “Keşfedilmemiş bir şefkat ve ihtimam dünyasına adım atar gibiydi” demiştir. Belsen’de tecrübe edinirken insanlara kendilerine ne olduğunu anlatmalarını sağlamanın; onları dinlemenin ve bu insanlara yaşadıkları acıların bu çabayı hak ettiğini hissettirmenin önemi öğrenmişti.

OYUNCULAR

Bir zamanlar Ölüm Demiryolu’nda bulunmuş birini tanıyan Colin Firth: “O aslında bizim yerel meclis üyesi adayımızdı ve onun sanki her zaman üzerinde bir yük taşır gibi göründüğü ve bir çeşit uzlaşma yeteneğine sahip olduğu söylenirdi. Her şey birbiriyle bağlantılı aslında. “Birçok berbat senaryoda birbirine benzer kahramanlara rastlarsınız . Ama bu hikayede karakter sayfalardan dışarı fırlıyor. Eric benzersiz; demiryolu tarifelerine ve trenlere olan tutkusu, olağanüstü içselliği, sadakat ve şerefine bağlılık gibi askerlik özellikleri birleşerek son derece dinamik bir kişilik oluşturuyor. Çok hoş aynı zamanda da gizemli bir kişilik.”

Jeremy Irvine senaryo kendisine gönderilmeden birkaç yıl önce kitabı okumuş. Oyuncu seçimine elinde 50 sayfa notla geldi. “Bu hikayede gerçek bir tamlık, gerçek duygular ve gerçekten olağanüstü olduğu için anlatılması gereken bir şeyler var – olağanüstü kelimesini öylesine söylemedim.”

Irvine, genç Colin Firth’i oynarken tedirgin oldu mu?

“Birdenbire jenerasyonunun en büyük aktörlerinden biri ile çalışmaya başladım. Colin son derece açık, son derece yardımcı, nazik ve anlayışlıydı. Onunla çalışmak harikaydı. Ona telefon açıp “Sence şöyle yapsam işe yarar mı ?” diye sorabiliyordum. O da bana “Bilmiyorum ama deneyelim bakalım.” diyordu. Birlikte prova yaptık. Böylesi bir tecrübe 21 yaşında ki aktörler için sadece bir hayaldir.”
Teplitzky’e göre ikisinin geçirdiği zaman aslında en iyi provaydı. “Çünkü bu karşılıklı bir deneyimdi. Colin’in , Jeremy’nin fiziksel ve duygusal olarak yaşadıklarını, hissettiklerini anlaması gerekiyordu. Yaşananların kendilerine neler hissetirdiğini paylaşmaları gerekiyordu.”

Nicole Kidman hikayeyi okuduğunda hemen aradı. “Partnerinin, sevdiğinin, kocasının zor zamanlarında ona destek olan kadın rolünü canlandırma fırsatım hiç olmadı. Bu duyguyu içimde hissediyorum çünkü ben bunu özel hayatımda yaşadım. Aşkın mücadele gücü olduğuna inanıyorum. Nazikçe, yavaşça, kişilerin sorunlarıyla yüzleşmesine cesaret veren bir güç. Bunu beyaz perdede de gerçekleştirmek istiyorum. Patti’nin ve benim çok farklı durumlarda da olsa yaşadığımız bir tecrübe ve ben onu anlayabiliyorum.”
“İnsanların acıyla yoğrulduklarına inanmışımdır hep. Her şey yolunda giderken insanlar aşık olmaz yada gerçek aşkı bulamaz. Beraberinde acıyı da tattığınızda bulursunuz aşkı. Ve birlikte devam etmeye karar verirseniz işte gerçekten derin bir şey bulmuşsunuzdur.”

Firth de, Kidman da Stellan Skarsgaard ile daha önce çalışmışlardı.
Teplitzky: “Stellan’ın adı telafuz edildiğinde bu fikre hepimiz bayıldık. Gizemli bir karakteri canlandırmak için rolüne itibar, inandırıcılık ve gerçeklik getirebilen bir aktöre ihtiyaç vardır. O filme sımsıkı bağlandı. Patti’nin, kocasının neden kendini ona kapattığını anlamasına yardım ederken sahneye bir sıcaklık getirdi.”


Hiroyuki Sanada senaryoyu okuduğunda donup kalmış. ”Ölüm Demiryolu’nu daha once duymuştum ama hiçbir detay bilmiyordum. Japon eğitim sistemi bunu anlatmaz. Araştırmaya başladığımda şok oldum, şaşırdım ve Japon kökenli bir aktör olarak bu hikayeyi dünyaya ve gençlere aktarma, tarihi yeniden incelenmesini sağlama misyonunu üstlendim. Ben bir dil öğrenmenin o dilin kültürünü de öğrenmek olduğuna inanırım. Nagase bir tercümandı ve dünyanın Japon militarizmi hakkında ne düşündüğünü öğrenme şansı oldu. Savaş esirleri ve Asyalı işçiler için dua etmeye başlama nedeni işte budur. Ben de içimde aynı misyonu hissediyorum.
Eğer geçmişte neler yaşandığını bilmezsek geçmişten nasıl ders alabiliriz? Bu nedenle hem bir aktör, hem de bir Japon olarak bu filme dahil olmak istedim.”

Genç Nagase’yi canlandıran Tanroh Ishida “Benim jenerasyonum çok şaşıracak çünkü bu hikayeyi bilmiyorlar. Öğretilmemiş ki - eğer araştırmak isterseniz öğrenebilirsiniz” Ama Ishida canlandırdığı karaterin maruz kaldığı baskıyı, stresi anlamayı çok istiyordu. “Bunu taşımak çok zor çünkü bu bizim jenerasyon için yeni bir şey. İmparator’un tanrı olduğuna sizin de gerekirse canınızı onun için vermeniz gerektiğine inanılıyordu eskiden. “sen” diye birşey yoktu – “sen” sadece bir grubun ya da ulusun parçasıydın. Özellikle Batı toplumları için bunu anlamak çok zor ama eskiden böyleydi.”

ÇEKİM

Edinburgh - Eric Lomax’ın ’ın doğup büyüdüğü yer - İskoç çekimleri için harika bir mekan oldu. Bo’Ness ve Kinneil Özel Demiryolları meraklıları ve gönüller
tarafından işletiliyor ve çalışır durumda tren ve istasyonları var. Perth İstasyonunda bazıları artık kullanılmayan çok güzel tarihi platformlar var. Platformların
kullanılmıyor olması çekimler için kolaylık sağladı ve North Berwick sahilde harika bir mekan oldu. Bu film yapımcıları için çok önemliydi – ve Patti Lomax için- burada olmak hikayenin geçtiği Berwick-upon-Tweed’e rahatlıkla ulaşabilmek demekti. Ve Nicole Kidman için çok özel bir an gelip çatmıştı. Kidman O ana kadar Patti ile tanışmamayı tercih etmişti. “Filme başlamadan onunla tanışmak istemiyorum. Hakkında çok okudum,hikayesini anlattığı röportajları izledim. Çok samimiydi ama onunla tanışma fikri beni huzursuz etti.
Ve sonra bir gün Patti’nin yaşadığı kasabada çekimdeydik. Bu tanışmak için harika bir fırsattı. Patti’nin evine gittik ve oturma odasında oturduk birlikte; Patti, Eric, Colin ve ben. Ve konuştuk. Gözyaşları , kahkahalar içinde geçti görüşmemiz. Aramızda bir bağ oluştu. Son derece saf, temiz bir bağ. Patti ile bahçede yürüdük. İkimizde çiçekleri seviyorduk. Güllerden ve çiçeklerden bahsettik. Canlandıracağım bir karakterle tanışmanın en güzel şekliydi benim için.”
Tayland , Eric’in ve diğer onbinlercesinin yaşadıklarını ekibin anlamaya başladığı yer oldu. Gerçek Ölüm Demiryolu, çoğunlukla turistler için Bangkok ve Kançanaburi arasında hala çalışıyordu. Jeremy Irvine sonrasında neler olduğunu şöyle anlattı: “Tayland’a vardığımızda askeri danışmanımız Rod Beattie, Sam Reid’i (Genç Finlay ) ve beni alıp dağların tepesine, ormanın kapladığı bir trenyoluna çıkardı. Trenyolunun bir bölümünü ormandan temizlemesine yardım ettik. 40 derece sıcakta ve %98 nemde ve tıpkı savaş esirlerinin yaptığı gibi sadece el aletleriyle çalıştık. Muhtemelen sadece bir saat çalıştık ama ben bitap düşmüştüm. Minibüsten çıktığımız anda vücudumuzdan ter akmaya başlıyordu. Üstelik fazla malzeme de taşımıyorduk yanımızda. Böyle bir çalışmanın günde 16 saat ve üstelik çok az bir yemek ve su yapıldığını düşününce.. gerçekten duygusal bir andı, sarsıldık.
Hellfire Pass’i (Cehennem Ateşi Geçidi) gezerken burada çalışmış, benden 3 yaş daha genç binlerce genç adamın ruhlarının dolaştığını hissediyorsunuz. Çok farklı bir tecrübeydi. “

Firth onaylayarak “Orada büyük bir şeyler olmuştu. İz bırakmaması mümkün değil. İster hayal gücünüzün bir ürünü olsun ister olmasın. Birçok kişinin tahminin ötesindeydi yaşananlar. Tepenizde yükselen oyulmuş bir kayanın önünde duruyorsunuz ve size bu kayanın el aletleriyle sadece 6 haftada o adamlar tarafından oyulduğu ve birçoğunun burada öldüğü söyleniyor. Çok sarsıcı. Birçok belgesel izledim. Bir tanesinde Aussie vardı ve dedi ki “ Doğaüstü olaylara inanmam ama o çocuklar burada yürüyor.”
Kidman, Patti Lomax tarafından uyarılmıştı: “Dedi ki - Cehennem Ateşi geçidine gittiğinde dikkatli ol. Oranın bir gücü var, birşeyler var. Karanlığı yanıbaşında hissedebiliyorsun. Patti orayı ilk görüşünü anlattı. Ağlamış ama sadece Eric için değil orada bulunmuş tüm gençler için ve Eric onu teselli etmiş.
Eric Lomax’ın 93’üncü yaşgününde setten, Firth,Kidman ve ekibin geri kalanından, Cehennem Ateşi Geçidinden Berwick-upon-Tweed’e çok özel bir tebrik mesajı gönderildi. Bu Jonathan Teplitzky’in çekimlerde ki en güzel hatıralarından biridir: ” Herkes toplandı ve Hintok Geçidinde Mutlu Yıllar şarkısını Eric için söyleyip iphone’a kaydettiler. Email ile de mesajı Eric’e gönderdiler.
Birkaç saat sonra uyandığında Eric mesajı izledi… ”Bu eski sinyal subayı teknolojik kabiliyetlerini kaybetmemişti. İskoçya’nın dondurucu soğuğu ve Tayland ormanlarının ağır tropical sıcaklığından sonra film ekibi, savaş esir kampının setinin kurulduğu Queensland’de ki Gold Coast’a geçtiler.
Yapım Tasarımcısı Steven Jones-Evans için en büyük zorluk mekanların fiziksel ayırımı olmuştu. “Queensland’de hazırlandık daha sonra toparlanıp çekim yapmaya İskoçya ve Tayland’a geçtik. Sonra da 3 ay ayrı kaldığımız Avustralya’ya döndük. “

Yapımcı Chris Brown “Andy Paterson ile bu proje üzerinde 5 yıl çalıştık. Orijinallik ve kitap bizim mihenk taşlarımızdı. Bu nedenle görüntü çok önemliydi. “Steven harika bir iş çıkarttı. Savaş esir kampı olağanüstü bir inşaat oldu. Herbir parçasına kadar orijinal plana sadık kalındı.”

Teplitzky memnundu “ Eğer yanınızda güvendiğiniz bir ekip varsa her türlü savaşa girebilirmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Biz çok şanslıydık çünkü bir önce ki filmimiz Burning Man’de ki (Yanan Adam) ekibimizin tamamı yanımızdaydı. Aynı estetik anlayışı paylaştığınız insanların bizim ne yapmaya çalıştığımızı anladığını hissediyorsunuz. Bu da insanda büyük bir haz bırakıyor.”

Tasarıma son dokunuşları hava durumu ekledi; tropikal fırtınalar kampımızı vurdu. Teplitzky gene memnundu: “Yağmur filmimize yardım etti. Çekimin çamurlar içinde yapılması zordu ama gerçekçi oldu. 1943’te ki yağmur sezonu bütün savaş esirleri için en kötü zamanlardı. Maceracı ruhumuzun çıtasını yükselttik. Zorlandık ama kimse durumundan şikayet etmedi. Gerçek insanların yaşamak zorunda kaldığı zorlukların bize hissettirdikleri karşısında eğildik.



ÖLÜM DEMİRYOLU – ARKA PLAN

Churchill, 15 Şubat 1942 tarihinde Singapore’un düşüşü için “İngiltere İmparatorluğunun başına gelen en büyük felaket” demiştir.
Sayıca az, silahça az, çok küçük bir hava desteği alan ve ormanlık alanda savaşma tecrübesi olmayan Müttefiklerin , tahmin edildiği gibi denizden değil de Malayan ormanından saldıran organize bir ordu karşısında fazla şansları yoktu.
200.000 askerden 25,800 İngiliz ve 18,000 Avustralyalı asker kendilerini Japon esir kamplarında buldular. Japon Donanmasının 1942 yılında Midway Muharebesinde ki yenilgisi Japonların Hint Okyanusuna ulaşımlarını kesmişti. Japonlar, Burma’da ki Japon birliklerine malzeme gönderebilmek amacıyla Çin-Hindistan demiryolu hattına bir bağlantı inşa etmeye karar verdiler.
Hattın eksik bölümü 415 km uzunluğunda Tayland-Burma arasında bulunan ve sonradan “Ölüm Demiryolu” lakabını alacak olan alandı.
İngilizler aynı demiryolu inşaatını 40 yıl önce yapmayı düşünmüşler ama bölgenin fiziki zorlukları -kayaların oyulması ve ormanın açılması– iklim ve sağlık şartlarının zorluğu ile lojistik güçlüğü nedeniyle vazgeçmişlerdi.
Japon hükümeti Cenevre Konvensiyonuna imza atanlardan değildi. Bu nedenle esir düşen herkesin haklarını kaybederek taraf değiştirmiş olarak kabul edileceğini belirtiyordu. Bu nedenle Müttefik güçlerin esir düşen askerlerini demiryolu inşaatında çalıştırmaya karar verdiler.
Şartlar korkunçtu. 6,648 İngiliz ve 2,710 Avustralya’lı savaş esiri öldü. Daha fazlası yaşadıklarından dolayı psikolojik travmaya maruz kaldılar. Hayatta kalanlar, 80,000 ölü ile işgücünün yarısını kaybeden Asyalı işçilerin kendilerinden daha sert muameleye maruz kaldığı konusunda ısrar ettiler.
Gaziler ayrıca Ölüm Demiryolu’nun David Lean’in The Bridge On The River Kwai (Kwai Köprüsü) –kendi tarzında harika bir film ancak kurgu bir film- adlı filminde geçtiğini çok az kişinin bilmesinden duydukları üzüntüyü ifade ettiler . Eric Lomax bu filmle ilgili “ Hiç bu kadar besili savaş esiri görmemiştim” demiştir.
Aslında Kwai Nehri üzerinde bir köprü yoktur, çünkü Kwai diye bir nehir yoktur. Film şimdilerde Sri Lanka olan Seylan’da çekilmiştir. Çok sonraları, artan turist taleplerini karşılamak için Taylandlı yetkililer, Kançanaburi ‘de üzerinde ayakta kalan tek savaş esirlerinin yaptığı köprünün geçtiği nehrin adını değiştirmişlerdir.
“Geçmişin İzleri” filminin bir bölümü de burada çekilmiştir.

Yönetmen – Jonathan Teplitzky

The Railway Man (Geçmişin İzleri) Jonathan Teplitzky’nin dördüncü uzun filmidir. Bundan önceki Burning Man (Yanan Adam) filmini de kendisi yazıp yönetmiştir. Paramount ve Screen Austrilia şirketlerinin desteğiyle Sidney’de çekilen film, bir babayla oğlunun mutluluğa dönüşünü korkusuz, seksi ve oldukça dokunaklı bir şekilde anlatır.
Burning Man, Avustralya Akademi Ödüllerinde, En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo dahil olmak üzere on dalda aday gösterilmiştir.
Teplitzky, En İyi Senaryo dalında Avustralya Yazarlar Birliği Ödülüne layık görülmüştür.
Matthew Goode, Bojana Novakovic, Essie Davis, Kerry Fox ve Rachel Griffiths’in oynadığı filmin galası Toronto Uluslararası Film Festivali’nde gerçekleşmiş ve IFC tarafından 2012 yılının Haziran ayında ABD’de gösterime girmiştir. Teplitzky, Londra’daki Middlesex Üniversitesi’nde film ve televizyon okumuş, 1989 yılında bölümden birincilikle mezun olmuştur.
On yıldan fazla bir süre yurt dışında yaşayıp çalıştıktan sonra, David Wenham ve Susie Porter oynadığı ilk filmi olan Better Than Sex’i (Seksten Daha Güzel) yazıp yönetmek için Avustralya’ya geri dönmüştür. Film 2000 yılında Sidney Uluslararası Film Festivali’nin açılışında gösterilmiş ve Telluride, Toronto, New York ve Londra festivalleri için seçilmiştir. Better Than Sex 2000 yılındaki AFI Ödüllerinde En İyi Film de dahil olmak üzere sekiz dalda aday gösterilmiştir. Galası ABD’de 2001 yılında yapılan film elliden fazla ülkede gösterime girmiştir.
Teplitzky’nin ikinci uzun metrajlı filmi olan Gettin’ Square’de (Tepetaklak) SamWorthington (Avatar) ve Timothy Spall oynamıştır. Film AFI Ödüllerinde on iki dalda aday gösterilmiş ve 2003’te dünya çapında gösterime sunulmuştur. Yüzden fazla reklam, müzik videosu yöneten Jonathan, uluslararası tanınan yapım şirketi Partizan tarafından temsil edilmektedir. Görüntü yönetmeni ve kamera operatörü olarak görev yapan Jonathan, fotoğrafa ve kompozisyona olan aşkını ortaya koyar. Fotoğrafları Sidney, Londra ve New York’ta yapılan birçok sergide yer almıştır. Teplitzky iki çocuğu ve partneriyle Bondi’de yaşamaktadır.

Yapımcı/Senaryo Yazarı – Andy Paterson

Andy Paterson’un yönetmen Jonathan Teplitzky ile olan ortaklığı, En İyi Film de dahil olmak üzere 2013 yılındaki Avustralya Akademi Ödüllerinde on dalda aday gösterilen Burning Man’in başarısına dayanır. Paterson’un Firth ve Scarlett Johansson’ın başrollerini oynadığı Girl With A Pearl Earring (İnci Küpeli Kız) filmindeki yapım başarısı, The Railway Man filminde Colin Firth ile olan ortak çalışma ile devam eder.
Film BAFTA Ödüllerinde on, Oscar Ödüllerinde üç, Golden Globe Ödüllerinde iki, EFA Ödüllerinde üç ve BIFA Ödüllerinde ise üç dalda aday gösterilmiş ve dünya çapında kapalı gişe oynamıştır.
Oscar ve BAFTA Ödüllerinde aday gösterilen, Emily Watson ve Rachel Griffiths’in rol aldığı Hilary and Jackie (Hilary ve Jackie) ile Robert Downey Jr, Hugh Grant ve Meg Ryan’ın rol aldığı Oscar ödüllü Restoration (Resterasyon) diğer filmleri arasındadır.
Restoration ve Girl With A Pearl Earring filmleriyle, Paterson muhtemelen 1665 yılında geçen iki önemli uzun metrajlı film yapmış tek yapımcıdır. Bu, onun bile 1980’li yıllarda Oxford Üniversitesi’nde fizik okurken öngöremeyeceği bir farklılıktır.
Önceki yapımlarından biri, Londra’da bir futbol stadında gerçekleşen terrorist saldırının akıbetini gösteren, Chris Cleave’in romanından uyarlama Incendiary (Kundakçı) filmidir.
Bridget Jones’s Diary (Bridget Jones’un Günlüğü) filminin yönetmeni Sharon Maguire tarafından yazılan ve yönetilen filmde, Michelle Williams ve Ewan McGregor rol almaktadır. Oyuncu ve yönetmen dallarında Kevin Spacey’in Golden Globe Ödüllerinde aday gösterildiği film Beyond The Sea (Hayatımın Şarkısı), altmışların ünlü sanatçı ve oyuncusu Bobby Darin’in hayatını anlatır. 25 milyon dolarlık filmdeki sahneler her ne kadar New York, Las Vegas, Los Angeles ve İtalya’da geçse de, bunların hepsi aslında bir İngiliz/Alman ortak yapımı olan Babelsberg Stüdyolarının on beş kilometrelik alanında çekilmiştir. Oyuncular arasında Kate Bosworth, John Goodman, Bob Hoskins, Brenda Blethyn ve Greta Scacchi yer almaktadır. İngiliz Yapımcılar Derneği PACT’ın film kısmının eski başkanı ve Birleşik Krallık Film Danışma Konseyi üyesi olan Paterson, şuanki Birleşik Krallık Vergi İndirimi destek tasarısının yapılmasından sorumlu hükümet komitelerinde görev almıştır. Gelecek yapımları arasında Georgette Heyer’in romanından uyarlanan Olivia Hetreed filmi The Grand Sophy ve tarih öncesi anlayışımızı değiştiren ünlü mağara resimlerini keşfeden küçük bir kızın gerçek hikayesini konu alan Altamira yer almaktadır.

Senaryo Yazarı – Frank Cottrell Boyce

2012 yılına kadar, Frank Cottrell Boyce çocuk romanları ve senaryoları ile bilinmekteydi. Daha sonrasında, Londra Olimpiyat Oyunlarının “Birleşik Krallık’ın nasıl kendini ve sonrasında dünyayı değiştirdiğini anlatan epik hikayeyi”, Açılış Töreni için yazmış ve bununla ulusal zenginlik statüsünü kazanmaya yaklaşmıştır.
Oxford Üniversitesi’nde İngilizce alanında doktora yaptıktan sonra, televizyon için diziler yazmaya başlamıştır. Önce kendi memleketi olan Liverpool’un bir kentinde geçen Brookside ve sonrasında Coronation Street adlı diziyi yazmıştır. Romanları arasında Carnegie Medal ödülü alan ve sonrasında Danny Boyle’un yönettiği bir filme uyarlanan Millions bulunmaktadır.
2011 yılında Ian Fleming’in çocuk kitabı Chitty Chitty Bang Bang’in devamını yazmakla görevlendirilmiştir ve bu kitap, Chitty Chitty Bang Bang Flies Again, 2011 Ekiminde yayımlanmıştır.
The Unforgotten Coat adlı kitabı ile ise 2012 yılında Guradian’ın Çocuk Edebiyatı Ödülünü kazanmıştır.
1995 yılındaki senaryosu Butterfly Kiss (Kelebek Öpücüğü) yönetmen Michael Winterbottom’un kariyerine yaptığı ilk katkıdır. Bunun devamında Welcome To Sarajevo (Saraybosna’ya Hoşgeldiniz), The Mayor of Casterbridge adlı romandan uyarlanan The Claim (İhtirasın Bedeli), 24 Hour Party People (24 Saat Parti İnsanları),Code 46 (Kod 46)ve A Cock And Bull Story (Uyduruk Bir Öykü) gelir. Boyce ayrıca, Oscar ve BAFTA ödüllerine aday gösterilen, Anand Tucker tarafından yönetilen ve Emily Watson ile Rachel Griffiths’in başrolleri oynadığıHilary and Jackie adlı filmde,The Railway Man filminin yapımcısı Andy Paterson ile birlikte çalışmıştır.
2012 yılının Haziran ayında, başka bir büyük kamu projesi olan Colmcille’nin Dönüşü’ne başlamadan önce, Liverpool Hope Üniversitesi’nde ilk okuma profesörü oldu. Birleşik Krallık’ın Kültür Şehri olarak Londonderry kutlamalarının başyapıtı olan ve hafta sonu boyunca süren performansta binlerce yerel insan yer almıştır. Performans oyuna adını veren aziz ile Foyle Nehrindeki Loch Ness canavarı arasındaki olağanüstü restleşme ile doruğa ulaşır.
Frank evli ve yedi çocuk babasıdır.

Künye

Yönetmen JONATHAN TEPLITZKY Yapımcılar ANDY PATERSON CHRIS BROWN BILL CURBISHLEY Senaryo FRANK COTTRELL BOYCE ANDY PATERSON Yazar ERIC LOMAX Yapım Yönetim CLAUDIA BLUEMHUBER IAN HUTCHINSON ZYGI KAMASA NICK MANZI DARIA JOVICIC ANAND TUCKER Yapım Yönetim SAMUEL HADIDA Yardımcıları VICTOR HADIDA Görüntü GARRY PHILLIPS ACS Yönetmeni Yapım Tasarımcı STEVEN JONES-EVANS APDG Film Editörü MARTIN CONNOR Kostüm Tasarımcı LIZZY GARDINER Özgün Müzik DAVID HIRSCHFELDER Yapımcı Ülke–Australia BARBARA GIBBS Yardımcı Yapımcı Ülke ANNALISE DAVIS – Scotland Yapım Yardımcıları OLIVER VEYSEY MICHELLE SAHAYAN Yapım Sonrası Danışman COLLEEN CLARKE Görsel Efekt Süpervizörü JAMES ROGERS Oyuncu Seçimi NIKKI BARRETT


mümkünmertebe'nin The Railway Man'e notu: 3.5/5