14.10.14

Gone Girl :: Kayıp Kız ile Kaybeden İnsan


Gazeteci yazar Bay Nick Dunne (Ben Affleck) ile 'bir ebeveyn projesi' olarak yine yazarlık yapan Bayan Amy (Rosamund Pike), New York’ta, tıkırında işleri ve mutlu evlilikleriyle yaşayıp giden 'ideal' bir çiftimizdir..

Bu arada devreye giren bir ekonomik kriz, Nick'i gül gibi işinden etmiş; güzelim New York macerası da, çiftin, oğlanın memleketi olan Missouri’ye taşınmalarıyla sona ermiştir..

Kız kardeşi Margo'yla (Carrie Coon) birlikte burada bir bar açarak işletmeye başlayan Nick ile geldiği bu kasabada, 'canı sıkılan büyük şehirli ev kadını' biçimine dönüşmüş Amy'nin birliktelik koşulları, yavaş yavaş limonileşir gayri..
Zaten hangi evlilik ilk günkü tazeliğini korumuştur ki?.

Onların da o tatlı heyecanları, acı vermeye başlayan mecburiyetlere evrilmektedir işte..

Bir gün eve gelen Nick oğlan, karısının -bi şekilde- ortadan kaybolduğunu görür..

Ona ne olduğu ya da onun nerede olduğuna dair hiçbir delil yoktur; 'olay'dan geriye kalan tek şey, evdeki -kan da dahil- bir takım şiddet izleridir..


Bu izler, kadının büyük ihtimalle kaçırıldığını göstermektedir; ama..

Tam da çiftin evliliklerinin beşinci yıldönümünde yaşanan bu muammanın çözümü için, haliyle polis de devreye girer..
Bayan dedektif Rhonda Boney (Kim Dickens)'nin arama çalışmalarına, özellikle kızın ebeveyni tarafından oluşturulmaya çalışılan, 'gönüllüler ordusu' da destek verir..
Amy, sanki yer yarılmış da içine düşüp kaybolmuş gibidir..


Günler geçtikçe polisin, medyanın ve dolayısıyla da halkın kuşku ibresi, 'Kayıp Kız' Amy'nin kocasını göstermeye başlar..
Soğukkanlı duruşu, olaydan pek de etkilenmiş gibi görünmeyen rahat tavırlarıyla, doğrusu Nick de bu kuşkuculara çanak tutar gibidir..



Ne kadar da masumsunuz

Neyse, öyküyü anlatma işini fazla uzatmadan, burada keseyim..
Zaten buraya kadar da, adet yerini bulsun diye yazdım işte bi şeyler; zira, bu hikâyeye dair yazacağım her not, sürprizi 'doğuştan' bol filmin sürprizini kaçıracağı gibi, her satırda, olayın ve kahramanlarının gerçek yüzlerini gizleyen bir takım yalanları da sıralamış gibi olacağım maalesef..

Yok yok.. hiç kafanız karışmasın..
Sanılacağı üzre, çetrefilli olan, kafaları karıştıran, filmin kendisi falan değil; anlatmaya çalıştığı 'insan'ın bizzat ta kendisi!.


En iyisi gidin bir sinemaya; size, tek bir filminin dahi kötü olmadığına dair güvence verebileceğim, usta bir yönetmenin -tabii elindeki sağlam senaryoyla- bu zor işin altından nasıl da kolayca kalktığını, bizi bize nasıl anlattığını, kendi gözlerinizle görün..

İnsan mısın?.
Yoksa, evli bir insan mısın?. (Olsun.. herkes hata yapar)
'Artı eksi' değerini şartlarına göre belirleyeceğin bir evrende- hem kendini hem de eşini, kabak gibi göreceksin..

Bekârsın da, evlenmeyi mi düşünüyorsun?. (Olsun.. herkes intihar etmeyi düşünür bazen)
Öyleyse, istikbâlini aynen göreceksin dostum.. sakın şaşırma..
Ya da şaşır, hatta kork da, kıyma kendine, yakma şu caanım gençliğini..


Yılların o yıpratıcı etkisini bile beklemeye gerek kalmaz bazen; etkileneceği daha ilk ekonomik sıkıntıda bütün o parlak pulları dökülüverir, evlilik kurumunun üzerinden..

Erkek.. ki dünyanın en güzel kadınıyla bile evli olsa, bir müddet sonra -hem de karşılıklı olarak- soğukluk girer araya; yanında yatan dünya güzeli, artık heyecanı solmuş bir kadındır sadece..
Daha güzelini, daha sıcağını ya da daha gencini arar; en azından, artık mazide kalmış o tatlı ve yenileyici heyecanı, yeniden yaşatabilecek birini düşünür..

Ya kadınlar?. Erkek milletinden farklı ve 'sadık' falan olduklarını mı düşünüyorsun yoksa onların?.
Ah canım benim!. ne kadar da masum ve tatlısın..


İnsanı çevresinden soyutlayamayız; zaten yaradılışı sorunlu, doğuştan arızalı insanı, önce ailesi, sonra da toplumdur baştan çıkaran, çevresidir 'psikopat' yapan..
   
Bir kez bile selamlaşmadığın, hiç tanımadığını sandığın komşun bile bir gün karşına en büyük düşmanın olarak çıkabilir, hatta en mahrem sırlarına vakıfmış gibi de konuşabilir..

Bir gün önce mağdur durumuna üzülerek ağlaşan medya, bir gün sonra, akıllara durgunluk verecek bir manipülasyonla seni suçlamaya başlar; kolayca peşlerine taktıkları kalabalık ve kızgın bir güruhla birlikte, kelleni isteyebilir..



Kadının Fendi 

Özel olarak baktığımızda, 'Evlilik denen yapay kurumun doğal yoldan ve 'kanlı- canlı' otopsisi' olarak yorumlayabileceğimiz Gone Girl, genel anlamda ise, kadını ve erkeğiyle insan denen 'maskeli' mahlûkun röntgenini çekiyor..

Sürekli 'odun' gibi oynadığı iddia edilen -ki ben her zaman 'kalas' demeyi tercih ederim- Ben Affleck, büyük ihtimal 'karakter' uygunluğuyla, rolüne cuk oturuyor..


Rosamund Pike ise, haza bir kadın cinsi olan, "Femme Fatale'ın yeni Hollywood temsilcisi benim" havası üfürdüğü Oscar efendiye, adeta göz kırpıyor..

The Social Network (2010)'dan beri Fincher'in -neredeyse- kadrolu müzisyenleri haline gelen, Trent Reznor ile Atticus Ross'un, filme ekstra güç katan, tedirginlik menbaı müzikleri, yine bi harika..

Öte yandan, 'Kadının fendi -her zaman- erkeği yendi ve yenmeye de devam edecektir' mesajını lâyıkıyla veren bir film bu..
'Olumsuzluklar Kraliçesi' gibi gösterdiği kadın karakteri yüzünden, filmi şimdi kalkıp da 'kadın düşmanı' olarak nitelemek ise, anlamsız ve abartılı bir tavır bence..


Bunu en iyi anlamanın, dolayısıyla da bana hak vermenin yolu, küçük bir yer değiştirme deneyinden geçer: Lütfen, Amy'nin yerine Nick'i oturtun da görün bakalım, filmin o hayata denk düşen gerçekçiliğinden ve kadına özgü renkliliğinden herhangi bir eser kalıyor mu?.

Ve.. Bir romandan uyarlandığını, senaryonun içerdiği çok fazla ve küçük ayrıntılardan kendini belli eden filmin hemen başında, 'erkeğin kadının başını okşama sahnesi' finalde de tekrarlanır..
Ancak, bu arada öyle şeyler yaşanmıştır ki iki benzer sahne arasında aslında dağlar kadar fark vardır; ki bu farkın farkına varıp da için için titremeyecek ademoğlu ise, henüz bu dünyaya gelmemiştir..

 


Gone Girl / Kayıp Kız

Yönetmen: David Fincher
Senaryo: Gillian Flynn
Oyuncular: Ben Affleck, Rosamund Pike, Carrie Coon, Neil Patrick Harris, Kim Dickens
Yapım: ABD, 2014, 149'


  4.5 / 5