3.12.14

Nightcrawler :: Bir 'Başarılı İnsan' Portresi


Ordan burdan hırsızlık yaparak elde ettiği hurda metalleri hurdacıya satarak gerçekleştirdiği ticari girişimi sırasında ilk kez tanıştığımız Lou (Jake Gyllenhaal), haza bir 'sosyopat' olarak, önü gayet açık bir arkadaşımızdır..

Burada kısa bi ara..
Bilenler biliyordur da, diğer dostlarımız için hatırlatmam gerekirse eğer; 'sosyopat' deyip de öyle hemen geçmek olmaz..

Şöyle söyleyeyim; bu son derece 'akıllı ve sinsi' tiplerin -doğrudan ya da dolaylı- hedefi olmamanız, şu dünyada size bahşedilmiş en büyük armağandır..
Konu ne olursa olsun, amaçladığına ulaşma yolunda hiçbir engel tanımadan ilerlemeyi sürdüren, önüne çıkan cümle bahtsızları da bi şekilde yok eden bu canavarlardan uzak kaldığınıza ne kadar şükretseniz azdır..

Hadi kişisel olarak, bulaşmadan sıyrıldınız.. peki ya toplum ne yapsın?.

Tarihte bunların niceleri görülmüştür ki; başbakan olmuşlar yetmemiş, cumhurbaşkanı olmuşlar durulmamış, kendilerine 1001 odalı saraylar yaptırıp padişahlıklarını ilan etmişler, yine de iflah olmamışlardır..



Neyse bu sorunu o zavallı toplumlar düşünsün; biz yine Lou Bloom'un maceralarına dönelim..

Onun, adi bir hırsız olarak kalmaya hiç niyeti yoktur..
Kendine daha uygun bir iş ararken, bir gece yolda karşılaştığı bir trafik kazasını kaydederken gördüğü kameralı haberciler, bizim oğlanın dikkatini çeker..
O an kendine en uygun, en güzel işi bulmuş gibi hissetmiş ve bu yolda kendini geliştirmeye de karar vermiştir bile..

Bisikletini satarak aldığı bir kamera ve polis telsizi, yeni mesleğine başlangıç için yeterlidir..
Daha ilerisi için ise önü açıktır ve adım adım hedefine ulaşması da neredeyse kesindir..
Zira o bi kere kafasına koymuştur, hem de ne pahasına olursa olsun..
Paha mı?! o da ne demek!?  




Her açıdan mükemmel bir filmle karşı karşıyayız dostlar..

Nasıl övsem bilemiyorum ki; ilk filmini çeken yönetmen Dan Gilroy'u mu, yine ona ait şahane senaryoyu mu, filmin 'diken üstünde' tutan geriliminin bir an için bile düşmesine izin vermeyen o güzelim kurguyu mu?.
En iyisi, genç yaşta tam bir usta oyuncuya dönüşen ve oynamayı seçtiği filmlerin kalitesiyle de ayrıca saygımı kazanan Jake Gyllenhaal'in adını zikredeyim de şu -pek sıkıldığım- övgü kısmını kısa keseyim..

Filmin üç ana kahramanı da, öncesini bilmediğimiz yaşamlarının herhangi bir noktasında bize görünür olurlar..
Aslında o anın, üçünün de hayatlarının dönüm noktalarına pek yakın olduğunu, sonradan anlarız..
Bu tip filmlerin adeti olduğunun aksine, onların geçmişlerinin hemen hemen hiç bir anı, sözkonusu edilmez..
Bu seçimin herhangi bir eksiklik duygusu yaratmadığı kesin; aksine, öykünün ilerlemesiyle birlikte, her kahramanın sorunsuz bir biçimde oluştuğunu fark ederiz..
Bunu sağlayan şeyin, senaryonun içinde saklı olduğunu, zamanla ve fark ettirmeden ortaya çıkarak geliştiğini anladığımızda da, sadece hayranlık duyarız..




Hepimiz Birer Frankenstein'ız

'Kan çıkmazsa para yok' mottosuyla çalışırken adeta birer 'kurumsal vampir'e dönüşen televizyon haber merkezlerinin içler acısı halini -her türlü çıkar ilişkileri de dahil- tüm çıplaklığıyla ortaya koyan filmin, hem tavizsiz, hem de tıpkı onun kadar acımasız bir medya eleştirisine giriştiği, elbette çok açık..

Genellikle 'freelance' çalışarak, polis telsizi dinleyerek, zamanla ve rakipleriyle yarışarak, bu korkunç vampire kurban bulanlar arasına Lou da katılmıştır..
Yalnız onun durumu diğerlerinden farklıdır; o, toplum kurallarını, değer yargılarını takmayan, empati kurma kabiliyeti sıfırın altında, vicdan denen insani duygudan tamamen nasipsiz, deli bakışlı, ama temiz yüzlü bir canavardır..




Bu yolda karşılaştığı haber müdürünün (Rene Russo) de Lou'dan pek farkı yoktur..
Yalnız onun durumu biraz şüphelidir; onun canavarlığının Lou gibi, doğuştan bir 'hastalık' olmadığını söylemek de mümkün..
Onunkine, acımasız, kan sıçratıcı bir rekabetin hüküm sürdüğü bir iş ortamında oluşmuş, mesleki bir deformasyon demek daha doğru gibi..

Yaptıklarını hayretle, hatta  dehşetle karşıladığımız bu adamı / canavarı, adeta bir Frankenstein misali yaratanın, onun sunacağı malzemeleri talep eden, içinde bulunduğumuz toplum, yani bizler olduğu gerçeği de başka bir dehşet konusu elbette..

Zeka düzeyi zirvelerde dolaşan bu oğlan, müthiş hızlı düşünme, dört dörtlük konuşma yeteneğiyle, istediği an muhatabını paralize edebilecek, itirazsız bırakabilecek biridir..




Sanılacağı üzre- başkalarına 'kendini satmak' için değil, bizatihi öyle biri olarak gördüğü için, kendini olduğundan çok daha farklı, çok daha güçlü, çok daha büyük hisseden Lou, işin daha da tuhafı, buna yönelik inancının büyüklüğüyle, karşısındakini de buna ister istemez inandırmayı her zaman başarabilmektedir..

Ya onu seveceksin ya da bu diyardan gideceksin

Evet.. Nightcrawler'ın esaslı bir medya eleştirisi yaptığı doğrudur; lâkin, 'işin aslı' biraz farklıdır..
Yani, ilk anda hemen göze çarpan bu gerçeğin, filmin ana konusunun sadece bir yan ürünü olduğunu da görmek zorundayız..
Buradaki asıl mevzu, bir insan türüdür: Başarılı İnsan!.




Tabii ki böyle derken, dar anlamda bir başarıdan söz etmiyorum..

Zaten onlar kendilerini gayet iyi bilirler de ben size bir iki özelliğini sıralayayım isterseniz o başarılı 'sözde' insanların.. ya da en iyisi, gidin bu filmi izleyin..

Hasta veya değil, bu beni ilgilendirmez; hem doktor da değilim..
Sınırsız hırsının rüzgarını arkasına alarak koşan, önüne çıkacak herkesi de, sadece kahrolası bir engel gibi görerek ezip geçmeyi hayatının şiarı kabul eden bir zihniyetten söz ediyorum..

Filmin Lou Bloom ile ete kemiğe büründürdüğü bu 'başarılı insan' türünün bir örneğiyle, yaşamınızın her döneminde ve bi şekilde karşılaşmış olmalısınız..
Arkanızdan gelerek, hiç de beklemediğiniz anda, hem de sizi kenara iterek, hatta hakkınızda iftiralar da saçarak önünüze geçen biri olmadı mı hiç?.




Pek rastlanmaz ama, hadi bir 'ilahi adalet' falan gerçekleşip de oldu diyelim; sizinle yine aynı seviyeye indiğinde, daha önce size ya da başkalarına yaptığı tüm kötülükleri tamamen unutan, tüm tükürdüklerini yalayarak 'dostluk' kurmaya çalışan birilerini, en azından duymuş olmalısınız..

Onların ağzı iyi laf yapar, oradan tanıyabilirsiniz bak..
Çok konuşurlar; genellikle boş konuşurlar, ama devamlı konuşurlar..
Hatta, sırf konuşarak etrafındaki herkesi paralize edebilirler..
Hep ve her durumda haklıymış gibi, devamlı birileri onun hakkını yiyormuş gibi konuşurlar..

Hep birilerini birilerine şikayet eden, şikayet ettiklerini iyice yerin dibine gömmeden de yakasını bırakmayan; resmen düşman ilan ettiği o kişilerle daha sonra çıkarları örtüştüğünde, zerre utanmadan ve herkesten önce davranarak, onlarla dost olmayı becerebilen, o 'başarılı' insanlardan bahsediyorum..
Artık tanımış olmalısınız onları yahu!.




Onlar asla yanlış yapmazlar; hata yapabilmeleri mümkün bile değildir ki..
Hâl böyleyken, özür de dilemezler tabii..
Öyle ki, özür dileyenin özrünü de kabul etmez onlar; çünkü, başkalarının onlara yaptıklarını, basit bir hata olarak göremezler..
Ona resmen ihanet edilmiştir; mümkün olabilecek en ağır şekilde cezalandırılmalıdır bu hainler..
Ya onu sevmeliler, ya da bu diyardan gitmeliler..

Evet evet kesin.. en azından bir adet 'Başarılı İnsan' örneği gözünüzde canlanmış olmalı artık..




Nightcrawler / Gece Vurgunu

Senarist - Yönetmen: Dan Gilroy
Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Rene Russo, Riz Ahmed, Bill Paxton
Yapım: 2014, ABD, 117'

9   /10



1 yorum: