18.2.15

!f İstanbul 2015'ten Filmler ve İzlenimler



Bir !f İstanbul'un daha sonuna doğru yaklaşırken ve yoğun kar nedeniyle etkinliğe de ara vermişken, şöyle bi laflamaktır niyetim..

Önce şuna açıklık getireyim; beni kar asla engelleyemez, hatta karda uzun yürüyüşler yapmak hobilerim arasındadır..
Gelgelelim dün gece sinema çıkışı, yarım saatlik eve yolculuk süresi iki buçuk saati aşınca, gözüm korktu doğrusu..

İki sinema salonunda gösterim yapılan Fitaş Sineması, yine her zamanki gibi benim seyir mekânlarım oluyor..
Yine mutat olarak, öğle saatlerinde başlayıp, akşam saat yedi, yedi buçuğu bulan mesaimi, haza bir memur ciddiyetiyle yapmaya çalıştım, çalışıyordum da..
Hedefim, her faaliyet günümü üç filmle kapatmaktı..
Normal vizyonun basın gösterimleri araya girmezse eğer, bunu başarabilecektim de..
Ama işte ağır kış koşulları, buna pek izin vermeyecek gibi görünüyor..

Evet.. Bir festival daha devam ediyor; filmden filme koşuşturanlarla, önceden oturup bütün eşyasını yığdığı koltuğumun yanına geldiğimde düşmanca nazarlarla tüm lanetini üstüme salanlarla, koltuğumun arkasından düzenli darbeler indirmeyi kendine adeta vazife edinenlerle, film sırasında yanındaki arkadaşıyla hatta telefonuyla muhabbet edenlerle, sürekli telefonunu açarak o ilahi mesajın gelip gelmediğini kontrol ederken gözümü iğfal edenlerle, daha on dakika olmadan filmin notunu vererek salondan çıkıp gidenlerle, hemen hemen her filmde yanıma oturup horul horul uyuyan birileriyle falan..

Ve bir de, seanslar geç başladığı için, kendine ait Dünya Film İzleme Rekoru'nu asla kıramayacağını düşünerek hüzünlenmiş bir Kerem Akça'yı da unutmuyoruz tabii..

Farkındayım laf uzadıkça uzuyor; ama; mümkünse şu tespitimi de yapıp, bi rahatlayayım diyorum..


Sayın seyirciler, festival izleyicilerini ben -kibarca- dörde ayırıyorum:

1. Ne festivalle, ne de sinema denen sanatla bir ilgisi olan; ancak, bi şekilde eline geçen bilet ya da davetiye ziyan olmasın diye salona dalan izleyici tipi..

2. Sinema nedir bilen, ama festivallerle -bazı tecrübeleri nedeniyle- arası pek iyi olmayan, yandaki vizyon gişesinden bilet alırken festival masasına gözü takılarak -ulan şu entelliği bi daha denesem, ne kaybederim ki- diyerek olaya dahil olan izleyici tipi..

Bu ilk iki izleyiciyi, film sırasında oflayıp puflamasından, sürekli telefonuyla oynamasından ve ilk fırsatta kendini dışarı atmasından tanıyabiliriz..

3. Festival boyunca gösterilecek her filmi görmezse, düzenlenecek her etkinliğe katılmazsa eğer, hemen o an öleceğine inanmış -özümü oldukça şaşırtan- ufak ama etkin izleyici tipi..
Onlar ki birbirlerini gayet iyi tanırlar..
Ancak, kendilerine 'K.Akçagiller' de denilen ve her festivalin ideali olan bu sevimli dostlarımızın kimlerden oluştuğunu, siz de kolayca öğrenebilirsiniz..
Her gittiğiniz seansta illaki karşınıza çıkan bazı tipler vardır ya hani; işte onlar, bunlar..

4. Bencileyin 'normal' insanlardan oluşan bu izleyici kitle de kendi içinde ikiye ayrılır: Önceden listelere bakıp, izleyeceği filmleri seçerek -kendilerini öyle pek de fazla zorlamadan- festivali takip edenler ve film seçimine hiç girişmeyen; aksine, iyi filmlerin kendisini bi şekilde seçeceğini umarak, sabırla beklemesini bilen, tuhaf ama güzel insanlar..
Tahmin edersiniz ki ben de o güzel insanlardan biri oluyorum -naçizane..      

Ve işte karşınızda, izlediğim, daha doğrusu beni seçerek kendini izleten bir demet film ve hakkındaki düşüncelerim..


Tu Dors Nicole / Nicole, Uyumuşsun

Kanada - 2014 - 93' - Siyah Beyaz - DCP - Fransızca





“Gençken otlara, asfalta ve böceklere daha yakınsınız; büyüdükçe, bunların dokunabilirliği artık mevcut değildir.” Stephane Lafleur (Yönetmen)

Düşsel, ev yapımı yaz sineması!

Nicole uyuyamamaktadır.
Quebec’te Montreal yakınlarındaki küçük kasabayı saran sıcak hava dalgası, ailesi tatilde olan Nicole için sıkıcı yaz işinden kaytarıp İzlanda'ya gitmeyi istemek için yeterli bir sebep gibidir.
En iyi arkadaşı Veronique’le yaz tatilinin dinginliği ve sıkıcılığına kendilerini bırakmışlardır, gündelik rutinleri arasında zamanın akışı adeta askıya alınmıştır. Nicole’ün abisinin, müzik grubuyla birlikte albüm kayıtları için ansızın eve gelişi, bu içine kapalı, sıradan ve küçük zevklerle örülü dünyayı biraz olsun değiştirmiş gibidir.
Nicole, Uyumuşsun hiçbir şeyle ilgili değilse bile zamanın akışıyla ilgili.
Büyümek ve küçük kasaba yaşamının gündelik tuhaflıkları bu arkaplanın incelikli tamamlayıcıları.
Stéphane Lafleur, bu üçüncü filminde küçük şehir yaşamının ardındaki güzelliği ve komik anları yakalayarak küçük çaplı bir başyapıt yaratıyor.
Düşsel ve melankolik anlatımıyla dikkat çeken film, siyah beyazın tüm tonlarını bütün duygusallığıyla önümüze seriyor.


Filmin mmknmrtb notu ::

Küçük şehrin ve yaz sıcaklığının sıkıcılığına, yakın çevresine, ailesine, kankasına, eski sevgilisine ve de dünyaya, 'genç bünye' Nicole'un uykulu gözlerinden tuhaf, ama etkileyici bir bakış..

Anlatacağı bir öyküsü yokmuş gibi görünen, ağır akan sıcak yaz günlerinin nabız atışını hissettiren film kendini, bazı öznel anları, anıları çağrıştırarak ve -beklenenin aksine- hiç sıkmadan izletmeyi başarıyor..
Görünürde pek benzemese de, aynı ruhun ikizi olan bizim Mavi Dalga'nın Kanada şubesi gibi adeta..

Mizahı da eksik etmeyen filmin en komik sahneleri, erkenden sesi kalınlaşan minik Martin'li olanlardı..
Oğlanın, bakıcılığını da yapan Nicole'e, ısrarla yaptığı arkadaşlık tekliflerini ve bu sırada, görmüş geçirmiş bir beyefendi edasıyla konuşmasını duyduğunuzda kendinizi tutmanız mümkün değil..

Filmin tek sorunu görüntü kalitesiydi..
Ya kopyadan ya da salonun projeksiyonundan kaynaklanan bir solukluk, 'siyah-beyaz' görüntüleri, 'açık gri-koyu gri' haline getirmişti..

Festivale böyle hoş bir filmle başlamak umut vericiydi; lâkin, deneyimlerime göre bunun böyle devam etmeyeceği de belliydi..
Du bakalım n'olacak?.

  3.5 / 5




Mardan

Irak Kürdistanı - 2014 - 110' - Renkli - DCP - Kürtçe




“Birini öldürdüm.” (Filmden)

Güzel ve kederli Kürdistan'a derin bir bakış.

Kürdistan’ın sert güzelliği orada yetişen ya da yaşayan insanlar hakkında yeterince şey anlatıyor aslında, fazla söze gerek kalmıyor.
Gerçekten de bu filmin sinematografisi, kocası Morad’ı arayan Leyla’nın Türkiye’den Irak’a uzanan hikayesinin önemli bir parçası.
Bir peşmerge olan Mardan’dan yardım isteyen Leyla, onunla birlikte geçmişin hayaletlerinin su yüzüne çıktığı bir polisiyenin içine sürüklenir.
Hikayenin arka planında şüphesiz yıllardır süren savaş var, ama aynı zamanda Türkiye, İran ve Irak arasında sıkışmış çıplak sarp dağlar ve bu ülkelerin haklarından mahrum edilmiş insanlar var.
Petrol, uyuşturucu ve insan kaçakçılığının yapıldığı, kazıldığında faili meçhul toplu mezarların çıktığı derin ve boş vadiler, rüzgarın uğultusunu kesemeyen basit kulübelerinde yaşayan kayıp ruhlar, kırılmış kalpler, katılaşmış duygular ve acıklı ifadeler de var.
Film neredeyse politik olmadığının altını çizse de, hikayesini kişisel görünen travmalardan damıtıyor. Bu coğrafyanın her anının, Kürt tarihinin ifade bulmamış travmalarıyla örülü olduğunu hissediyoruz.


Filmin mmknmrtb notu :: 

Tarihi, demografik ve siyasi sınırları epeyi geniş olsa da, gerçekte sınırlarımızın hemen yanında, Irak'ın kuzeyinde kurulmuş -özerk- bir devlet olan Kürdistan'ın halkı, memurları, askerleri ve yöneticileri hakkında -bu konuda oldukça cahil bırakılmış- bizlere, az da olsa bir fikir veren; bölgede yaşayanların -özellikle kendi ırkdaşları olan- diğer ülke insanlarıyla olan ilişkilerine de değinen film, daha çok polisiye bir gerilimin tedirginliğini hissetirmeye çalışarak ilerliyor..

Kurguladığı sahneler ve tutturmaya çalıştığı üsluba baktığımızda, Bir Zamanlar Anadolu'da filmi başta olmak üzere, Nuri Bilge Ceylan'dan oldukça fazla etkilenmiş görünen yönetmen Batin Ghobadi, bölgenin polislik görevini de üstlenmiş bir peşmerge komutanı olan -bir çocukluk travmasıyla ruhundan yaralı olduğunu da bildiğimiz- Mardan'ı odağına alarak, muhtelif öyküler anlatıyor..
Zaman zaman etkili olan, ama bütüne baktığımızda pek de tatmin etmeyen bir çalışmaydı Mardan..

  3 / 5




Ventos De Agosto / Ağustos Esintisi

Brezilya - 2014 - 77' - Renkli - DCP - Portekizce





“Rüzgar çoğunlukla bizi en beklemediğimiz yöne doğru savurur.” Gabriel Mascaro (Yönetmen)


Hem duyulara, hem de gözlere hitap eden melankolik bir büyüme öyküsü.

Ağustos Esintisi genç bir kızın bir kayıkta Lewd'in Kill Yourself'inin punk tınıları eşliğinde vücudunu kolaya bulayarak güneşlenmekte olan görüntüsüyle başlar.
Yaşadığı büyük kenti terk edip büyükannesine bakmak için sahil kasabasına yerleşen Shirley, bölgedeki hindistancevizi çiftliğinde traktör sürmekte ve aynı yerde hindistancevizi toplayıcısı olarak çalışan Jeison'la birlikte olmaktadır.
Yüksek dalgalar ve güçlü esintilerle örülü sıkılmanın eşiğindeki günleri, Jeison'ın günün birinde dalış yaparken bulduğu bir iskeletle bir anda değişiverir. Brezilya'nın kuzeyindeki Alagos'un muazzam doğasının fonda olduğu bu şiirsel film, yaşamın içinden süzdüğü bellek ve ölümle ilgili anlarıyla akıllarda ve duyularda yer etmeyi başaran melankolik bir büyüme esintisi.


Filmin mmknmrtb notu ::

Çevreci tarafını da göstermeye çalışan; deniz dibinde bulunan kurukafa ve sahile vuran ceset gibi küçük sürprizlerle, kara mizahla karışık bir heyecan yaratmayı az çok başaran filmin en akılda kalan anları, baş roldeki kızımızın bedenini sere serpe sergilemesi oluyor..
Coğrafi bölgenin ve genel olarak ortamın havasına aykırı duran Punk müziğinin şaşırtıcı etkisini ise olumlu buldum..

Yalnız.. Bir anda ortaya çıkan ve öykünün ortasına oturup, uzunca bir süre boyunca da kadrajı işgal eden, o 'rüzgarın şiddetini ve sesini kaydeden adam' figürü, kendi mecrasında usulca akan filmi kesintiye uğratıp, resmen katlediyor..
Esas öykünün kısalığı, filmin senaristi, yönetmeni ve kameramanı olan arkadaşı, bu sorunlu ve yapay girişime zorlamış olmalı..

O değil de, filmi izlerken hemen yanımda oturan, on dakka sonra horlayarak uyumaya başlayan, her uyandığında da telefonuyla oynayarak gözüme tecavüze yeltenen o ünlü yönetmenimiz yatsın kalksın ki yanında ben oturuyordum..
Çekingenliği yüzünden, böylesi durumlarda sesini çıkaramayan, tepki gösteremeyen bendenizin yerinde bir başkası olsaydı, o telefonu o yönetmen efendinin elinden kaptığı gibi kel kafasında paralar, o miyop gözlüklerini de alır bi güzel burnuna monte ederdi..
Ben de bu herifi adamdan sayardım, ki feci yanılmışım..
Meğer, öküzün önde gideniymiş..

  2.5 / 5